Maurice Blanchot, L’ecture du Desastre Türkçede
“Sen değilsin konuşacak olan; bırak, unutuşla ya da sessizlikle olsa bile felaket konuşsun sende.”
Maurice Blanchot
Maurice Blanchot, Fransız edebiyatının gizemli ustası olarak anılıyor. Türk okur, Maurice Blanchot’un Monokl Yayınevi tarafından 2014 yılında Türkçeye kazandırdığı Bekleyiş Unutuş kitabıyla farklı bir okuma deneyimi yaşamıştı.
Blanchot, şimdi Felaket Yazısı adlı düşünce kitabıyla Aziz Ufuk Kılıç’ın tercümesinde yine Monokl Yayınevi etiketiyle ekim ayında raflarda yerini aldı.
Yazar, Felaket Yazısı’nda felsefi görüşlerini kendine has, eşsiz ve görkemli bir üslupla yansıtıyor.
Eserde karşımıza sonsuza kadar yankılanacak parçalı bir yazı çıkıyor. Bu parçalanmış yazı, aslında parçalanmış düşüncenin de bir yansıması. Düşünceler parçalandıkları yönlerde hep farklı sorulara odaklanarak sınır deneyimlerini gerçekleştiriyorlar.
Kitapta Blanchot Fransızca “felaket” anlamına gelen “desastre” sözcüğünün etimolojisine odaklanıyor. Kelime esas anlamıyla “yıldızdan kopmak” anlamına geliyor. Öyleyse yıldızdan, aydınlıktan, onun merkezi gücündeki toparlayıcılıktan kopmak yeni bir aydınlığı yani yeni bir düşünceyi doğuruyor.
Dilin boşluğa verdiği sesin yankısı üzerine kafa yoran Blanchot’un biraz da kendi kendine konuştuğu 1980 tarihli bu düşünce kitabı sizi parçalanmış dili ve düşüncesiyle eşsiz bir okuma deneyimine davet ediyor.
“Finneganın Vahı” İkinci Kitabıyla Geliyor
James Joyce’un Finnegans Wake’i dünya edebiyatının tercüme edilmesi en zor eserleri arasında gösteriliyor. Kitap, James Joyce’un Ulysses ile birlikte en önemli romanı. 1939 tarihli eser aynı zamanda yazarın yayınlanan son eseri. Finnegans Wake’in yazımı on beş yıldan uzun sürdü. Ağır sembollerle yüklü olan eser tüm edebiyat eleştirmenlerinin dikkatini çekip yıllarca üzerinde çalışmaya teşvik etmektedir.
Romanın başkarakterleri; Humphrey Chimpden Earwicker, karısı Anna Livia Plurabelle, oğulları Shem, Shaun ve kızları Issy’dir. Bu aile tüm insanlığın kolektif hafızasındaki ideal aileyi temsil etmektedir. Karakterler ve onların yaşadıkları, tüm insanlığın tarihini yansıtmaktadır.
Aylak Adam Yayınları tarafından 3 cilt halinde yayınlanması planlanan eserin ilk cildi 2015 yılında Umur Çelikyay’ın tercümesiyle Finneganın Vahı adıyla Türkçeye kazandırıldı. Okurun sabırsızlıkla beklediği ikinci cilt ekim ayında raflarda yerini aldı.
Joyce bu ebedi eserinde yaratıcılığının sınırlarını fazlasıyla zorlayarak çağının çok ötesinde bir okuma deneyimi sunuyor okuyucuya. Umur Çelikyay’ın bir tercümeden çok “Türkçeleştirme çabası” olarak nitelendirdiği bu çeviri, edebi bir şölen sayılan eseri okuyucuyla buluşturuyor.
Bilgenin Sarsılmazlığı
Felsefe, hayata dair sorulan sorularda yaşar. Bu soruların üzerinden binlerce yıl geçse de, hâlâ geçerli cevaplara yönelttiği ölçüde günceldir. İşte Seneca’nın felsefi düşünceleri de üzerinden iki bin yıl geçmesine rağmen günümüzün insanlık sorgulamasına ait cevapları içerir. MÖ 4-MS 65 yılları arasında yaşamış Romalı yazar, düşünür ve siyasetçi Lucius Annaeus Seneca, Stoa felsefecileri arasında sayılabilir. Kendisi gibi iyi bir hatip olan babasının sayesinde iyi bir eğitim alır. Hitabet sanatındaki üstün başarısı kendisine düşmanlar yaratır ve sekiz yıl Korsika’ya sürgüne gönderilir. Burada şiirler ve tragedyalar yazar Seneca. Roma’ya döndükten sonra ünlü Roma İmparatoru Neron’un öğretmeni olur ancak bir süre sonra imparatorun diktatörlük yolunda ilerlemesine engel olamaz. Neron’ karşı duruşu nedeniyle imparator onun ölümünü ister.
Varlıklı bir aileden gelmesine karşın gençlik yıllarında Stoa felsefesini benimseyen Seneca sade bir hayat sürer. Felsefe öğretisini ‘doğaya uygun yaşamak’ ve ‘en yüce olan iyiye ulaşmak’ olarak belirlemiştir. Ona göre bu amaçlar sadece bilgelik yoluyla mümkündür. Bu nedenle bilge insanın yaşamın dümeninde oturduğunu ve bilgeliği öğrenmeyen hiç kimsenin mutlu bir yaşam süremeyeceğini söyler. Bilgelik ise ancak felsefe aracılığıyla öğrenilebilir.
Bilgenin Sarsılmazlığı, Seneca tarafından yakını Sereneus’a ithafen yazılan ve Stoa felsefesi üzerine düşüncelerini içeren diyaloglardan oluşur. Bu diyaloglarda Stoa felsefesinin erdem ve ahlak konularındaki tutumu ve bilge bir kişinin olaylar karşısında nasıl sarsılmaz bir duruş sergileyeceği irdelenmektedir. Stoa felsefesi temel alınarak bilgelik (sapientia), kader (fatum), talih (fortuna) ve özgürlük (libertas) kavramlarını irdeler Seneca. Bilge kişinin özelliklerini, kendisine yapılan haksızlık ve hakaretler karşısındaki duruşunu mitolojik ve tarihi göndermelerle ele alır.
Latinceden Türkçeye ilk kez Elif Burcu Özkan tarafından çevrilen bu kitap Doğu Batı Yayınları tarafından ekim ayında yayımlandı. Sadece ahlaki yönüyle değil, siyasi olaylar üzerine yaptığı usta ve günümüzde de geçerli olan yorumlarıyla etkileyici ve ölümsüz olan bu eser insanlık tarihinin tekrarlarla ve aynı hatalarla dolu olduğunun eşsiz bir anlatısı. Tarih, ders alındığı ölçüde öğreticidir ve felsefe de insanın bunu sorgulamasını sağlayan en önemli düşünüş şeklidir.
Hikâye Avcısı, Eduardo Galeano
Latin Amerika’nın Kesik Damarları kitabı ile en önemli çıkışını yapmış olsa da zamanla her eseri güçlü etkiler yaratan Eduardo Galeano, Türkçede daha önce hiç yayımlanmamış El Cazador de Historias (Hikâye Avcısı) kitabıyla 2017 Ekim itibari ile okurlarıyla yeniden buluştu.
Kitap, Eduardo Galeano külliyatına değerli katkılar sağlayan Sel Yayıncılık tarafından yayımlandı. Dünyanın tüm zamanlarının, mekânlarının, halklarının maruz kaldığı adaletsizliği kendine özgü, yoğun, şiirsel, protest üslupla harmanlayıp iç döker gibi yazdığı tüm kitapları gibi, Hikâye Avcısı da “Dünyanın vicdanı” yakıştırmasıyla anılan yazarın, içinden gerçek hikâyelerin de geçtiği en son eseri niteliğinde.
Üç kitaptan oluşan Ateş Anıları serisi, Kucaklaşmanın Kitabı, Aynalar, Ve Günler Yürümeye Başladı, Tepetaklak: Tersine Dünya Okulu gibi kitaplarından tanıdığımız Eduardo Galeano, kendisinden “ben tarihçi değil, hatırlama takıntısı olan biriyim.” diye bahsetmiş ve insanlığın tarihi ve vicdani belleğini bu takıntı sayesinde daima yazma yoluyla canlı tutmayı iş edinmiştir.
Hikâye Avcısı, Galeano’nun ne yazık ki tamamlanamamış son projesi ‘Karalamalar’dan bir de seçki içermesi nedeniyle önem teşkil etmektedir. İnsanlığın direniş belleği niteliğindeki son Galeano eserinin keyifle okunması dileğiyle…
Judith Liberman’dan Masallarla Kendinizi Keşfedeceğiniz Bir Kitap: Masallarla Yola Çık
Ancak yollarda kaybolmayı göze alanlar bulur kendini.
Judith Liberman’ı okuyucular Masal Terapi adlı eseriyle çok sevmişti. Ancak o üretkenliğinde yazının çok daha ötesinde bir isim. Liberman; masal anlatıcısı, eğitmeni ve sanat terapisti. Bugüne kadar yoga salonlarından, kütüphanelere; parklarda ateş başından, sanat galerine kadar pek çok yerde masal geceleri düzenledi, eğitimler verdi. Bir Varmış Bir Yokmuş filminin senaryo danışmanlığını yapmakla birlikte NTV Radyo’da düzenlediği Masal Bu Ya programında Anadolu’dan ve dünyanın dört bir yanından masalları dinleyiciyle buluşturmaya devam ediyor.
Liberman’ın son çalışması Masallarla Yola Çık 13 Ekim’de “hep kitap” yayıncılığı ile raflarda yerini aldı. Kitabı İngilizce aslından Sibel Subaşı Hil çevirdi ve Gamze Yalçın resimlendirdi.
Masallarla Yola Çık okuyucuyu 40 hafta süren bir yolculuğa davet ediyor. Bu yolculukta okuyucuya hayalbazlar, oyunbazlar, seyyahlar eşlik ediyor. Masalların onlara eşlik edeceği bu tılsımlı yolculukta okur; orman, dağ, çöl, deniz gibi fiziksel engelleri aştıkça ruhsal olarak olgunlaşacak. Ve bu olgunluk bilinenin ardındaki bilinmeyeni gösteren, hayata dair dönüştürücü adımlar atmak için bizi teşvik eden masallarla gerçekleşecek. Çünkü Liberman’ın da belirttiği gibi, “Masallarda kahraman bilerek değil plansız yola bir adım atan, risk alan kişidir.”
Kafka’nın Ofis Yazıları İlk Kez Türkçede
Franz Kafka, birçoğumuz için yüzü hiç gülmeyen, doğuştan şanssız ve yalnız bir adam. Yazdığı, yarım bıraktığı ve aslında ölümünden sonra yakılmasını istediği edebi eserlerinin haricinde en az onlar kadar değerli mektuplarıyla da edebiyatseverlerde ayrı bir yere sahip.
Tüm bu eserler içinde önemli bir yerde olan bir diğer çalışma da Kafka’nın Bohemya Krallığı’nın Prag İşçi Kaza Sigortası Kurumu’nda görev yaptığı yıllardaki iş yazışmalarının en ilginçlerinin derlendirği “Ofis Yazıları”
Stanley Corngold, Jack Greenberg ve Benno Wagner tarafından yayına hazırlanan eser Everest Yayınları tarafından Emre Erbatur’un çevirisiyle ilk kez Türkçede.
Felice Bauer’e yazıdğı mektupta da belirttiği gibi ofis hayatı ve yazarlık birbirine taban tabana zıt. Ancak Kafka’yı geceleri yazmaya iten de ofis hayatının getirdiği bunaltı. Bununla birlikte Kafka’nın edebi eserlerinde bürokrasi ve hiyerarşiyle kavga temasının bu denli baskın oluşu ofis hayatını tecrübe etmesiyle alakalı. Bu iki hayat arasındaki uçuruma rağmen Ofis Yazıları Kafka’nın edebi yapıtlarının ayrılmaz bir parçası ve Kafka’yı daha iyi anlamamızı sağlayan bir anahtar.
Tüm bu zıtlığa ve uyumsuzluğa rağmen Ofis Yazıları’na baktığımız zaman ofiste sıkıcı evrak işleri arasında kaybolmuş, gündelik hayata yabancılaşmış, hayal dünyasına sığınmış sıkıcı bir memur Kafka değil; hünerli bir avukat, zeki bir dava takipçisi ve döneminin ve politik meseleleri konusunda yenilikçi düşüncelere sahip bir fikir adamı Kafka görüyoruz.
Ofis Yazıları’nı Kafka’nın kaleminden çıkması dışında özel kılan başka hususlar da eserin tarihsel bir belge niteliği taşıması, işçi haklarına ve teknolojinin getirmiş olduğu, gözle görülür değişikliklere de tanıklık etmesidir.
Daralan: Mine Soysal
“Kendi iyiliği yetmiyor insana. Başkaları iyi olmazsa kendi iyiliğin de eksiliyor. Görmezden gelmek, sağır olmak yakışmıyor bize…”
“Eyvah Kitap!” adlı eseriyle akıllara kazınan, kitaplarında genellikle gençlerin iç sesini duyulur kılan Mine Soysal, kıyıda köşede kalmış yaşamlara odaklandığı Daralan ile ekim ayında okuyucuyla buluştu.
Romanın ana karakteri Mete, liseye başlayacağı yaz iç bunaltan sorunlarıyla boğuşmaktadır. Maddi sıkıntılar, bedensel engelli ablasının çaresizliği, gürültücü komşular Mete’nin iç sesini duymasına engel olur. Neyse ki, tezini yazmak için yanlarına gelen psikolog teyzesi yoksul evlerinde tatlı bir yaz esintisi yaratır. Peki teyzesinin tatlı lafları, Sıla’nın zeytin gözlerinde pırıldayan umut, Mete’nin bunaltısını dağıtmaya yetecek midir?
Mine Soysal, benzer koşulların sıradan insanlar üzerindeki farklı etkilerini aktardığı bu romanında yaşama dört elle sarılan yüzleri tüm gerçekliğiyle yansıtıyor. Gençliğin küskünlüklerini, kaygılarını, üzüntülerini kimi zaman da cesur çıkışlarını hayatın yürek burkan zor yanlarını dile getiriyor.
Daralan romanı Mine Soysal’ın 1996 yılında kurduğu Günışığı Kitaplığı Yayınevi’nin etiketiyle raflarda yerini aldı.
Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin ve Fü Tek Kitapta!
Günümüz tiyatro yazar ve oyuncularından Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun yazdığı ödüller alan ve tiyatroseverlerin dikkatini çeken “Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin“ ve “Fü” isimli tiyatro eserleri tek bir kitap altında toplanarak Habitus Yayınları aracılığıyla raflarda yerini aldı.
İstanbul’un arka planda kaldığı oyunda bir ailenin üç kuşağından üç kadının sürekli değişen ev ortamında birbirlerine söyleyemedikleri şeyleri iç seslerini de dahil ederek işleyen ve seyircisini düşündüren “Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin” isimli oyun, Sadri Alışık Tiyatro Ödülleri 2017’de “Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu” ve Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (TEB) 2017’de “Yılın En İyi Yazarı” ödüllerine layık görüldü.
Füreyya (Fü) ve Münevver (Mü) isimli birbirinden farklı olan iki kardeşin gitmek, kalmak, sevmek, birbirlerine tutunmak ve yaşamak üzerine görüşleri, yaşadıklarını genç kuşakları da dahil ederek inceleyen, yer yer komedi unsurları da içeren, Deniz Türkali ve Serra Yılmaz’ı sahnede bir araya getiren bir oyun Fü.
Tiyatroseverlerin ilgisini çeken bu iki oyun hala kapalı gişe sahnelenmeye devam ediyor.
Tiyatro izlemek kadar okumayı da sevenler, kütüphanelerinde bulundurmak isteyenler için bu iki ilgi çekici oyun raflarda okuyucularını bekliyor.
Son olarak iki oyunun da tanıtım bültenlerinden birkaç cümle bırakalım:
Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin
Her yeri deniz olup da bu kadar az yosun kokusu olan başka bir şehir var mı acaba? Bu kadar köprü olup da kimsenin birbirine ulaşamadığı başka bir şehir. Bu kadar çok insanın olup da her yerin bomboş olduğu… Bomboş…
Fü
İçeri girdik, oturduk, oyun başladı. Bir kukla mı vardı tam hatırlamıyorum. Tek hatırladığım Fü’nün yüzü. Gözlerini böyle kocaman açmış sahneye bakıyor.
Helen Macdonald’ın Biyografisi Monokl Edebiyat ile Türkçede
“Bir içim su. Elimden bırakamadım.” – Mark Haddon
“Okuduğum kitaplar içinde en sihirlisi.” – Olivia Laing
Helen Macdonald’ın “H is for Hawk” kitabı orijinal dilinde 2014 yılında yayımlandı. O günden bugüne kadar yazarını, edebiyat dünyasının Samuel Johnson (2014) ve Costa Ödülleri (2015) gibi pek çok prestijli ödülün sahibi yaptı. Newyork Times Çok Satanlar Listesi’nde de yer alan kitap Monokl Edebiyat Yayınlarıyla ilk kez Türkçede.
Atmacanın A’sı adıyla Türkçeye tercüme edilen eser biyografi niteliğinde. Yazar, 2007 yılında tanınmış bir foto-muhabir olan babası Alisdair Macdonald’ı kaybeder. Babasının vefatının ardından acısını hafifletmek için bir şahin eğitmeye başlayan yazarın anıları bu kitapta bir araya gelmiştir.
Kıvanç Güney’in çevirisiyle okuyacağımız kitap 17 Ekim’de raflarda yerini alacak.
Kobo Abe’nin Kanguru Defteri İlk Kez Türkçede
Kobo Abe, Japon edebiyatının savaş sonrasında yer alan başlıca isimlerinden. Avangart yazım üslubuyla tanınıyor ve varoluşçuluğun Japonya’da temsilcisi olarak addediliyor. Bununla birlikte bireyin modern toplumdaki bunalımlarını başarıyla çizmesi bakımından Kafka’ya benzetiliyor. Yazar Türkçede, Japonya’nın en saygın edebiyat ödüllerinden biri olan Yomiuru Ödülü’ne layık görülen Kumların Kadını ile tanınıyor.
Monokl Edebiyat Yayınevi Kobo Abe’nin kitaplarını sırasıyla yayınlamak üzere yola çıktı. Kumların Kadını ile başlayan serüvenine ekim ayında Kanguru Defteri kitabı ile devam ediyor.
Kanguru Defteri, Kobo Abe’nin 1973-77 yılları arasında yazdığı ve 1991’de yayınladığı bir romanı. Eser, Japonca orijinalinden Aydın Özbek’in çevirisiyle Türkçede yer alıyor.
Romanın konusuna da değinelim. Kahramanımız bir sabah işindeki yeni görevlendirmesinin stresine kafa yorarken dizinde bir kaşıntı hisseder. Bir sonraki sabah da kaşıntının olduğu yerde büyük bir beyaz Japon turbunun filizlenmeye başladığını görür. Bu sıra dışı olaydan sonra fizik tedavi uzmanı ona Hell Valley’deki kaplıcalara gitmesini tavsiye eder.
Gördüğü tedavi esnasında kahramanımız hastane yatağındayken şehrin caddelerinin aşağısına akıp giden bir alt dünyaya doğru bir yolculuğa başlar. Bu yolculukta klasik izahlardan uzak bir sağlık arayışının peşine düşer. Bu arayışında; ağzı bozuk bir feribot kullanıcısından evsiz çocuklara, vampir hemşirelerden karate okulu işleten masözlere ve ek iş olarak ötanazi yapan kişilere kadar birbirinden ilginç pek çok kişiyle tanışır.
Bienale Eşlik Eden Kolektif Bir Anı Kitabı: iyi bir komşu-Hikayeler
İKSV Yayınları tarafından 15. İstanbul Bienali kapsamında etkinliğe eşlik eden iki yayın hazırlandı. Bunlardan biri, bienalde yer alan çalışmalar hakkında açıklayıcı metinlerin bulunduğu iyi bir komşu-Sergi kitabı. Bir diğer çalışma da sergi kitabını tamamlayan iyi bir komşu-Hikayeler.
Hikayelerin yer aldığı bu kitap komşular ve mahallelerle ilgili dünyanın farklı yerlerinden pek çok kişisel hikayeyi ve anıyı bir araya getiriyor. Bienale katılan veya katılmayan sanatçı, yazar, akademisyen ve daha pek çok kişinin katkılarıyla kolektif bir çalışmanın ürünü olan kitapta öykü, itirafname, yaratıcı deneme, mektup, diyalog veya şiir gibi sayısız biçim ve şekilde çalışmalar yer alıyor.
İki dilde (İngilizce-Türkçe) hazırlanan çalışmanın kapağında Volkan Aslan’ın bienal kapsamında İstanbul Modern’de sergilen videosu Evim Güzel Evim’den bir görsel yer alıyor.
Bu senenin en özel etkinliklerinden biri olan ve Newsweek dergisi tarafından “2017’de uğruna seyahate çıkmaya değecek beş sergiden biri” olarak gösterilen 15. İstanbul Bienali’ne dair kalıcı bir anının kitaplığınızda yer almasını isterseniz iyi bir komşu-Hikayeler kitabını 40 TL karşılığında bienal mekanlarından, İKSV’den ve kitabevlerinden temin edebilirsiniz.