Cengiz Onural: “İncesaz Olarak Gelenekten Kopmamış Bir Ekibiz”

İncesaz

“Ah kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya… Durup ince şeyleri anlatmaya kimselerin vakti olmasa da..” der İlk Yaz adlı şiirinde Türk edebiyatının önemli şairlerinden Gülten Akın. Durup ince şeyleri anlamaya ve anlatmaya vakti olan entelektüel ve derin insanların bir araya geldiği ender gruplardandır İncesaz. Hakeza dinleyenleri de öyle.

Popüler kültürün dayattığı, bas bas bağıran, anlam derinliğinden uzak, gürültülü ürünler ortaya koymak yerine sessizlik içerisinde naif bir şekilde sanatını icra eder İncesaz ince ve derin şeyleri anlatarak. Bağırmadan, dayatmadan, sessizce keşfedilmeyi bekleyerek. Keşfedenler de müptelası olur yaptıkları sanatın.

Tanpınar’ın İstanbul’u gibi İncesaz’ın da bir İstanbul’u vardır. Aşka, ayrılığa, hüzne, mutluluğa tanık olmuş İstanbul. Bazen cumbalı yalılarıyla, bazen Balat Kahvesi’yle göz kırpar İstanbul, şarkılarının içinden. Bazen giden sevgilinin ardından “Sen gözlerimde bir renk, kulaklarımda bir ses ve içimde bir nefes olarak kalacaksın” denilir bazen sevgiliye ayar da verilir ama yine en incesinden, en tatlısından: “Ben geçtim bu yoldan, senin olsun erikli bahar”.

Ahmet Hamdi Tanpınar gibi gelenekten kopmamak için geçmişe çapa atmışlardır ve gelenekten beslenerek, eserlerini çağdaş olanla sentezleyerek üretmiş ve üretmeye devam etmekteler. İcralarında geleneksel müziğimizin enstrümanlarından tanbur ve klasik kemençeye dikkat çekmelerinin yanı sıra klasik Türk müziğinin birçok makamını da eserlerinde kullanmışlardır. Bu yönleriyle de gelenekle gelecek arasında bir köprü oluşturduklarını söyleyebiliriz.

22 yıldır çıktıkları yolda çizgilerinden sapmayan, kültürümüzden, geleneğimizden kopmamış, eserlerinde birçok alandan beslenen bu değerli grupta solist olarak Ezgi Köker Aldemir ve Bora Ebeoğlu, gitarda Cengiz Onural, tanburda Murat Aydemir, kanunda Taner Sayacıoğlu, kemençede Emre Erdal, vurmalı çalgılarda Türker Çolak ve kontrbasta Volkan Hürsever bulunuyor.

İncesaz’ı daha yakından tanımak için Bana Bir Masal Anlat Baba, Çok Aşığın Var Diyorlar gibi efsaneleşmiş eserin söz yazarı, bestekârı, “İkinci Bahar”, “Ekmek Teknesi” gibi unutulmaz dizi müziklerine imza atmış, İncesaz’ın kurucularından çok değerli Cengiz Onural’la müziğe, edebiyata, şarkı sözü yazarlığına, şiire ve İncesaz’a dair konuştuk.

İncesaz
Cengiz Onural

-“Bana Bir Masal Anlat Baba”, “Çok Aşığın Var Diyorlar” gibi pek çok efsaneleşmiş eserin söz yazarı ve bestekârı, İncesaz’ın kurucularından Cengiz Onural’ı bir de Cengiz Onural’dan dinleyebilir miyiz?

Ben konservatuvar okumadım, mühendisim. Müziğe çok küçük yaşta dedemle başladım. Dedem Mirat Ustaoğlu’dur. Elli sene öncesine kadar devam eden ev fasıllarının, amatör müziğin sevdalılarından birisidir. Evimizde fasıllar olurdu. Kemençe yapardı, çalardı dedem. Onun sayesinde başladım müziğe. Fakat profesyonel müzisyen olmak hiç aklımda yoktu. Ülkenin şartlarından dolayı, ailemin yapısından dolayı da. Müzisyen olmayı önemsemiyorlardı, ciddiye almıyorlardı. Dolayısıyla mühendislik okumak zorunda kaldım. Aslında onu da sevmeyerek okumadım. Boğaziçi Üniversitesinde okudum. Boğaziçi’nde müzik kulüpleri vardı. Müzik kulüplerine girdim. Müzik aşkım tekrar su üstüne çıktı. Kemençe, gitar çaldım gruplarda. Müzik aşkım su üstüne çıkınca beni ne kadar sardığını, esir aldığını yolumun çok da doğru olmadığını anladım. O yıllarda Yeni Türkü yeni yeni duyulmaya başlıyordu. Beni davet ettiler, Yeni Türkü’ye katıldım 1985 senesinde. Okulum yeni bitmişti o zaman. Yüksek lisansa devam ettim ve Yeni Türkü’ye katıldım o dönemde. 12 sene grubun bir üyesi olarak Yeni Türkü’de müzisyenlik yaptım. 1997’de Yeni Türkü’den ayrıldım. Murat Aydemir ve Derya Türkan’la beraber İncesaz’ı kurdum. Aynı yıl Boğaziçi’nden sınıf arkadaşım Bora Ebeoğlu’yla birlikte -o da Oya Bora’nın Bora’sıdır- dizi, film müzikleri yapmak üzere Aria diye bir grup kurduk. Her iki grup da halen devam ediyor. Aria performans grubu değil. Film müzikleri, dizi müzikleri, oyun müzikleri yapıyor. İncesaz ise performans grubu. Hem kendi şarkılarını, albümlerini üretiyor hem de 22 senedir konser veriyor. İki grubun da üyesiyim.

-İncesaz ismine ve eserlerine baktığımda Gülten Akın’ın İlk Yaz şiirindeki dizeler çınlıyor kulağımda, “Ah kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya… Durup ince şeyleri anlatmaya kimselerin vakti olmasa da..” Aslında İncesaz’ın eserleri durup ince şeyleri anlamaya ve anlatmaya vakti olan insanların üretimi diyebilir miyiz? Aynı şekilde dinleyenleri için de. Siz bu hususta neler söylemek istersiniz?

Bu konuda bir fluluk var. Konuşmak da zor o yüzden. Şimdi kategori itibariyle Bülent Ortaçgil’in olsun, bizim olsun yaptığımız müzik pop kategorisine giriyor. Fakat pop müzik de çok geniş bir yelpaze. İçinde bir derinliği olan, derin bir anlatıma ulaşmaya çalışan, meşhur olmak, para kazanmak için değil ama söyleyeceği sözler olduğu için müzik yapan insanların da bulunduğu büyük bir yelpaze pop müzik. Dolayısıyla biz pop müzik değiliz demekle olmuyor yani sonuçta bu kategorideyiz ama biz meşhur olmak için ya da para kazanmak için çıkmadık. Çünkü böyle bir şey olamayacağımızı biliyorduk ve yaptığımız müzik de buna izin vermiyor. Yaptığımız müzik, Gülten Akın’ın dizelerindeki gibi sessizlik istiyor. Günümüzün pop müzik dünyasında herkes bağırıyor. Sizin sesinizi duyurmanız için biraz daha yüksek bağırmanız gerekiyor. Bizse susan bir grubuz, alçak sesle konuşan bir grubuz. O gürültüde sesiniz duyulmuyor. Sadece dikkatli, gönül sahibi, akıl sahibi, kültür sahibi, incelmiş insanların dikkatini çekebiliyor. Çünkü onlar da bağırmayı sevmiyor, bağırılanlardan da hoşlanmıyor. Öyle bir buluşma ama bu buluşma çok zor oluyor tabii. Çünkü genel geçer kendinizi tanıtma ortamları hep o bağıranların egemen olduğu ortamlar, onlara göre tasarlanmış ortamlar. Biz 22 senedir hâlâ tanınmış bir grup değiliz. Neyle ölçüyorum bunu, yani sokaktan on kişi çevirseniz dokuzu bilmez İncesaz’ı. Üretken bir grup olduğumuz için belki o insanlar yaptığımız müzikleri bilirler, şarkılarımızı bilirler. Ama onun biz olduğunu bilmezler. Bilmesinler de zaten. İşte böyle bir şey hedefledik ve o hedeften de -inşallah diyorum- hiç sapmadık. Herhalde bu kadar sene sonra da sapmayız diye düşünüyorum.

-Bazen müzik edebiyata bazen de edebiyat müziğe yönelerek yaratılarını zenginleştiriyor. Siz müzik ve edebiyat ilişkisi hususunda ne düşünüyorsunuz?

Şiir besteleyen üstatlar var, arkadaşlarım var, sanatçı var. Bu bir yöntem. Doğrusu ben şiir bestelemeye çok sıcak bakan biri değilim. O yüzden bugüne kadar şarkılarımın sözlerini hep kendim yazdım. Çünkü şiirin zaten bir müziği olduğuna inanıyorum, öyle algılıyorum şiiri. Şiiri çok seviyorum. Edebiyat dünyası içerisinde en çok şiiri severim. O yüzden bugüne kadar dört, beşi geçmez bestelediğim şiir. Müzik her zaman sözlü olmak zorunda değil. İncesaz’ın müziği de her zaman sözlü değil. Ama bir müzik söz çağırdığı zaman o sözün yazılması lazım, üretilmesi lazım. Bazen o söz de melodiyi değiştiriyor, o melodi de sözü değiştiriyor ve onlar böyle ayrılmaz bir bütün gibi bir araya gelip şarkıyı oluşturuyorlar. Şiir bestelerken bu sıkı uyumun her zaman yakalanamadığını düşünüyorum. Şiirin müziğinin her zaman gerektiği gibi ortaya çıkarılamadığını ve zorlama yani daha çok şiirin sömürüldüğü ya da şiirin güzelliğine yaklaşılıp müzikten taviz verildiği alanlar olarak görüyorum çoğu zaman. Bu kategori olarak değil yani dinliyorum beğenmiyorum anlamında. Yani kişisel olarak öyle söylüyorum. Gerçekten şiirlere yazılmış nefis şarkılar da var. Onları da yok saymayalım tabii ki.

-Eserlerinize baktığımızda buram buram edebiyat ve şiir de kokuyor aynı zamanda. Sizi etkileyen, beğendiğiniz yazar ve şairler kimler?

Sevdiğim çok şair var. Sayınca ismini zikretmediklerime haksızlık gibi oluyor. Ama beni en çok etkileyen şair galiba Edip Cansever. Nedense onda bir başkalık var, ruhuma daha yakın buluyorum. Gençliğimde de en çok onun şiirlerini okumuştum. Hâlâ okuyorum. Onun şiirlerini bestelemeye çalışmıştım, onun müziğini yakalamaya çalışmıştım. Bugün bile hâlâ bir şarkı yazarken önümde hep onun şiir kitapları var. Onun yanında Gülten Akın, Cemal Süreya, Yahya Kemal, Nâzım… Daha doğrusu şöyle söyleyeyim, sevmediğim bir şair var mı diye düşündüğüm zaman, hiç okumayı tercih etmediğim, sevmediğim pek yok. Birkaç milliyetçi, muhafazakâr şair var herkesin çok beğendiği, baş tacı ettiği. Pek onları sevmem. Bazı şeyleri anlamadıklarını ve yansıtamadıklarını düşünüyorum. Estetiklerinin bozuk olduğunu düşünüyorum. Onun dışında çok şiir okuyorum.

İncesaz-“Tanpınar’ın İstanbul’u” diye bir tabir vardır. İncesaz şarkılarına baktığımızda da Tanpınar’ın İstanbul’u gibi İncesaz’ın da İstanbul’unu görürüz. Huzur’da, “Aşka tanık olmuş İstanbul sokakları”, diye bir cümle geçer. İncesaz şarkılarında da aşka, hüzne, mutluluğa tanık olmuş İstanbul vardır. Bu bağlamda siz neler söylemek istersiniz?

Kanımca Tanpınar’ın işaret ettiği, romanlarında da hep bahsettiği konunun teorisi şöyle: Cumhuriyet’le beraber, Tanzimat’tan başlayarak -sadece Cumhuriyet’in marifeti olmadığını düşünüyorum- Batı’ya olan bu hevesle büyük bir kültürel kopuş yaşandı biliyorsunuz. Alfabeden dile, dilden giyime, kuşama, eğitime her konuda kopuş yaşandı. Bu kopuş kültürümüzü biraz piçleştirdi. Yani öncesi olmayan, geleneği olmayan anlamında piçi kullanıyorum. Ben Türkçede piç karşılığını veriyorum ve çok uyuyor. Tanpınar’ın bahsettiği şey şuydu: Bu kopuşta bizim geçmişe doğru çapa atabileceğimiz, çengel atabileceğimiz ve o kopuşu, o kırılmayı yumuşatabileceğimiz ve bir köprü kurarak bir miktar da olsa kopuşu yaşamadan devam ettirebileceğimiz üç tane alan vardı: Mimari, edebiyat ve müzik. Hatta birçok sanatçı bu üçünün çok iç içe olduğunu düşünür, hisseder, söyler. Ben de öyle düşünüyorum. Edebiyatın bir müziği olduğu gibi mimarinin, insan elinden çıkmış mekânların ya da tasarımların da bir müziği olduğunu düşünüyorum. Müziğin de bir edebiyatı olduğunu düşünüyorum. Müziğin de yakıştığı bir mimari olduğunu düşünüyorum. Biz galiba bu anlamda Tanpınar’dan uzak düşmüyoruz teorik olarak. Biz de çünkü İncesaz olarak gelenekten kopmamış bir ekibiz. Geçmişe çapamızı biz de müzikle attık. Bu, eskiye tapmak, nostalji, eski daha güzeldi, işte bugün yapılan her şey kötü anlamında değil de gelenekten gelen sağlam önermelerin günümüzde nasıl tercüme edilebileceği, nasıl uygulanabileceği, ne manaya gelebileceği, günümüz dünyasına hangi kısımlarının uyabileceği, üstümüze hangi elbisenin daha güzel uyacağı gibi… Bunları çok düşündük, çok uğraştık. İncesaz’da işte o bakımdan söylüyorum pop müziğe nazaran inanılmaz bir entelektüellik ve alın teri vardır. Hem arka planında hem üretim sürecinde, bütün her şeyinde. Bu anlamda Tanpınar’ın söylediği modele oldukça yakın olduğumuzu düşünüyorum.

-Ahmet Hamdi Tanpınar etkisinden söz edebilir miyiz şarkılarınızda?

Bir yazara, bir şaire hayransanız, bütün eserlerini okuduysanız illa onun sizin eserlerinizde somut bir izi olması gerekmez. Zaten ondan o kadar çok etkilenmişsinizdir ki onun söze gelemeyecek, tarif edilemeyecek bir katkısı olur ürününüzde. Ama bu her zaman somut olarak “Bakın şu şarkının şu bölümünde işte bu Tanpınar’a işaret ediyor.” gibi şeyler söylemek bence çok zorlama olur bizim için. Ama bütün kitaplarını okumuş, onun hakkında yazılan kitapları bile okumuş ve o kadar seven birisi olarak etkilenmemem mümkün değil.

-Bir röportajınızda “Sen bana küstün, ben seni sevdim.” gibi sözler yazamıyorum demişsiniz. Şair Hilmi Yavuz da “Şiir, al kalemi yaz başına geleni değildir.” der. Aslında bu iki bakış açısı birbirine çok benzer. Şarkı sözü yazarlığı hususunda bu görüşünüzden hareketle başka neler söylemek istersiniz?

İsteyen istediği şarkıyı yazar, istediği sözü yazar. İncesaz’da ben, Murat Aydemir, Bora Ebeoğlu söz yazıyoruz. Bizim kendimize koyduğumuz kurallar var. Şarkının muhakkak bir alt metni olmalı, bir hikâyesi olmalı. Ben size kendi yazdığım şarkıların hepsinin tek tek, uzun uzun hikâyelerini anlatabilirim. Her şarkının bir hikâyesi var. Oturup bir hikâye kitabı yazabilirdim bu hikâyelerden oluşan. Şarkılar kadar çok belki de daha fazla hikâye çıkar. O hikâyeyi kurmadan, o alt metni oluşturmadan şarkı yazmıyoruz biz. Kastettiğim oydu röportajdaki o sözlerle. Ama şunun da altını çizeyim, şarkı sözüyle şiir aynı şey değildir tabii ki. Adı üstünde şarkının sözleridir. Yani poem ve lyrics diye iki ayrı kelime var. Bizde de şiir var. Şarkının sözlerine şiir demiyoruz. Ama mümkünse eğer şiir olmasa bile şiir tadına yakın ince şeyler olsun. İkinci okuyuşunuzda belki hayret edin, “Aaa bak ben bunu hiç düşünmemiştim, neler söylemişler meğerse.” deyin. Böyle şeyler olsun içinde. Bundan hoşlanıyoruz biz ve hep böyle yapmaya çalışıyoruz.

-En son “Dokuz/Peşindeyim” albümü çıktı İncesaz’ın. Albüm çalışmasında şarkıları seçme süreciniz nasıl gelişiyor?

“Peşindeyim” albümünde sadece bir cover var. Geri kalanların hepsi kendi üretimimiz. Kendi üretimimizi de şöyle seçiyoruz: Bir albümümüz arasında bazen iki ya da iki buçuk sene oluyor ve o zamana kadar bir şeyler çıkmış oluyor, şarkılar çıkmış oluyor. Murat’la birbirimize çalıyoruz çıkan şarkıları. Mesela diğer arkadaşlar diyor ki ya bu galiba bize uymaz ya da bunu şöyle yaparsan, belki böyle değiştirirsen bizim üstümüze uyar gibi. Bu süreç Murat’ta da bende de yaşanıyor. İşte grup olmanın büyüsü orada. Birbirimizin üzerinde çok emeğimiz oluyor, çok söz hakkımız oluyor. Bireysel besteciler olsanız, beste yapıp satsanız diyelim ki ya da sadece kendi müziğinizi yapan bir sanatçı olsanız Bülent Ortaçgil gibi, böyle bir sorununuz olmayacak ama biz de bunu sorun olmaktan çıkarıp bir avantaj gibi kendimizi büyütmek için kullanıyoruz. Burada bir artı bir ikiden büyük bir şey edebilir, o sinerjiyi yakalayabilirsiniz. Biz de şarkılarımızı öyle seçiyoruz. Birbirimize beğendirerek, birbirimizin üzerine bir şeyler koyarak gerçekleşiyor bu süreç.

-Sanatçıların eserleri çocukları gibidir kuşkusuz. Ancak en sevdiğiniz şarkınız hangisi diye sorsam?

Yok, hepsi benim için aynı. Her metnin bir kaderi vardır, bir hayatı bir hikâyesi vardır. Şarkıların da öyle. Bazı şarkılar alıyor, yürüyor. Bazı şarkılar seneler sonra keşfediliyor. Bazıları öyle gölgede yaşayıp gidiyorlar. Belli olmuyor bu çünkü bazı şeyler sizin elinizde değil.

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin
Captcha verification failed!
Captcha kullanıcı puanı başarısız oldu. lütfen bizimle iletişime geçin!