Ayaşlı ve Kiracıları’nın ilk basım yılı 1934, kitap Cumhuriyet Dönemine dair izler taşıyor.
Bir karakter*, hükûmetin İstanbul’dan Ankara’ya taşınması hakkındaki fikrini şu sözlerle ifade ediyor:
“Kadın yalnız kendi oğlunun değil, hükûmetin de İstanbul’u bırakıp buralara gelmesine akıl erdiremiyor,
– O canım İstanbul’u bırakıp bu dağ başlarına gelecek ne vardı, diyor, şimdiki zaman adamlarında da akıl kaldı mı?”
Cumhuriyet’in ilk yılları göz önünde bulundurulduğunda bu sözleri söyleyen karakterin, eski-yeni çatışmasında eskiyi temsil ettiği düşünülebilir. Modernleşmeye başlayan Türk kadınına bakışı ise karanlıktır. Kendi zamanında kadınların çarşafla sokağa çıktığında bile polislerin o çarşafı yırttığından söz ediyor, dahası bu durumu olması gerekene yaslayarak anlatıyor. Modernleşmeye başlayan Türkiye’yi yozlaşmış olarak algılıyor. Ona göre toplum bozulmuş durumdadır. Ne gençleri genç ne kadınları kadın ne de erkekleri erkektir! Kadınların toplum hayatının gerisinde durması gereken bir zihniyeti (eskiyi) temsil ederken, modernleşen toplumu–toplumun modernleşen insanlarını “hürriyetçi” ifadesi ile tanımlıyor. Söz konusu karaktere göre bir kadınla bir erkeğin aynı arabaya binmesi bile olacak iş değildir!
Ayaşlı ve Kiracıları’nda farklı karakterdeki insanlar ve onların iç dünyaları, yaşam biçimleri komşuluk ilişkisi aracılığıyla anlatılmıştır. Farklı dünyaları, farklı sosyokültürel kesimleri temsilen Ayaşlı’nın kiracısı olarak romanda yer bulan karakterler, bir dönemin zihniyetini de yansıtıyor. Karakterler o dönemin koşullarında yaşayan insan tipolojilerini oluşturmalarına rağmen günümüz koşullarında da benzer insan manzaralarına rastladığımız aşikâr.
Anlatıcının Ayaşlı’dan kiraladığı odada hayatına birçok insan girmiştir. Bu vesileyle anlatıcı, birçok farklı hayat ile karşılaşma fırsatı bulmuştur. Bu farklılık, onun dünyası için cazibeli bir yan taşıyor. Başka bir yerde kalabilme imkânı olmasına rağmen, Ayaşlı’nın binasında bir odada kiracı olarak yaşamaya devam ediyor. Bu sırada hayatına giren insanlar derin izler de bırakıyor. Genellikle yüzeysel ilişkiler, romanın bazı bölümlerinde derinlik kazanıyor.
Cavide karakterinin romana katılmasıyla anlatıcının sevmek-sevilmek hissinde derinleştiği görülür. Ayaşlı’nın apartmanında birçok kiracısı vardır, hepsi bir şekilde anlatıcıya sevgi-saygı beslemektedir. Saygın bir işi vardır, bankada memurdur. O dönemde bu, belli bir çevrede yaşayanlar için rütbeli bir meslektir. Cavide de işinin rütbesinden dolayı anlatıcıdan ilkin iş isteyerek romanın mekânına dâhil olmuştur. Sonrasında bu istek silikleşip zamanla kaybolmuş, anlatıcı ile aralarında birtakım dedikodular çıkmıştır. Bu durum karşısında anlatıcı, Cavide’den kurtulmak için ona şehir dışında -İstanbul’da- iş bulmuştur. Anlatıcı, Cavide’nin kendisini sevdiğini ve kendisiyle evlenmek istediğini düşünmektedir. Bu durum onu rahatsız eder. Onu başından savmak için İstanbul’a iş için uğurladığında dünyası -kısa süreliğine- yıkılır. Cavide’ye işi kendisi bulmuştur oysa. Bir kişinin yokluğu, çevresini birden bire ıssızlaştırır. Sonra fark eder ki çevresinde onu seven hiç kimse yoktur. Sever gibi görünenlerin hepsinin bir çıkarı vardır da ondan kendisini sevmektedir. Ağır bir hüsrana düşer. Dostu Fahri‘yi tüm bu çıkar ilişkilerinin dışında tutar. Anlatıcının bir kadına ilk kez derin bir duyguyla bağlanması Cavide gittikten sonraya rastlar, onu kaybetmiştir. Onu istasyona uğurlamaya gittiğindeyse ilk kez gerçekle yüzleşir. Cavide’yi uğurlamaya pek çok yakını gelmiştir. Anlatıcı bu duruma şaşırır. Çünkü Cavide kendisini yapayalnız biri olarak tanıtmıştır ve onu uğurlamaya pek çok yakını gelmiştir. Anlatıcıda büyük bir hayal kırıklığı etkisi yaratır. Hatta aldatılmış hisseder. Cavide gittikten sonraki şaşkınlığına aslında kendisini -dostu Fahri dışında- hiç kimsenin sevmediğini düşünmesi eklenir. Bu zannı, Cavide’nin sevgisine ne kadar çok bağlandığının işaretidir. Çünkü Cavide’nin hayatından uzaklaşmasıyla birlikte, bir nevi sevmek-sevilmek duyguları da hayatından uzaklaşmıştır. Cavide’nin kendisini sevdiğini iddia edip bu sevgiden kaçmak isterken aslında kendi duygusundan kaçmaktadır.
“Sevdiğimiz zaman, aşk o kadar büyüktür ki bir bütün olarak içimize sığmaz; sevdiğimiz insana doğru yayılır, onda kendisini durduran, başlangıç noktasına geri dönmeye zorlayan bir yüzey bulur; işte karşımızdakinin hisleri dediğimiz şey, kendi sevgimizin çarpıp geri dönüşüdür; bizi gidişten daha fazla etkilemesinin, büyülemesinin sebebiyse, kendimizden çıktığını fark etmeyişimizdir.”
Anlatıcının Ayaşlı’nın apartmanında oda kiralaması da tesadüfidir. Bir türlü ayrılamaz. Yakınları kaldığı yerin ona göre olmadığını defalarca söylemesine rağmen o, Ayaşlı’nın kiracısı olmaya devam eder. Kaldığı binada insan tipolojilerinden örnekler bulunmaktadır. Kiracılar arasında içli dışlı bir yaşam alanı vardır. Hepsi birbirleriyle içli dışlıyken bile kalabalık yalnızlıkları yaşamaktadırlar. Cavide’nin gidişinden sonra arkadaşı Fahri’den başkasının sevgisine inanmaz olur. Fahri’yle arasındaki yakınlığı şu sözlerle anlatır:
“Ben yalnız Fahri’yi severim, o da beni sever. Severim. Niçin? Bunun niçini yok. O da beni sever, onun sevgisinin de niçini yoktur. İşte sevgi bu. Kalanı yalan. Kalanını biz uydururuz.”
Bu kadar çok sevdiği dostu Fahri, anlatıcının “mürüvvetini” görmeyi istemektedir. Romanın başından beri sürekli artan bir ivmeyle anlatıcıyı evlendirmek için ikna çabaları gösterir. Fahri için uygun gördüğü Melek Hanım, aslında kendisine yakın bulduğu bir yapıdadır. Farkında değildir fakat Melek Hanım’a karşı içten içe sevgi beslemektedir. Ne var ki Fahri, kendinden hoşnut olmayan ve hiç kimsenin onu sevemeyeceğini düşünen bir tiptir. Anlatıcı Fahri’nin iç dünyasından haberdar olduğundan bir ayna işlevi üstlenerek dostuna Melek Hanım’a hissettiklerini gösterir. En nihayetinde Melek Hanım ile Fahri evlenir. Anlatıcı da kiracıların kızlarından biri olan Selime ile evlenir. Kiracılar zamanla dağılır.
Ayaşlı ve Kiracıları’nda yer alan düşünme biçimlerinin toplumsal aktarım yoluyla günümüze dek sürdüğü, o dönemin eskici zihniyetinin hâlâ belli çevrelerde hayat bulduğu söylenebilir.
*Eskiyi temsil eden bu karakter, Ayaşlı İbrahim Efendi’nin kiracılarından Fuat’ın annesidir.
Kaynakça:
Esendal, Memduh Şevket, Ayaşlı ve Kiracıları, Bilgi Yayınevi, 2002.
Proust, Marcel, Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde, Çev: Roza Hakmen, Yapı Kredi Yayınları, 2016.