Erişimin kolay çağından, çok değil, on–on iki yıl öncesine döndüğümde; hatırlıyorum, “yazı“ peşinden koşulan bir tutkuydu. Yeni bir kitabın yayımlanmasını, okumaktan keyif alınan bir derginin yeni sayısını beklemek hayatın hay huyu içinde tutunulabilir dalı kollamak gibiydi. Zaman geçti, o dal kırıldı yerini uzanma zahmeti gerektirmeyen dokunuşların ulaşılabilir kıldığı dijital yazın aldı.
Okunma tercihini ve zamanını okura bırakan, çeşitliliği günden güne artan edebiyat siteleri, bloglar derken seçiciliği zorunlu kılan bir arz yoğunluğuyla karşı karşıya kaldık. Kiminde heyecanla izlediğimiz, önemsediğimiz edebiyat oluşumları bizi yarı yolda bıraktı kiminde biz onları. Kimi saman aleviydi, kimi köklü geçmişini bu yeni dünyaya taşımakta usta ve kalıcı. Bu ikincilerden birinden söz etmek istiyorum: Süje.
Geçtiğimiz ay 25. sayısı yayına giren Süje (www.suje.name), 2014 yılında, yersizyurtsuz sanat platformu (www.yersizyurtsuz.com, kuruluş; 2001) bünyesinde yeşerdi. 1982-1984 yılları arasında yayınlanan Nitelik Derleme ve 1986-1987 yılları arasında yayınlanan Yoğunluk Sanat Kitabı çalışmalarını temel edindi biçim ve içerik formatı olarak. Var olma amacı; en genel tanımıyla sanata, ‘herkesin, her yerden, koşulsuz bir şekilde’ erişilebilirliğini sağlamaktı ve öyle de oldu. En çok da bu nedenle matbu değil de ‘dijital’ ortamda olmayı yeğledi.
Genel yayın yönetmenliğini Kıvılcım Vafi’nin yaptığı Süje, geride bıraktığımız beş yıl içinde, yüz elli yedi katılım ve yüz dokuz konuk olmak üzere toplam iki yüz altmış altı imzaya sayfalarında yer verdi ve vermeye devam etmekte. Süje’de her türlü görsel ve yazınsal çalışma yer bulurken; değişik kuşaklar ve farklı sanatsal, politik ve felsefi görüşler arasında bir köprü görevi de üstlenmekte olduğu da gözlenebiliyor.
Bununla birlikte, ‘özgür imzalar’ daha çok başı çekmekte ve ‘piyasa sanatı’nın alışageldiği atmosferi dışında bir ortam oluşturmakta. Ayrıca, birçok ilk çıkış‘a da zemin hazırlayarak, durağanlığa düşmeyen bir yayın politikası izlemekte. Süje’nin, dijital ortamdaki diğer birçok çalışmadan farklı olarak matbu dergi sıcaklığını verebilecek olan bir yöntemi; “yayımlanmamış ürünle katılımı” (özellikle yazınsal ürünlerde) ilke edinmiş olması, ‘yazın ve sanat dünyası’nda kendine özgü bir yer edinmesine neden olmuş görünüyor.
Daha önce de dile getirmiştim, tekrarlayacağım: Süje‘nin kendini, “Tekelleşen Sanat’a alternatif, okunabilirliği ticari kaygılar olmadan ‘dijital ortamla’ geniş kitlelere yaymayı ilke edinen ve sanatın ‘gerçek özgür’ boyutunu dil/teknik bağlamında kısıtlama/belirleme getirmeden sunan kolektif bir çalışma” olarak tanımlaması ve söz konusu ilkelerinden taviz vermeden yayın yapması bana çok anlamlı ve önemli geliyor. Tüm köşe başlarının tutulduğu, yazarının-yayımcısının bir anlamda ticarete soyunduğu bir edebi ortamda Süje gibi bir oluşumun temiz hava ihtiyacındaki okur ve yazar için bir tür vaha olduğunu ve Süje’de, oldukça hoşlandığım bir alçakgönüllülük olduğunu düşünüyorum.