Fotoğraf ve Ölüm Üzerine: “Ölmüş / Ölecek Olan”

Fotoğraftaki kişilerin ölmüş olduğunu bildiğimizden midir yoksa onlar bizzat ölmüş olduğundan mıdır, ölüler fotoğraflarda garip bir sis ardından bakıyorlar gibi gelir bana. Sanki onların gözleri karanlık ve zemheri sabahların içinden bulut bulut yağıyor, dudakları yarım kalmış tebessümleri saklıyor, saçları hiç esmemiş rüzgârları özlüyordur. Yarım kalmış bir ahengin, ansızın kesilivermiş bir soluğun, can telaşıyla o son çırpınışların timsalidir onlar. Hakkında “geçmiş zamanlı” sözler üfürdüğümüz ama bir gün mutlak tecrübe edeceğimiz o yaşanmamış, el değmemiş, her birimizi ayrı ayrı bekleyen gelecek zamanlı sonu yaşamışlardır.

Bir ölünün zaman içinde donup kaldığı, yaşarken zamanın üzerinde belli belirsiz bir iz hâlinde varlığını, görüntüsünü teslim ettiği bir fotoğrafa bakıp düşünüyorum… O dudaklar, dokunduğu her tende nemli bir yaşam ürpertisi bırakan o dudaklar, gülkurusu birer kabuktur şimdi… O eller, bazen hiddetli, bazen uysal; hayatın içinde uçuşan uzanan, dokunan, okşayan, vuran, seven, öldüren o eller, şimdi kurumuş, kararmış birer yapraktır. Bir tatil gününde geniş yatak odasında sere serpe uzanırken, içeriden cıvıl cıvıl kaynaşan yavrularının mesut seslerini işiten o kulaklar, şimdi akça, sertçe soğuk birer kıkırdaktır. Ve artık ölüler için yaşamak, ucuz, yağlı bir kâğıda sığan bir fotoğraftan öyle mahzun, öyle sisli bakmaktır.

Düşünüyorum da, “ölmüş olanın” bize kalan bir fotoğrafı, o “ölmüş olanın” sadece bir zaman yaşamış olduğunu anlatmaz bizlere, aynı zamanda ona şahitlik de eder. Bir zaman dünyaya gelmesi, konuşması, sevilmesi, gülmesi, korkulu uykulardan uyanıp anne şefkatine koşması, büyümesi, kızması, sevinmesi, ağlaması, gülmesi, kalabalıklar içinde salınıp başını serin yastıklara teslim etmesi, akması, durulması, anlaması, yaşamış olması bir ölüden geriye kalan akislerdir. Fotoğraf tüm bunlara şahittir. Fotoğrafta o; zamanın akışından ışığa sığınmış, varken yok olacak ve tüm hatırasıyla fotoğrafa mana katacak bir imgedir artık. Nitekim Zeynep Sayın Ölüm Terbiyesi adlı müthiş eserinde: “İmge üretimi, cesetle başlayan ikiz üretimdir.” derken tam da bundan bahsetmiştir. Ölümün asırlardır içimizde dolaşan sinsi ve zamansız tedirginliğini biz, fotoğraftaki “ölmüş olanın” bir zamanlar “canlı” ama şimdi “cansız” olan gerçekliğinden alırız. Burada ölümün bedensel tahribi de çeker bizi. Artık “ölmüş olan”, bir fotoğrafın içinde tıpkı Roland Barthes’ın da dediği gibi; “Hem ölmüş hem de ölecek.” olarak bizlere bakmaktadır. Artık “ölmüş olan” “ölecek olanla” aynıdır.

Burada, zamanı aşan bir durumun apaçık gerçekliği ürkütür bizi. Varlığı, artık “yok” olanın geçmişinden seyrederiz. Zaman, idrakimizin içinden çekilmiştir. Sadece anlık bir durumun içinde, fotoğraftaki “ölmüş / ölecek olan” ile bizim “ölecek olmamız” yüz yüzedir. Bu yalın gerçekliğin üzerine konuşmamak, bu gerçekliğin gündelik hayatın hududunu aşmamasını sağlamak için bir süre sonra kayıtsızlaşır hatta tamamıyla unuturuz bu yüzleşmeyi. Hemen hemen baktığımız her yer ölmüş olanların fotoğraflarıyla doludur aslında. Çoğunlukla görmeyiz bu fotoğrafları. Ama an gelir ve hiç tanışmadığımız birinin, geçmişin içinden avuçlarımıza bırakılan bir fotoğrafı, onun artık yaşayıp yaşamadığı ile alakalı bir merak da doğurur bizde. Bu “ölmüş olana” karşı savunmasız yakalanışımız, artık aşina olduğumuz diğer fotoğrafların yanı sıra farklı bir poz, farklı bir ışık ve farklı bir “ölmüş / ölecek olan” keşfetmemizdendir.

İmge böylece ürer… Biz yeni ölümler ve ölecek olanlar keşfeder ve yaşamların içinden böyle bir merak duygusu ile ölümün içimizdeki tedirginliğini besleriz. Akıbetini bilmediğimiz her fotoğraf, “ölmüş / ölecek olan” olarak farklı bir soru, farklı bir yaşam ve farklı bir ölüm olarak görünür bizlere. Fotoğraf yüzlerce, binlerce kez üretilse de tıpkı ölüm gibi an olarak biricik ve sadece bir kez tecrübe edilebilecek bir görüntüyü ortaya koyar.

“Ölmüş / ölecek olan”ın zamanın geçiciliğine bir deklanşör vasıtası ile öykünmesidir bu. Yakalanan her görüntü, başlı başına son görüntü, son akis, son bakıştır.

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin