Edebiyat ve Mitoloji

edebiyat ve mitoloji

Azra Erhat Mitoloji Sözlüğü adlı kitabının önsözüne şöyle başlar; ”Mytos söylenen veya duyulan sözdür, masal, öykü, efsane anlamına gelir. Ama mytos’a pek güven olmaz, çünkü insanlar gördüklerini, duyduklarını anlatırken birçok yalanla süslerler. Epos daha değişik bir anlam taşır: Belli bir düzen ve ölçüye göre söylenen, okunan sözdür, epos insana tanrı armağanıdır, güzelim süslü sözleri bir araya getirerek büyüler dinleyicilerini bir ozan. Mytos söylenen sözün, anlatılan öykünün içeriği ise epos da onun doğal olarak aldığı ölçülü, süslü ve dengeli biçimidir. Epos ne kadar güzelse, mytos o kadar etkili olur, epos’la mytos’un bu başarılı evlenmesidir ki, ilkçağdan kalma efsanelerin ürün vere vere günümüze dek yaşamasını ve mytos kavramının çağlar ve uluslararası bir nitelik kazanarak ölmezliğe kavuşmasını sağlamıştır. [1]

Azra Erhat Mitoloji sözlüğü
Azra Erhat, Mitoloji sözlüğü, Remzi Kitabevi

İnsanlığın ilk sözlerinin düşünce tarihi açısından taşıdığı önem kuşkusuz mitleri anlamaktan geçmekte. Toplumların belleği olarak nitelendireceğimiz mitler, zamanla farklı toplumlarda farklı biçimlerde birbiri ile etkileşim içinde karşımıza çıkar. İnsanın doğayı, yaşamı kısaca dünyayı anlamada kullandığı, yarattığı araçtır mitler. Doğayı ve yaşamı anlamakta ya da kurgulamakta yetersiz kaldığı zamanlarda yarattığı mitlerle çözüme ulaşmaya çalışır. Bu da bize mitolojinin zihinsel ve simgesel kaynaklarını anlama fırsatını verir. O zaman mitler için uydurma demek yanlıştır. Yaşanan gerçekliğin yeniden yaratılan görüntüsüdür.

Mitoloji yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere akılcı değildir. Söylencedir. Mitoloji; insanlık tarihinin geçmiş deneyimlerini sakladığı karanlık labirentlerden bugüne ulaşan kahramanların, sıradan insanın, kralların, savaşçıların, tanrıların, ozanların, tarihçinin, iyinin ve kötünün başımız sıkıştığında bize yazacak yeni kaynaklar sunmak için hazır beklemesidir.

Toplumların, kültürlerin birbirleri ile olan etkileşimi onların mitlerini de etkiler, dönüştürür. Mitler bu yüzden evrenseldir.

Mitolojik söylemleri edebiyatın ilk eserleri olarak kabul edebiliriz. Şiir, destan, tragedya olarak hayatımıza giren, ortaya çıktığı zamandan bu yana hayatımızı düzenleyen, yöneten, yönlendiren mitolojiyi edebiyattan uzak değerlendirmemiz elbette olası değil. Dünya üzerinde hiç bir edebiyat mitolojiden uzak duramamıştır.

Öyle ki Azra Erhat, Batı şiir ve edebiyatını Homeros’a borçludur der.[2]

HomerosAncak şunu da belirtmeliyiz ki Antik dönemde pek çok Yunanlı şair, yazar tarihçi felsefeci ve bilim adamının Mısır’ı ziyaret ederek oradan edindikleri bilgileri Yunanistan’a getirdikleri bilinmektedir.

“ Sümerlerin bilgelik tanrısı Enki ve onun devleti hepten kaybolmuş olsa da, edebi gelenekler ve dinsel kaynaşma onlardan bazı parçaları canlı tutmuştur. Batı uygarlığının temelini biçimleyen iki gelenek Yunan ve Kitabı Mukaddes geleneği daha çok örtülü olarak Enki öykülerini bilir gibi görünmektedir.” [3]

Halikarnas Balıkçısı, Homeros’un İlyada ve Odysseia adlı eserlerini yazarken Gılgameş’ten etkilendiğini söyler.

Ölümsüzlüğü arayanlar Sümer mitolojisinde Gılgameş ise, Yunan mitolojisinde Herakles’tir. Her ikisi de insanlığa ölümsüzlüğü verebilmek için ejderhalar ile savaşır. Günümüz fantastik romanlarında yine benzer kahramanlar vardır ve ejderhalar neredeyse bu romanların vazgeçilmez roman kahramanlarıdır.

Gılgameş, Kabala ve daha başka metinlerde karşımıza çıkan Lilith’den günümüze kalanlar kuşkusuz yalnızca albastı, alkarası gibi kör inançlar değildir. Kutsal kitaplardan adı silinse de hakkındaki pek çok efsanede ve Esra Pekin’in Lilith adlı eserinde bir roman kahramanı olarak yaşamaya devam eder.

Shakespeare’in Fırtına, Kış Masalı gibi oyunlarında karşımıza çıkan mitoslar Orta Çağda kaybettikleri itibarlarını Rönesans’la birlikte yeniden geri almışlardır. Sadece Shakespeare değil pek çok yazar ve şair de yeniden mitolojik kahramanlara eserlerinde yer vermiştir.

Sadece Batı Kanonu’ndaki eserler değil; Örneğin Nef’i Divanı, Hacı Bektaş-i Veli’nin Velayetname’si mitolojik ögelerden ayrılarak okunabilir mi?

Özellikle Divan şiirine baktığımızda İran mitolojisi’nden çokça etkilendiğini görürüz. Divan şiirinin en önemli kaynaklarından biri Şehname‘dir

Kendisinden sonraki uygarlıkları ve bu uygarlıklara ait mitolojileri etkilemiş bir taş kitap olan “Gılgamış”, Kafka’nın dünyasından pek de farklı olmayan bu Sümer destanı, gerçeğin alegorik bir tasviri, insanın varoluşunun bir manifestosu, edebiyatla tarihin ortak bir anlatıda ilk cisimlenmiş halidir.” [4]

Ölüme yaklaştığını anladığı anlarda D.H.Lawrence ölüm üzerine düşünmeye başlar. Bu süreçte onun aslında kendisini Minoan (Girit) ve Etrüks kültürüne yakın hissettiğini anlamasıyla yazdığı “Son Şiirler” adlı kitabında doğa ve mitolojiden esinlendiği açıkça görülür.

Dünya edebiyatının en önemli eserlerinden sayılan Ulysses’i yazan James Joyce bu eserinde T.S.Eliot un deyişi ile mitsel yöntemi en edebi biçimde kullanandır. Ulysses, Homeros’un Odysseia’sının, Joyce’un yaşadığı dönemdeki Katolik kilisesi ve İrlanda’ya uygulanan baskılara karşı yeniden yorumlanması değil midir? Gılgameş ile başlayan yolculuk Odysseia ve Ulysses ile sürüp gitmekte…

Ulysses bir yolculuk. Homeros’un Odysseia’sı da” derken çok da haksız değildir Ulysses’in çevirmeni Nevzat Erkmen [5]

OdysseiaUlyssesÖte yandan Fransız Akademisi’nin uzun tarihi içerisinde akademiye seçilen ilk kadın yazar olan Marguerite Yourcenar eserlerinde mitolojiden en fazla faydalanan yazarlardan biridir. Düş Parası, Ateşler, Hadrianus’un Anıları, Doğu Öyküleri onun mitolojinin kaynaklarını yeniden yorumlayarak olabildiğince kullandığı eserlerinden bir kaçıdır.

Sten Nadolny ise Arsızlık Tanrısı’nda gelecek yılların insanının Hermes ve Helle’ nin özelliklerini taşımasını arzulamaktadır.

Yunan mitolojisinden esinlenen Türk edebiyatçılar arasında kuşkusuz Ahmet Hamdi Tanpınar’ın yeri ayrıdır. “Tarihe, felsefeye, mitolojiye, psikolojiye, Doğu ve Batı edebiyatlarına ilişkin okumalardan gelen Tanpınar kültürü, hem eserlerinin anlam ve kaynak evrenini genişletmiş hem de bütün eserlerini dilin estetik karakteri bağlamında şekillendirmiştir.[6]

Dionysos, heyecan, taşkınlık, bahtsızlık ve karmaşanın dışında kendinden geçme halinde yaratmayı simgeler. Apollon ise katı kuralcıdır, aklı ve mantığı simgeler. Bu aynı zamanda pozitivizm ve mistisizmin karşıtlığıdır. İkisi arasında ideal bir denge vardır. Bu özellikleriyle Dionysos müziğe, Apollon ise plastik sanatlara karşılık gelir. Tanpınar, Huzur’da müziğin sarhoş edici etkisiyle Dioysos’u vurgularken; plastik sanatları “özellikle de denge kavramının somut biçimde öne çıktığı mimariyi ele alırken Apolloncudur. Böylece Tanpınar, Huzur’da müziği veren zamanı ile mimariyi veren mekanı yani Dionysos ile Apollon’u birleştirir… Huzur’da mitolojik bir çatışmanın yeniden üretildiği, dolayısıyla kurguda model alma şeklinde bir metinler arası ilişkinin gerçekleştiği söylenebilir.”[7] (7) (Akyıldız, s. 721-722)

Mademki söz Dionysos’a geldi o zaman bu Egeli çılgın tanrıdan kısaca söz edelim ki oradan da söz tragedyalara ulaşsın.

Dionysos mozaiğiAzra Erhat Mitoloji Sözlüğü’nde Dionysos un pek çok adı olduğundan söz eder. ”Latince Deus’ ta görüldüğü gibi tanrı anlamına gelmektedir. Buna Nysa eklenince Dionysos Nysa tanrısı giderek Nysa Zeus’udur demek.[8]

Dionysos ve kültü; normalden, kuraldan, düzenden kopuş demekti. Ama bu yapısıyla politik olarak düzeni tehdit eden bir güç de oluyordu. Devlet düzeninin kurumları, böyle bir tehdide mücadelesiz izin veremezlerdi. Dionysos kültünü yasaklamaya, baskı altına almaya, müritlerini yok etmeye yönelik sayısız girişim olduğu anlaşılıyor… Ama bu tanrı ve kültü, insanların ihtiyaçlarında öylesine kök salmış ki, önleyici girişimler başarıya ulaşamadı. Sonuçta devlet kurumları bu kültü engelleyemediler. Tek yapabildikleri, onu dizginlemek oldu. Ama işte bu da, tiyatronun oluşumuna giden yolu döşedi.” [9]

Biz de buna Ege Zeybek’inin köklerinin Dionysos şenliklerine dayandırıldığını ekleyelim.

Evet, Aydın’ın Sultanhisar ilçesi yakınlarındaki Nysa antik kentinin bereketli topraklarında yetişen meyvelerden yapılan şaraplar yöre halkının başını döndürmektedir. Eski Çağ’ın ünlü coğrafyacısı Amasyalı Strabon, Geographika adlı eserinde Nysa’dan söz ederken şöyle der: ”Nysa yakınlarında, Maiandros Irmağı’nın (Büyük Menderes Nehri) öte kıyısında, önemli yerleşmeler vardı. Koskinia ve Orthosia’yı (Aydın’ınYenipazar ilçesi) kast ediyorum. Irmağın bu kıyısında Briula, Mastaura ve Akharaka ve kentin yukarı kısmında dağda, Arameus denen en iyi Mesogites şarabının edildiği, Aroma vardı.” [10]

Uzmanların dediğine göre aroma sözcüğünün kaynağı buradan gelmektedir.

Strabon geographikaAntik Yunan TragedyalarıTragedyaların ortaya çıkması ile; mitoloji, sahnelenen oyunların ana konusu olmuştur. Aiskhilos, Sofokles, Euripides’in oyunlarında mitolojik kahramanlar farklı yorumlarla seyircinin karşısına çıkar.

Öyle ki bu oyunlar sadece yazıldıkları dönemde değil aradan geçen yüzyıllara karşın farklı kültürlerde farklı zaman ve seyircide bile karşılık bulabilmişlerdir. Tıpkı Euripides’in Medeası’ndan yaklaşık beş yüzyıl sonra Seneca’nın Troyalı Kadınlar adlı oyunlarında olduğu gibi…

Nazım Hikmet’in Ferhat ile Şirin adlı oyunundaki kıskanç kadın Mehmene Banu ile Euripides’in Medea’sı arasında akrabalık bulunduğunu söylemek çok da yanlış olmaz sanırım. Gücü elinde tutan ve onu hiç kimse ile paylaşmaya yanaşmayıp dünyayı yönetmekte kararlı olan Zeus’a karşı, insanlardan yana olan ve Zeus’a karşı direnip mücadele eden Prometheus’un, Servet-i Fünun şairlerinden Tevfik Fikret’in Promete adlı şiirine esin kaynağı olması gibi.

Kuşkusuz mitolojiyi eserlerinde bir esin kaynağı olarak kullanan tek şair Tevfik Fikret değildir. Ziya Gökalp de mitolojiden etkilenerek yazdığı eserlerle karşımıza çıkar. Özellikle Kızıl Elma ve Altın Işık adlı eserleri mitolojik ögelerle doludur. Melih Cevdet Anday’ın Kolları Bağlı Odyessus, Göçebe Denizin Üstünde ve Teknenin Ölümü adlı kitaplarında Yunan mitolojisinin kaynakları çokça kullanılmıştır. Her ne kadar tragedya ile Edip Cansever’in Tragedyalar adlı eseri arasında sıkı bir bağ olmasa da burada adını anmamamız olmazdı. İkinci Yeni’nin en önemli şairlerinden olan İlhan Berk’in Galile Denizi adlı eseri tamamen mitolojik imgelerle örülüdür. Mitoloji, Sezai Karakoç şiirinin ise neredeyse ana temalarından biridir. Diriliş adını verdiği düşüncesini tanımlarken mitolojiden yaralanmıştır.

Tanzimat ‘ın ilanından sonra özellikle Fransız Edebiyatı’ndan yapılan çeviriler ile Yunan Mitolojisi’ne dönemin aydınlarının ilgisi artar. Yahya Kemal’in 1912 de Paris’ten dönerken kaleme aldığı “Biblos Kadınları” ve Sicilya Kızları” adlı şiirleri aslında onun kafasında” Nev Yunanilik” anlayışının da temellerini atmaktadır.

İstanbul’da Yakup Kadri ile tanışır. Yakup Kadri de bu sırada Fecr-i Aticiler’den uzaklaşmaktadır. O da Fransız Edebiyatı’nı iyi bilir. Yunan Mitoloji’si ile de yeni yeni ilgilenmeye başlamıştır. İki genç edebiyatçı birlikte Nev Yunanilik anlayışını benimser. Onlara göre düşüncenin ve edebiyatın kaynağı Latin ve Yunan Klasiklerindedir. Akdeniz’i bir havza olarak gördüklerinden ötürü bu anlayışın diğer adı Havza Edebiyatı olarak da adlandırılır. Birlikte bu anlayışlarını yaygınlaştırmak amacı ile Havza adlı bir dergi çıkarma girişimleri olur.

Yahya Kemal’in “Biblos Kadınları”, ”Sicilya Kızları” ve “Bergama Heykeltraşları” adlı şiirleri gibi Yakup Kadri’nin “Nur Baba”, Sodom ve Gomore” “Siyah Saçlı Yabancı ile Berrak Gözlü Genç Kızın Sözleri” de mitolojik kahramanların gözümüzün önünde teklifsizce dolaştığı eserleridir.

Bu dönem de eserlerini yaratırken Yunan Mitolojisi’ n den ilham alan bir başka isim de Salih Zeki Aktay’dır. Yahya Kemal ve Yakup Kadri temellerini attıkları bu akımdan bir süre sonra uzaklaşsalar da Salih Zeki Aktay eserlerinde mitolojiden yararlanmaktan hiç vazgeçmemiştir.

Habil KabilKardeş kanının döküldüğü en eski efsane Habil ile Kabil arasında yaşanmıştır. Tarihteki ilk katil olarak bilinen Kabil kardeşi Habil’i öldürür. Burada efsaneyi yeniden anlatmak değil amacım. Ancak bu öyküde Kabil kardeşini öldürdükten sonra cesedi ne yapacağına karar veremez. O sırada bir karga ölen bir başka kargayı gagası ile eştiği çukura yerleştirir ve üzerini örterek onu gömer. Bunu gören Kabil de kardeşini aynı şekilde toprağa gömecektir. Bugün dünyanın pek çok bölgesindeki ölü gömme geleneğinin köklerine bir gönderme yapmak istedim. Gotik romanlarda çokça karşımıza çıkan mezarlık sahneleri için gotik yazarların sanırım kargalara bir teşekkür borçları var. Bu yazarların çoğu eserlerinde korku etkisi yaratmak için de kargaları kullanır. Sadece kargaları değil; denizin kabaran dalgaları, kimi kez Hitit’ten esen Teşup olur kimi kez de Poseidon. Ege Denizi’ni köpürten korkunç fırtınalar.

Öte yandan masalların hemen hemen tümü mitoloji ile neredeyse ayrılmaz bir bütündür. Evvel zaman içinde diyerek başlayan Kaf Dağı’nın ardına ulaşmaya çalışanlara ak sakallı dedelerin, pirlerin, hızırların yardım ettiği, Simurg, Anka Kuşu, ejderhalar ve devlerin ortaya çıktığı masallar, sözlü edebiyatın dilden dile aktarılan zenginliğidir. Masallarda karşımıza çıkan pek çok öykünün Kam dini (Şamanizm) ile yakın bir bağlantısı olduğunu görmekteyiz.

Başlangıçta sözünü ettiğimiz aynı mitolojik ögenin farklı toplumlarda farklı adlarla ortaya çıkmasının en güzel örneklerinden biri de Zümrüt-ü Anka Kuşu’dur. Sibirya’da Alp Karakuş, Yunan mitolojisinde Phonix, İran’da Simurg, Hint mitolojisinde ise Garuda adını almaktadır.

Türk mitolojisini romanda kullanan günümüz yazarlarından biri de Buket Uzuner’dir. Su ve Toprak adlı eserlerinde kahramanların isimleri seçilirken mitolojiden bilinçli olarak esinlenmiştir. Dörtleme olarak planlanan (Su,Toprak,Ateş ve Hava) eserlerinin ana başlığı Uyumsuz Defne Kaman’ın Maceraları’dır. Defne Kaman’ın soyadı kam’lığa işaret ederken eczacı (şifacı) anneannesinin adı Umay mitolojideki Umay Ana’ya bir göndermedir.

Nazlı Eray ise yazdığı fantastik romanlarda mitlerden yararlanma konusunda edebiyat ve mitoloji başlıklı yazımızda hak ettiği yeri mutlaka alması gereken yazarımızdır. Orphee adlı romanında Orphee’nin çilesi günümüz dünyasına uyarlanmıştır. Bu kitabında Yunan mitolojisinden aldığı esinleri kullanırken, Ayışığı Sofrası’nda ise İslam mitolojisinin kavramları karşımıza çıkar. Ashab-ı Kehf (Yedi Uyurlar olarak Kuran’da yer alan söylence aslında pek çok farklı mitolojide de bulunur.)

Yazımızın sonlarına gelirken Büyülü Gerçekçilik akımından da kısaca söz edeceğiz. Özellikle Latin Amerikalı Büyülü Gerçeklik akımının temsilcisi olan yazarlar eserlerinde mitolojiden yararlanmıştır. Borges’in; Atlas ve Asterion’un Evi, mitoloji ile olan yakınlığının örneklerinden ikisidir yalnızca.

İtalio Calvino’nun Görünmez Kentleri ve Gabriel Garcia Marquez in hemen hemen tüm eserlerinde efsane, büyü yer alır. Uzun süren masal dünyasıdır onun eserleri. Bin bir Gece Masalları’ nın çağdaş yorumu gibi.

Öte yandan, dünya edebiyatına çok büyük katkısı bulunan Rus edebiyatı için Gamze Öksüz şu tespitte bulunur. ”Rus mitolojisinin kendine özgü bir düşünce sistemi vardır. Tüm yaşamsal konularda doğanın hâkim olduğu ve zaman ile uzamın farklı boyutlara ulaştığı bu sistemde, canlı ile cansız, doğa ile doğaüstü, fani dünya ile öbür dünya arasındaki sınırlar neredeyse kalkmış gibidir Rus mitolojisi. Bu zengin mitoloji aynı zamanda Rus edebiyatını yaratan en önemli kaynaklardan biri olmuştur. Dostoyevski’nin yaşlı tefecisi, Gogol’un kayıp paltosu, Tolstoy’un savaşçıları, Bulgakov’un süpürgeli cadısı.. hep bu mitolojinin kahramanlarından esinlenmişti, “(Rus Mitolojisi, Çeviribilim Yay. Tanıtım Yazısı)

Efsaneyi ve masalı bizim edebiyatımızda Hüseyin Rahmi Gürpınar, Ömer Seyfettin, Yakup Kadri, Latife Tekin ve Yaşar Kemal’ in ölümsüz eserlerinde de görürüz. Yaşar Kemal’in Yılanı Öldürseler, Binboğalar Efsanesi, Üç Anadolu Efsanesi – Köroğlu’nun Meydana Çıkışı, Karacaoğlan, Alageyik baştan aşağı mitolojik romanlardır. Bir başka eseri olan Ağrı Dağı Efsanesi için Abdülkadir İnan şöyle der, “Romandaki bu olayları bir tanrı konumunda seyreden Ağrı Dağı, mitolojide kutsal kabul edilen eski Yahudilerin Sina, Arapların Arafat, Yunanlıların Olimpos, Hintlilerin Himalaya, Moğolların Burhan-Kaldun, Altaylı Türk boylarının Altay Dağı, Çelik Dağı, Altın Dağı gibidir. [11]

Murathan Mungan da gerek şiirleri gerekse öykü, roman ve oyunlarında Bereketli Hilal’in kadim mitolojisi ile bizleri yeniden bir araya getiren motifler sunar.

Yazın dünyamızı karşılaştırmalı mitoloji ile tanıştıran, dünya görüşünü eserleri aracılığı ile aktarırken mitolojiden yararlanan hatta bunu Mavi Anadoluculuk adıyla bir fikri akımla adlandıran Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Karaağaçlı’ya selam vermemek olamazdı. Halikarnas Balıkçısı, yazdığı hemen her roman ve öyküde mitolojiden esintiler sunar. Ataerkil düzene yönelik eleştirilerini roman kahramanları aracılığı ile gerçekleştirirken bu kahramanlar karşımıza kimi zaman Poseidon kimi zaman Zeus kimi zaman Artemis yada Afrodit olarak çıkar. Gerçek adları farklı olsa da onlar aslında mitolojik kahramanların kanlı canlı yaşayan suretleridir.

Fantastik Roman ya da Öykü dediğimizde masallardan uzak kalamayız. Burada kuşkusuz birinciliği J. R. R. Tolkien’ in Yüzüklerin Efendisi alacaktır. Tolkien bu kitabını yazarken Kuzey Avrupa ve İskandinav mitolojisinden büyük ölçüde esinlenmiştir.

Brecht ‘ Kafkas Tebeşir Dairesi ve Sezuan’ın İyi İnsanı’nda mitolojik efsaneleri kullanırken aslında fantastik bir kurguyu da kullanmış oluyordu.

Ursula K.Le Guin’in Mülksüzler ve Karanlığın Sol Eli’nde mitolojik alt yapının olmadığını söyleyebilir miyiz?

Peki,Dante’nin İlahi Komedya’sını mitoloji sözlüğü olmadan okuyabilmek ne kadar olasıdır?

Homeros’tan bugüne dünya sanatçıları mytos’u kendilerine tükenmez bir esin kaynağı olarak görmüşlerdir…. Sözlü ya da yazılı yazın ve sanat kollarının hepsinde durmadan konu edilip işlenen ve işlendikçe değişen mytos’lar ne kadar ozan, yazar, sanatçı varsa, o kadar biçim almış, bu nedenle hiçbir zaman belli bir dinin tek kitabı halinde toplanamamıştır. [12]

Sonuç olarak insanlığın ortak kültürü olan mitoloji ile edebiyatın ilişkisi o kadar sıkı o kadar iç içedir ki burada ancak çok küçük bir kısmına dokunabildik. Sözünü edemediğim onlarca yazar ve eserleri beni bağışlasın lütfen.


[1] Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, 17.baskı, İstanbul, Mart 2010, s.5
[2] Homeros, Odessea, Çev. Azra Erhat-A.Kadir, Sander Yay.3.baskı, İstanbul, Haziran, 1981, s.22
[3] Samuel Noah Kramer, Sümerlerin Kurnaz Tanrsı Enki, Çev.Hamide Koyukan, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2001, s. 323
[4] A. Ömer Türkeş, Romana Yazılan Tarih, oggito.com. adresinden alınmıştır
[5] James Joyce, Ulysses, “Çevirenin Sözü”, Çev. Nevzat Erkmen, YKY, ,5.baskı,İstanbul, Şubat 1999, s.27
[6] İbrahim Şahin, Haz ve Günah: Bir Tanpınar Yorum, Kapı Yayınlar, Temmuz 2012, s.1.
[7] Hülya Bayrak Akyıldız, Tanpınar’ın Romanlarında Metinlerarası İlişkiler ,
“Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 5/3 Summer 2010 “, s. 721-722
[8] Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, 17. Basım, İstanbul, Mart 2010, s.93
[9] Joachim Latacz, Antik Yunan Targedyaları, Çev.Yılmaz Onay , Mitos-Boyut Yayınları, İstanbul, 2006, s. 27
[10] Strabon, Geographika , Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2009, 6. Baskı, s. 215
[11] Abdülkadir İnan, Türk Boylarında Dağ, Ağaç (Orman) ve Pınar Kültü, Makaleler ve İncelemeler, C. 2. Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1991, s. 253
[12] Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, 17.Basım, İstanbul, Mart 2010, s. 6

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin