Kafkaesk Bir Mektup

Gabriel Garcia Marquez, bir röportajında yazarlığa başlamasında babaannesinin büyük bir soğukkanlılıkla anlattığı fantastik hikâyelerin etkisinin olduğunu söyler. Ama bir diğer önemli faktörü de belirtmeden geçemez: ‘Kafka’. Üniversite yıllarında Kafka’nın kitabı ile tanışma hikâyesini şöyle anlatır: ‘Bir akşam bir arkadaşım Franz Kafka’nın öykü kitabını verdi. Kaldığım yurda gidince okumaya başladım, ilk cümleyi okuduğumda şaşkınlıktan yataktan düşecektim neredeyse. İlk cümlede: ‘Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu’ diyordu. İnsanların böyle bir şey yazmalarına izin verildiğini hiç bilmiyordum. Bilseydim yazmaya çok önceden başlardım.’

Franz Kafka’nın aile içerisinde bir türlü dikiş tutmayan ilişkileri, karmaşık ve her seferinde hüsranla sonuçlanan aşk hayatı. Bir türlü yakasını bırakmayan hastalıkları onu sığınacak bir liman olarak yazmaya zorluyordu. Yazmak eylemini bir nevi gündelik hayattaki can yakan olaylara karşı bir savunma mekanizması olarak kullanıyordu. İşi dolayısıyla sabah erken kalkmak zorunda olması bile yazmaktan alıkoy(a)madı onu. Nitekim Kafka, geceleri yazıyor ve genellikle iki saatlik uyku ile işine gidiyordu. Yazmak eyleminin önemini ise bir mektubunda Milena’ya şöyle açıklıyordu: İki saatlik yaşam, iki sayfalık yazıdan kesinlikle daha fazla bir şeydir demeyiniz. Yazı daha yoksul ama daha açık seçiktir.

Kafka’nın bir türlü dikiş tutturamadığı aşk hayatında belki de evliliğe en çok yaklaştığı birlikteliği Julie Wohryzek ile olmuştur. 1919 yılında gittiği Schelesen’de tanıştığı Julie ile kısa bir süre zarfında nişanlanır ve evlilik için yakın bir tarih düşünmeye başlarlar. Kafka’nın bu evlilik yolundaki adımına sert bir şekilde karşı çıkan ise babası olur. Kafka için babasının bu tepkisi artık kırılma noktası olur. Bu sebeple babasına cevap verme gereği duyar. Kafka cevap verecekti elbet, hem de bunu en iyi yaptığı şekilde dile getirecekti: Yazarak. Ayrıca Kafka, Schelesen’e gitmeden önce kardeşi Ottla’a babasına bir mektup yazmak istediğini ve kafasında tasarladığını anlatır. Nitekim Schelesen’e yolculuğu ve Julie ile tanışıp nişanlanmasının ardından babasının tepkisi bu mektup yazma isteğini alevlendirir.

Kafkaesk Bir Mektup
Hermann Kafka

Kafka’nın, el yazısı ile yazdığı ve yüz sayfayı aşan mektubunu, iki hafta gibi kısa bir süre içinde tamamlamıştı. Bu mektup Julie ile nişanlanması ve evlilik kararına sert bir şekilde karşı çıkan babası Hermann Kafka’ya bir cevap niteliğindeydi elbet ama mektubun alt metninde ise Franz Kafka’nın babası ile bir türlü dikiş tutturamadığı baba-oğul ilişkisinin çocukluktan bu yana gelişen evresini gözler önüne seriyordu. Bu sebeple kitabı iki konu başlığı altında incelemek faydalı olacaktır.

Birincisi: Ataerkil toplum yapısındaki baba faktörü.

İkincisi ise: Baba-oğul arasındaki iletişimsizliğin başlangıcı ve sonuçları.

On dokuzuncu yüzyıl içerisinde Yahudi toplumundaki ataerkil düzen ve geleneksellik anlayışının olumsuz sonucu olarak karşımıza çıkan Hermann Kafka ve Franz Kafka ilişkisi ataerkil bir geleneğe mensup olan aile içerisindeki babanın nasıl bir konuma sahip olduğunu okuyucuya açıkça anlatıyor. Franz Kafka’nın mektupta sık sık değindiği, belki de tamamen sorguladığı konu da bu: Çocukluktan bu yana babası ile olan ilişkisindeki baskın olan tarafın her zaman babasının olması, kendi kararlarını verememesi ve aile içinde özgür bir biçimde kendini ifade edememesi. Kitabı okurken bahsettiğimiz bu konu ile alakalı Kafka’nın bir çok söylemine rastlarız: ‘Senin yaradılışın nasılsa, bir çocuğa da ancak öyle davranabilirsin, güçle, gürültüyle ve ani öfkelerinle ve bu durumda tüm bunlar sana özellikle uygun görünüyordu üstelik, çünkü beni güçlü, cesur bir delikanlı olarak yetiştirmek istiyordun.’

‘Koltuğundan dünyayı yönetirdin. Senin fikrin doğruydu, başka her fikir deli saçmasıydı, aşırıydı, meschugge’ydi (kaçık), anormaldi.’

 ‘Ama sen sözlerinle döverdin, kimseye acımazdın, ne söylerken ne de sonrasında, insan senin karşında tamamen savunmasız kalırdı.’

Kafkaesk Bir Mektup
Franz Kafka

 Kafka ailesindeki baba Hermann Kafka’nın bu baskıcı ve gelenekselci tutumunun bir diğer olumsuz yanı da aile içerisindeki fertlerin yaşantılarına ve geleceğe dair planlarına müdahale etmesi oluyor. Franz Kafka bu durumu da mektupta dile getirmekten kaçınmıyor: ‘Sözgelimi asker selamı vermeyi ve asker gibi yürümeyi becerdiğim zaman desteklerdin beni, ama ben geleceğin askeri değildim ya da iştahla yemek yiyebildiğim, hatta yanı sıra bir bira da içebildiğim zaman desteklerdin ya da anlamadığım şarkıları tekrar edebildiğim veya senin en sevdiğin lafları senin peşinden geveleyebildiğim zaman, ama bunların hiçbiri benim geleceğimin bir parçası değildi.’ 

Kafka, mektuptaki gidişatı ve konu bütünlüğünü genellikle çocukluğunda babası ile yaşadığı anılar ve şahit olduğu olayların çerçevesinden değerlendiriyor. İyi bir çocukluk geçirmek ne kadar zordur bilinmez ama en nihayetinde hiçbir çocuk kâbus gibi bir hayat yaşamak zorunda değildir. Çocuklukta yaşanan bazı olaylar ileride derin yaralar açabilir. Nitekim Kafka’nın da bu yaralarla dolu bir vücudu vardı. Bunu mektubunda dile getirmekten asla çekinmiyordu: ‘Bana bir kere bile gerçekten vurmadığın da doğru. Ama bağırman, yüzünün kızarması, pantolon askılarını telaşla çözmen, bunların iskemlenin sırtında hazır beklemesi benim için neredeyse daha da kötüydü. Sanki birinin asılması gibiydi.’ Kafka, babasıyla ilişkisinde her daim korkan ve başını yere eğen taraf olması sonucunda bazı psikolojik ya da bedensel bozukluklara yol açtığını mektupta açıkça söyler: ‘Ama sen daha küçükken sözü bana yasakladın, ‘’Tek bir itiraz yok!’’ tehdidi ve yanı sıra kalkan el, o zamandan beri bırakmıyor peşimi. Senin karşında tıkanan, kekeleyen bir konuşma tarzı edindim.’ Bu ve bunun gibi örnekler Kafka’nın hayatında derin yaralar açılmasına sebep olduğu kaçınılmaz bir gerçek sanırım. Hayatının her anında babasının baskıcı karakteri ile yüzleşmek zorunda kalması Kafka’nın günlük hayatta karşılaştığı olayları ve kişileri de ‘baba’ çerçevesinden değerlendirmesine sebep oluyordu: ‘Sık sık bir kabinde birlikte soyunduğumuzu hatırlıyorum sözgelimi. Ben sıska, güçsüz, ince; sen güçlü, iri, geniş. Kendimi acınılası bir halde görürdüm, üstelik yalnızca senin önünde değil, tüm dünyanın önünde, çünkü sen benim için her şeyin ölçütüydün.’

         Mektup ile ilgili yıllardır süregelen konu ise: Kafka’nın bu uzun soluklu mektubu babasına göndermek için mi yoksa sadece bir iç döküm olarak mı yazdığı sorusu. Bu durum hayatının büyük bir kısmında yanında olan dostu Max Brod’a göre babasına göndermek için yazılmıştı. Nitekim kız kardeşi Ottla’da bahsettiği gibi babasına vermek için yazılmıştı. Yazık ki bu mektup babaya asla ulaş(a)madı. Bu sebepten dolayı kitabı okuduğumuzda: ‘Hermann Kafka bu mektubu okusaydı eğer tepkisi ne olurdu?’ sorusu kafamızı kurcalıyor. Bu soru kafamızı kurcalayadursun. Bizim yapmamız gereken ise bol bol Kafka okuyup, hayatın bütün çıldırtıcılığına karşı ‘kitaplarla’ savunmaya geçmek ve basit bir kurmacadan ibaret olan yaşam içerisinde her daim umut tazelemek olmalı. Son olarak, bir Kafka yazısı yine bir Kafka hayranının sözü ile, Tezer Özlü ile bitmeli:

‘Kafka ile yaşamak, acınacak güncelliğimizin en büyük umudu.’

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin