Ben de Kumkurdu’na İnanıyorum!

Elif Şahin Hamidi

Kumkurdu

Çocuklar, bitmek tükenmek bilmeyen sorularıyla dünyayı keşfe çıkarlar. “Merak”la başlar her şey; öyle meraklıdırlar ki cevap bekleyen sorularla doludur zihinleri. Verilen cevaplar, daha başka sorulara, yeni meraklara sürükler onları…

Bazen (hatta çoğu kere!) 100 puanlık genel kültür sorusunu cevaplamaktan daha zordur çocukların sorusuna yanıt bulmak. Cevabı bilirsiniz de; bunu çocuğa nasıl anlatmalı, nasıl ifade etmelisinizdir. İşte bu noktada sıkışır kalırsınız bazen. Öyle ya gün gelecek “evren, ölüm, aşk, zaman, karanlık, yalnızlık, dost-düşman” gibi konulardaki soruları cevaplamak zorunda kalacaksınız. Ve o an “Bütün dünyalardaki her şeyi, bütün soruların cevaplarını” bilen birine ihtiyaç duyabilirsiniz. Bu durumda hemen Kumkurdu’na danışmanızda ve çocuğunuzu onunla tanıştırmanızda büyük fayda var. Anında kaynaşıp, sıkı bir dostluk kuracaklarına emin olabilirsiniz. Çünkü bilge Kumkurdu, bütün dünyalardaki her şeyi biliyor; tüm cevaplar onda saklı… Ama Kumkurdu’ndan önce Zackarina ile arkadaş olmanız gerekiyor sanırım; meraklı Zackarina sizi, eşi benzeri olmayan, kürkü altın gibi parlayan Kumkurdu ile tanıştıracaktır. Çünkü Kumkurdu, yalnızca arkadaşı Zackarina’ya görünüyor; sınırsız bir hayal gücüne sahip bu küçük kız, belki sizin de Kumkurdu’nu görmenizi sağlayabilir… Kim engel olabilir ki daha da fazla hayal kurmanıza?..

KumkurduBu kahramanı yaratan yazar kim?

İsveçli yazar Âsa Lind’in yarattığı eşsiz ve bilge kahraman Kumkurdu’nun maceraları üç ayrı kitapta toplanıyordu; Kumkurdu, Daha Fazla Kumkurdu, Daha da Fazla Kumkurdu. Ancak artık tek bir kitapta, bu üç maceraya doğru yol almak mümkün. Kanat Çocuk, Kumkurdu-Üçü Bir Yerde adı altında tek bir kitapta toplamış seriyi. Çok da iyi etmiş! Büyük küçük herkese ayrı bir tat veren, Kumkurdu ve Zackarina’nın maceralarını görünür kılan, onları resimleyen ise 2001 yılından bu yana çocuk kitapları resimleyen Kristina Digman. Digman’ın sade ve sevimli çizgileri, daha da akılda kalıcı kılıyor bu iki kahramanı… Ve bu dostluğa bir kez daha imreniyorsunuz.

İnsan kitabı okuyunca ve de okuma süreci boyunca, kitabın yazarını da merak etmekten alıkoyamıyor kendisini. Ve elbette Kumkurdu gibi bir kahramanın nasıl ortaya çıktığını… Derken bir araştırma ihtiyacı doğuyor… 1958 yılında İsveç’in kuzeyinde dünyaya gelen ve Karbacken isimli küçük bir köyde büyüyen Âsa Lind’in çocukluğu da tıpkı Zackarina gibi deniz kenarında geçmiş. Ve yazar, bugün denizin orta yerinde; Aland Adaları’nda yaşamını sürdürüyor. Dört kız kardeşin en küçüğü olan Lind, şarkılar, peri masalları ve öykülerle örülü bir çocukluk yaşamış; babasından Odysseus ve Njal dinlemiş… Ve ömrünü, “yazmaya” adamış… Üstelik resimle de uğraşıyor… Peki ya Kumkurdu nasıl ortaya çıkmış dersiniz? Âsa Lind’in üç yaşındaki küçük kızı, yazara ilham vermiş Kumkurdu’nun doğuşunda. Bir alışveriş dönüşü Lind, arabaya binmemekte ısrar eden kızına bunun nedenini sorduğunda, arabada Kumkurdu’nun olduğunu söylemiş küçük kız. Üstelik arabaya bindikten sonra bile Kumkurdu arkalarından koşuyormuş!

Kumkurdu gerçek mi dersiniz?

Kumkurdu’na bir çocuk kitabı gözüyle bakmamak gerekiyor. Çocuk ve yetişkin, hemen herkesin büyük keyif alacağı, çok şey öğreneceği, garip bir kitap çünkü… Üstelik yetişkinlerin, çocuklarıyla olan ilişkilerini bir kez daha gözden geçirmeleri gerekebilir bu kitapla birlikte. Âsa Lind’in eşi de benimle hemfikir; yani yalnızca çocuk kitabı olmadığı konusunda… Gelin Âsa Lind’e kulak verelim: “İlk olarak hikayelerimi beş-altı yaş için yazmaya başladım ve öyle olduklarını düşünüyordum. Fakat çocuklarla ya da öğretmenlerle karşılaştığımda biri çıkıp ‘Bu kitap tam yedi yaş için’ ya da ‘Kızım üç yaşında ve Kumkurdu’na bayılıyor’ dedi. Bir başkası kitabı okumak için en az on iki yaşında olmak gerektiğini söyledi. Aslında kaç yaşın okuduğu beni de çok ilgilendirmiyor. Kocam da bunun çocuk kitabı olmadığı söylüyor.” (Kaynak: www.insanokur.org) Ayrıca yetişkin de olsanız “Kumkurdu gerçek mi?” diye sormadan edemiyorsunuz. Yine Lind’e dönecek olursak: “Bu garip bir kitap. Çocukken kitapları severdim ve çok kitap okurdum. Okullarda çocuklarla konuştuğumda bana en çok sorulan soru ‘Kumkurdu gerçek mi?’. Ben de hep onlara başka bir soruyla karşılık veriyorum: ‘Sence?’ Çünkü önemli olan onların ne düşündüğü. Bence Kumkurdu gerçek. Sadece Zackarina’nın ailesi göremiyor. Kumkurdu onlardan kaçıyor. Ben Kumkurdu’na inanıyorum ve hâlâ bir gün kumsalda karşılaşacağımızı umuyorum.” Evet, ben de inanıyorum ve kitabı okuyan, büyük küçük herkesin Kumkurdu’na inanacaklarını biliyorum… Bu garip kitabın her daim başuçlarında veya ellerinin altında olmasını isteyeceklerini de…

“Çocukça kelimeler”…

Kumkurdu, çocuk ve yetişkin herkese hitap etse de kullanılan dil açısından baktığımızda, çocuklara yönelik, farklı bir dil tercih edildiğini görüyoruz. Ama bu dil, yetişkinleri Kumkurdu’na bağlanmaktan alıkoymuyor elbette; çünkü aynı zamanda oldukça gerçekçi. Çocuğun diline hitap eden, “çocukça kelimeler” icat edildiğini keyifle keşfediyorsunuz kitap boyunca. Çünkü Âsa Lind için dil bir araç: “Benim için dil bir araç; kitabı yazarken birçok kelime icat ettim. Yazarken bir yandan da sesli okumam lazım. Kendi dilimde yazarken bir yandan da kulağa hoş gelip gelmediğine bakıyorum. Bu bir çocuk kitabı ve çoğu çocuk kitabı okumuyor; dinliyor. Türkçede nasıl duruyor bilmiyorum ama yazdığınız her şeyin bir dili var. Çiçeklerden bahsediyorsanız başka, dünyanın varoluşundan bahsediyorsanız başka bir dil kullanmanız gerekir. Kumkurdu’nun da kendine özel bir dile ihtiyacı vardı; yani hikâyenin ihtiyacı olan buydu. Dolayısıyla başka bir dil seçeneğim de yoktu.” Ben de İsveççede nasıl durduğunu bilmiyorum ama Türkçede nasıl durduğunu gayet iyi biliyorum. Kitabı İsveççeden Türkçeye çeviren Ali Arda, kitaba ayrı bir tat katan o çocuksu dili korumuş, kollamış. Üstelik okurken kulağa gayet de hoş geliyor.

KumkurduDaha da fazlası geliyor! 

Tek tek seriyi ya da üçü bir yerde Kumkurdu’nu okuyan tüm okurların çok daha fazlasını istediklerini tahmin etmek hiç zor değil. Ve Âsa Lind, hep daha fazlasını dileyen okurlarına Kumkurdu’nun yeni maceralarıyla karşılarında olacağını müjdeliyor. Ancak Kumkurdu’nun, Zackarina’sız yola devam edeceğini öğrenmek de üzüyor insanı: “Kumkurdu’nu çok seviyorum; iyi bir iş arkadaşı. Kumkurdu ile karşılaştırıldığımda ben aptal kalıyorum. Onun sorunlara karşı belli teknikleri, farklı bir bakış açısı var. Olaylara baş aşağı, başka bir açıdan bakabiliyor ve farklı sorular soruyor. Fakat bir sonraki kitabın Zackarina ile olacağını sanmıyorum. Çünkü Zackarina bir sonraki basamağa çıkacak yaşa geldi ve ben hala Kumkurdu ile bir şeyler yapmak istiyorum. Mesela Kumkurdu şehirde yaşasaydı ne olurdu? Ya da zamanda geri dönse neler yaşardı? Merak ediyorum.” Eminim ki büyük küçük tüm Kumkurdu okurları ve hayranları da merak ediyor ve elbette en fazlasını istiyor…

Kumkurdu ve Zackarina’yı tanıyalım

Evreni algılamaya ve anlamlandırmaya çalışan, öğrenmeye meraklı Zackarina ve onun bilge dostu Kumkurdu’ndan bahsedelim biraz da değil mi? Yakından tanıyalım onları… Kumkurdu; güneş sarısı, çöl kumu gibi parlayan kürkü, uzun, sivri kulakları ve muhteşem kuyruğuyla eşi benzeri olmayan bir garip hayvan. Tabii ki insan yemeyen; sadece güneş ve ay ışığıyla beslenen Kumkurdu’nun bilmediği yok. Çünkü ay ışığı süper akıllı yapar; bu sebeple her şeyi bilir. Aslında doğruyu söylemek gerekirse bilemediği ufak tefek şeyler de var; örneğin biri fundalıkta diğeri sahildeki mağarada bulunan iki evinden hangisini seçeceğini bir türlü bilemiyor. Acaba en iyi yer neresiydi? Bu konuda kafası karışık işte… Bir de “mor leke” nedir; onu bilmiyor. Kayanın tepesinden, bisikletle kendini hızla aşağıya bırakan Zackarina’nın bacağında bir mor lekesi daha olmuştu. Kumkurdu’na mor lekenin ne olduğunu anlatmak adına “bacağındaki göz kamaştırıcı mor lekeleri” gösterip bunlara nasıl sahip olduğunu anlatıyor Zackarina. “En büyük leke hızla sallanırken salıncaktan atladığında olmuştu ve yeşil olanı bisikletle komşunun kedisiyle yarışırken olmuştu. Bir diğeri odunluğun tepesine tırmandığında olmuştu.” Küçük olanı da uçan halıyla uçarken olmuştu. Kumkurdu böylece anlıyor: “Mor leke, tehlikeli bir şey yaptıktan sonra alınan bir çeşit madalya” idi!

Evrenle yaşıt sanki vahşi ve güzel Kumkurdu; bilgeliği de buradan geliyor belki… Zackarina’nın bitmek bilmeyen tüm sorularına bir yanıtı var bu bilge kurdun. Ama asla Zackarina’ya ders vermeye ve dolayısıyla onu sıkmaya kalkışmıyor. Bir çocuğa verilebilecek en güzel cevapları veriyor desek yeridir; olabildiğince basit ama anlamlı cevaplar. Söz gelimi; kendini sorgulayan Zackarina, “Ben, ben olmadan önce neydim sence?” diye sorduğunda, “Bunu yalnızca sen bilebilirsin. Bu senin öykün!” şeklinde cevaplıyor Kumkurdu. Zackarina, deniz kenarında bir evde, anne ve babasıyla birlikte yaşıyor. Tüm çocuklar gibi anne babasının, ona “zaman” ayırıp, oyunlarına eşlik etmesini istiyor.
Ve tabii Zackarina’nın anne babası da tüm çocukların anne babası gibi çok meşgul; ya işe ya da başka bir yerlere yetişmek zorundalar! Yani “zaman” yetmiyor hiçbir şeye! Hal böyle olunca Zackarina, “zaman”dan intikam almaya karar veriyor ve mutfaktaki hain duvar saatini kaptığı gibi hızla sahile koşuyor. O “tik tak aletini” kuma gömmeye çalışırken Kumkurdu karşısına çıkıveriyor. Saatin “zamanın kralı” olduğunu düşünen Zackarina’ya, saatin yalnızca zamanı ölçtüğünü, ona hükmedemediğini; aslında hiç kimsenin zamana hükmedemeyeceğini söylüyor. Çünkü “zaman çok yaşlı ve çok büyük ve çok önemli!”. Böylece Zackarina, saatin yalnızca bir alet olduğunu ve annesinin ona bir masal daha anlatmasına engel olamayacağını öğrenmiş oluyor.

Nasıl karşılaşıyorlar?

Peki Kumkurdu ve Zackarina nasıl karşılaşıyor ya da tanışıyor dersiniz? Aynen şöyle: Sıcak bir yaz günüydü ve Zackarina denize girmek istiyordu. Ancak babasının ona eşlik etmeye hiç niyeti yoktu; hamağında uzanmış ve gazetesine gömülmüştü. Gazetenin arkasından babasının yalnızca ayakları görünüyordu. “Yürümek ve denize girmek istemeyen sıkıcı baba ayakları” diye düşünen Zackarina, tek başına kumsala inmeye karar verdi. Ve babası içine düşsün diye bir çukur kazmaya başladı. Ve o da ne? Yüzüstü yatıp kazdığı çukura bakarken en dipte hareket eden bir şey gördü. Bunun ne olduğunu hemen anladı; nefes alan, koklayan bir burundu gördüğü. “Ama bu nasıl bir hayvandı? Kesinlikle bir köpek değildi. Bir tilkiye benziyordu ama tilki de değildi, daha ilginç bir görünümü vardı. Derisi çok kıllı değildi. Kum gibi bir şey, güneş sarısı çöl kumu.” Elbette bu ilginç hayvan, Kumkurdu’ndan başkası değildi…


*Bu makale, ROMAN KAHRAMANLARI Nisan/Haziran 2011 6. sayıda yayımlanmıştır.

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin