Kanepenin Ötesindeydi Her Şey…

Asuman Bilge

Kanepenin Ötesindeydi Her Şey

2013 yılında ‘Buradayız” romanıyla ilk kez okuyucuyla buluşan Kerem Eksen, 2017’de “Uyku Krallığı” ile buluşturuyor bizleri bu defa ve iyi ki de buluşturuyor! Fonda yakın tarihimizin izlerini bulabileceğimiz, Amerika ve Türkiye’de akan anlatının karakterlerinin yakınımızdakiler kadar gerçek olduğunu söyleyebiliriz.

Romana girmeden önce kısaca yazardan bahsetmek gerekirse; Kerem Eksen 1976 doğumlu. Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji bölümünü bitirir, yine aynı üniversitede yüksek lisans ve doktorasını tamamlar. Eksen halen İstanbul Teknik Üniversitesi’nde felsefe dersleri vermektedir.

Romanlar vardır, başladığı yerdeki döngüsünde devam eder gider. Sonra bir bakarsınız yine orada son bulmuş. Ama siz o döngü içinde yaşadığınız toprakların bitmek tükenmek bilmeyen kargaşasını da, kendinizi de, insan denen, değişken, birbirinden farklı gibi görünse de temelde aynı olan canlı türünün çeşitlemelerini bulursunuz; “Uyku Krallığı” böyle bir anlatı!

“Uyku Krallığı” bir kanepeden aktarılıyor bize, kronik sinüzitten muzdarip Fikret’in kanepesinden, ama biz dolaşıyoruz Pangaltı, Medison, İstanbul hattı boyunca…

Hasta, krallığı kanepede geçen, eski şair, özü şair, tarihçi Fikret’ten dinliyoruz geçmişi kronolojik bir sıraya dayanmadan, onun kendi rahatlığıyla. Atlayarak devam eden bir kronoloji üzerinden gitsek de yakın dönemde cereyan eden vukuatları, Fikret’in penceresinden izliyoruz, hem de o pencereden bakmakla kalmayıp içine gire gire…

İnsanın kendisiyle baş başa kalıp, geçmişini didiklemesi, hesaplaşması, anılarıyla yeniden buluşup mutlu, mutsuz sarhoşluklara girmesi, kazanımlarını, kayboluşlarını, ataletini itiraf etmesi… Yok, hayır salt bunları yaşatmıyor! Sıradan, standart görünen hayatlarımızın içini kurcalayarak ayrıntılı küçük öyküler keşfettirmesi var bir de; fondaki zorunlu alanlarımızdan kopmadan.

Uyku Krallığı’nda klasik bir anlatı yerine ince ince döşenmiş dokuyu görüyoruz. Bireysel tarihini didiklerken, karakter tahlillerini, ilişkilerin yedi rengini, yakın tarih dönemeçlerini, şehirlerin bizi nasıl da avuçlarının içine aldıklarını, yazarın dantel dantel işlediği bu dokuda okuyoruz.

Kerem Eksen’in anlatısını, doğurduğu düşünceleri değerli kılan anlayış şu ki; Açılımlar hem romanı zenginleştiriyor hem de elimizden bıraktığımız anda bir türlü içinden çıkamadığımız döngüye yeniden sürüklüyor bizi. Kalemi bu anlayışla işliyor.

Fikret yıllar sonra Medison’da tarih doktorasını yaparken eskiden şair olduğunu Daimon’a, yani bir köpeğe itiraf eder. O pazar günü Akıncılar’daki kanepesindeki hasta krallığından, okulunda bir eylem de söz konusuyken dünü ve bugünü sorgular. İtiraflar ondan -hem de bütün samimiyetiyle- ancak bizi de bir nefes çekip itirafa zorlamıyor desek yalan olur. Bir ayna verir adeta elimize Eksen; kitabın hedeflerinden biri mutlaka bu, her kitapta olduğu gibi! Kerem Eksen’in Uyku Krallığı’nda elimize sık sık tutuşturduğu bu ayna oldukça işe yarıyor, kendimizi görüp duruyoruz… hem de en samimi biçimiyle!

Kanepenin Ötesindeydi Her ŞeyNe isteriz hep? ‘Batıya kaçmak’ olmasın sakın mesela? Onu da itiraf ettiriyor. Çevremizi bu itirafımıza ve gerçekliğine inandıramasak da bu gerçeği okuyup, rahatlıyoruz. Yanlış da değildir hani, mücadeleden kaçmak için kendi kendimize bulduğumuz türlü türlü bahaneler ve ‘şimdi tam da sırası’ dediğimiz zaman dilimleri… Yazar bizi hep satır aralarına sığdırıyor zaten, salt kendini değil.

Ve içinde dolaşan karakterlerin tasvir sosuna bulanmadan sunumu o elimize tutuşturduğu aynadan bütün çıplaklığıyla, kendimizi olduğu kadar birlikteliklerimizi de görmemizi sağlıyor. Kitabı rahat okutturan dili ile samimiyet bu olsa gerek dedirtiyor.

Tam olarak adı konmasa da net bir çıkarımımız var; Bir eylemden vurgular seziyoruz; “Gezi”. Daha önce de belirttiğim gibi yakın dönem Türkiye’sinin dokusunu hissediyoruz zaten roman boyunca. Kitabın tuttuğu projektörlerin en önemlilerinden ve dikkat çekenlerinden biri bu aslında. Gezi’nin edebiyatımıza yansımalarını Uyku Krallığı’nda da hissediyoruz. Gezi, tabii ki karmakarışık sosyoloji içeriyordu; içinde beyaz yakalılar, kentliler, köy-kentliler, entelektüeller, asiler, baş kaldıranlar, sonuna kadar direnenler, yöneticiler, kolluk kuvvetleri, inanç farklılıkları, silahlar ve tanklar… Bu karmakarışık yapıyı üstü kapalı da olsa tam olarak irdeleyen yazar, dahil olduğu aydın ve entelektüel kesimin yalnızca Gezi’deki rolünü değil, bir bütün olarak ideolojik yerini de aktarıyor.

Krallık Wisconsi’nin evinde başlayıp, İstanbul’da şair olma ve bu şairlik uğraşlarının en yoğun olduğu döneminden alıp, İstanbul-Amerika sokaklarına, gecelerine, hocası Paul Nathan’ın salonuna geçip, sonrasında hep İstanbul Akıncılar’daki kanepeye dönen sürükleyici bir döngü.

Döngünün İstanbul ayağında “eşik” var, Fikret’in heyecanını coşkusunu hissettiren… Birlikte kotarılan, kavgaların, heyecanların, didişmelerin, kırıkların, çatışma ve doğurduğu başarıların, küfürlerin havada uçsa da öneminin olmadığı “eşik” olgusu. “Eşik” heyecanlarının tezahürü dergiler.

Mizahi yaklaşım en çekici taraflarından biri; gizli ama hep okurken gülümseten nereden olduğunu kestiremediğiniz bir mizah. Her ayrıntıda yakaladığınız ince mizah anlayışı kitabı kaplayan bir ince örtü gibi.

“Tıpkı Uyku Krallığı’na başladığım gecenin sabahında olduğu gibi insanların arasında mağrur bir edayla ilerlediğimi, pek az insanın bildiği bir sırra vakıfmışımcasına hafiften kendimle gurur duyduğumu hatırladım yıllar sonra Akıncılar’da. Tabi sır filan yoktu ortada. Kronstadt denizcileri bir bir düşüyor, Lenin masasının başında endişeyle bekliyordu ve ben yürüyordum işte, bütün bunlar olup bittikten yıllar sonra bir Hisarüstü sokağından çıkmış, ana caddede ilerliyordum. Mutluydum diye düşündüm yıllar sonra Akıncılar’da, mutluluk gerçekten acayip şey.”

Okunmaya değer “Uyku Krallığı”…


Uyku Krallığı, Kerem Eksen, Everest Yayınları, 2017, 230 sayfa

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin
Captcha verification failed!
Captcha kullanıcı puanı başarısız oldu. lütfen bizimle iletişime geçin!