Le Magazine Literaire dergisi haziran sayısında, Metin Arditi’nin yirmi yıl önce kaybettiği babası hakkında yazdığı Mon père sur mes épaules (Omuzlarımdaki Babam) adlı yeni romanın tanıtımını yaptı.
Yedi yaşındayken İstanbul’dan İsviçre’de bir yatılı okula gönderilen ve halen orada yaşayan, atom mühendisi, iş adamı Metin Arditi bir çok başarılı romanın da yazarı.
Le Figaro’da M. AÏSSAOUI tarafından kaleme alınan 11 mayıs tarihli makalede, Arditi’nin son romanı hakkında şunlar yazıyor;
İlk sayfalarda toz pembe bir tablo çizildiğini görüyoruz: yazar yirmi yıl önce ölen, olağanüstü bir adam olan babasını tanıtıyor. Ardından babasının biraz karanlık yönleri de görünmeye başlıyor ve ilk uyarı işareti hızla geliyor. Bu kadar sevilen ve sevgi dolu olan bir baba, neden İstanbul’da ailesiyle uyum içinde yaşayan, yedi yaşındaki oğlunu Lozan’da bir yatılı okula gönderiyor? Yedi yaşından on sekiz yaşına kadar olan hayatını, başarılı bir iş adamı olan babasını senede bir kaç gün görebilmeyi bekleyerek geçiriyor.
Bu çocuğun adı Metin Arditi. Ankara’da doğdu. Şu anda Fransızca kitaplar yazan İsviçreli bir yazar. UNESCO’da gönüllü elçilik yapıyor ve İsviçre Orkestra’sının eski başkanı. Herkesi etkileyebilecek özelliklere sahip ama içinde Henri Michaux’un çok güzel tarif etmiş olduğu türde boşluğa benzer bir şey var. “Göğsümde, içinde korkunç bir rüzgarın estiği küçük bir delik var.” Arditi babasına ait anılarının üzerine eğilmek için uzun süre bekledi. Kitabında ” Sen öleli yirmi yıl oldu ama kendimi senin önüne attığımda, küçük bir oğlanın endişelerine kapıldım” diyecektir bu muhteşem ve buruk öyküsünde. Sonrasında ondan tamamen hayranlıkla bahsettiği kısımlardan, “Babam bir korkaktı” gibi soğuk cümlelere geçişlerin olduğu büyüleyici bir öykü ile ilerliyor kitap. Bekleyişin üzüntüye, mutluluğun yalana dönüştüğünü ve Metin yahudi olmayan biriyle evlenmek istediğinde de manipülasyonla karşılaştığını görüyoruz.
Kitap bütün karmaşıklığıyla bir adamın portresini çiziyor: ” son derece akıllı, çalışkan, stratejik kararlar alabilen biri ama aynı zamanda zayıf, korkak, kurnaz ve çıkarcı.” Kendi de bir büyükbaba olan bir çocuğun kalbinden gelen çığlığı görüyoruz: ” Bana gülümsemen, beni kollarına alman, kucaklaman, bana olan ilgini, duygularını farkedebileceğim, özellikle de bana değer verdiğini anlayacabileceğim binlerce soru sorman için, tanrı aşkına bana değer verdiğini, saygı duydugunu anlamam için baba.”
Tribune de Genève’ de yayınlanan, Pascal Zimmermann tarafından kendisiyle yapılan söyleşide şu satırlara yer verildi; Metin Arditi bugün 72 yaşında, kendisi de bir baba ve büyükbaba aynı zamanda. Genevreli yazar bugünlerde Avusturya’da büyümüş olan ve güçlü karizması ile bütün ailesini etkisi altına almış olan Türk yahudisi babasına ait hatıralarını kazıp gün ışığına çıkartma ihtiyacı hissetti. Ölümünden yirmi yıl sonra, acı tatlı hatıralarını ona adadığı kitabı Mon père sur mes épaules ( Omuzlarımdaki Babam ) ile gündemde.
Bu kitabı neden şimdi yazdınız sorusunu şöyle yanıtladı; Yıllar ilerledikçe hatıralarımızı gözden geçirdiğimizde geçmişte gördüğümüz seyleri her zaman bulamıyoruz. Zamanla babaya karşı bir özgürlük kazanıyoruz, bir mesafe ve bir özgürlük. Birgün yemek masasinda bir arkadaşıma babamla ilgili bir anımı anlatıyordum, bana “bunu mutlaka yazmalısın “dedi. Bu benim için tetikleyici oldu ve bir kaç hafta sonra üç gün boyunca neredeyse hiç ara vermeden sonradan kitabımda da çoğunu kullandığım 60 sayfayı yazdım.
Ankara’da doğdunuz İstanbul’da bir kaç dil konuşan, hümanist ve solcu bir babanın baskın olduğu yahudi bir ailede büyüdünüz. Bunlardan sizde geriye ne kaldı diye sorulduğunda ise; Hepsi, gerçekten hepsi, kesinlikle solculuk ve diğerleri de. Bunlara genlerime hristiyanlığın temel ilkelerini işleyen, İstanbul’da bana yedi yaşına kadar dadılık yapan Avusturyalı Madamika’nın etkilerini de eklemeli, diyor yazar.