“İçinizdeki pek çok şey hala insan ve pek çok şey henüz insan değil.”
der Halil Cibran.
Her gün yenilenen ruhumuz onun da dediği gibi, her daim eksik parçalarla yoluna devam eder. Kişi henüz insanlığa kavuşmamış bu parçalar tarafından istila edilebilir. Bu istilaların kimileri bir harp yaratırken kimileri ise itirazsız bir teslim oluşa dönüşür.
Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf’unda bu iki karaktere birden rastlarız. Yolları türlü badirelerle kesişen ve sürekli zıtlaşan iki karakter. Biri içindeki eksik parçalarla yaşamayı bir türlü başaramayan asi, gözü pek Yusuf, diğeri insanlığa aç yanları tarafından ele geçirilen Şahinde.
Kaymakam Salahattin Bey’in karısı, Muazzez’in annesi, Yusuf’un analığı Şahinde.
Aslında o yetiştirilme tarzının kurbanı olan genç bir kız olarak çıkar karşımıza romanın başında. Ailesi tarafından zamanının güzellik algısıyla yetiştirilir.
“Kapalı büyüyen ve bu şekilde bütün tabii arzu ve ihtiyaçlarını içinde hapsetmeye mecbur olan genç kız, gayet tabii olarak, sinirli ve manen bozuk bir mahlûktu. Anası onu gezmeye götürürken bir saat saçlarını düzeltmeye uğraştığı halde, ne anasının ne babasının aklına bu kafanın içi ile de bir parça meşgul olmak düşüncesi gelmemişti.” (Syf.13)
Giyimine ve dış görünüşüne her şeyden çok önem veren bu genç kızın yegâne amacı da zengin ve heybetli bir bey bulabilmektir. Böyle birine eş olabilirse, sırtının bir daha hiç yere gelmeyeceğini, her daim sefa süreceğini sanır.
Hikâyenin öte yanında ise toplumun dayattığı düzene karşı gelerek yalnızlığı seçen Kaymakam Salahattin Bey durur. Otuzuna geldikten sonra daha fazla direnemez ve boyun eğer Salahattin Bey. Kendisine bulunan münasip gelin adayı da, Şahinde’den başkası değildir. Nihayet Şahinde, istediği seviyede bir adamı koca etmiştir kendine. Bunu dış görüntüsü ve cazibesiyle başardığını düşünse de aslında bu evliliğin temelinde Salahattin Bey’in pes edişi yatmaktadır.
Birbiriyle hiçbir noktadan uyum yakalayamayan bu çiftin arasındaki bağ, giderek erimeye mecburdur. Çünkü bu ilişki, birbiriyle hayatını paylaşan, birbirini tamamlayan iki ruhtan meydana gelmez. Tam tersi birbirine öylesine bağlanmış, ek yeri meydanda olan bir ilişkidir. İlk zamanlarda Salahattin Bey Şahinde’yi nasıl seveceğini, onu hayatının neresine koyacağını kestiremez. Şahinde’nin fikrini yükseltebilmek için bir sürü yol denemesine rağmen bunda da başarılı olamaz. Şahinde dediğim dedik ve yaygaracı birine dönüşür ve eşinin bu konuda hiçbir değişime gücü yetmemektedir.
Peki, suçlu kimdir? Aslında ne Şahinde suçludur ne de Salahattin Bey. Asıl günahkâr, onları birbirlerine mecbur bırakan bu itaatkâr toplumdur. Çünkü Salahattin Bey’i istemediği bir evliliğe, Şahinde’yi de yalanlar dünyasına mecbur bırakır.
Kızı Muazzez’i dünyaya getirdikten sonra da, Şahinde’nin karakter ve alışkanlıklarında bir değişim yaşanmaz. Koruyucu ve sevecen bir anne olmaktansa ailesinin onu yetiştirdiği gibi bir kız yetiştirme hayali kuran, sorumsuz bir kadın olup çıkar. Muazzez ile yeteri kadar ilgilenmez ve üzerine düşen vazifelerden kaçınmayı tercih eder.
Kaymakam Bey’in bir köyde, annesi ve babası öldürülmüş halde bulduğu Yusuf’u, evlatlık alıp evine getirmesiyle Şahinde çılgına döner. Ona göre Salahattin Bey’in eve bir “köylü piçini” getirmesi bu ailede bir felaketler zinciri yaşanmasına sebep olacaktır. Yusuf’u aşağılık bir mahlûk olarak gören Şahinde, her fırsatta ondan yana olan rahatsızlığını dile getirmekten de kaçınmaz.
Kendi öz kızıyla dahi yeteri kadar ilgilenmeyen bu kadın, başına bir çocuğun daha musallat olduğunu düşünür. Ama ilerleyen zamanlarda Muazzez’i, Yusuf’a emanet edip o meşhur ev gezmelerine devam eder. Hatta Yusuf’un Muazzez ile ilgilenmek için orada olduğunu bilmek onun işine dahi gelir.
Böylelikle birbirini kovalayan yıllarda Muazzez ve Yusuf beraber büyümüş olur. Şahinde kızının yaş almasıyla asıl amacını da iyiden iyiye belli etmeye başlar. Kasabadaki Şakir’in kızı için en uygun kısmet olduğunu düşünerek ev gezmelerinin ibresini Şakir ve ailesinin evine çevirir. Orada bulunan herkes, Şakir’in ne kadar ipe sapa gelmeyen bir serseri olduğunu bilmesine karşın, Şahinde bunların hiçbirini düşünmeden yegâne hedefine doğru koşmak ister. Kızını bir para babasıyla evlendirdiği müddetçe geriye kalan özelliklerinin hiçbir hükmü yoktur onun gözünde.
Her ne kadar kızını Şakir gibi zengin bir kocaya vermek istese de, olaylar onun tasavvur ettiği gibi gelişmez. Muazzez gönlünü birlikte vakit geçirerek büyüdüğü Yusuf’a çoktan kaptırmıştır. Türlü badireler atlattıktan sonra Muazzez’e olan derin sevgisini fark eden Yusuf da Muazzez’i kaçırarak onunla evlenir.
Şahinde tabii ki bu durumdan hoşnut olmaz. Bir çocukken geldiği bu evde, kendisi tarafından her zaman dışlanan ve ezilen Yusuf damadı oluvermiştir. Bu durum onun daha da hırçınlaşmasına ve sonu kestirilemeyen yollara sapmasına sebep olur.
Bu olayların ardından Salahattin Bey’in ölümüyle ailede ipler kopma noktasına gelir. O yaşına kadar hiçbir işte dikiş tutturamayan ve kayınvalidesi tarafından sürekli açığı kollanan Yusuf’un omuzlarındadır artık bütün ailenin sorumluluğu. Ona verilen tahsildar memurluğunu da çok sevdiği karısından uzak kalmak pahasına da olsa, bu yüzden kabul eder.
Damadı köylere gidip günlerce gelmediği vakitlerde, Şahinde yine asıl amacını yerine getirebilmek için türlü işlere kalkışır. Onun yokluğundan istifade ederek Muazzez’in aklına girmeyi başarır. Hiç bitmeyen ev gezmelerine ve içkili sohbetlere ilk başlarda gönülsüz olarak iştirak eden Muazzez de yanında onu kollayacak ve uyaracak kimse olmadığından dolayı kendini bu deryaya kaptırıverir. Şahinde Hanım kızının içki masalarına kadar düşmesine müsaade eder. Onun için önemli olan; koluna ne kadar çok bilezik dizebildiği, ne kadar rahat yaşayabildiğidir.
Yine böyle sohbetlerin yapıldığı bir akşam Yusuf’un evi basması ve gördüğü manzara karşısında kendini kaybetmesiyle bir felaket yaşanır. Oradan sadece Muazzez’i alıp gitmek niyetinde olan Yusuf’un açtığı ateşte herkes can verir. Yaralı olarak çıkardığı Muazzez de ertesi sabah Yusuf’un kollarında ölür.
Sabahattin Ali’nin bu kitabı birbiriyle zıt karakterlerin çatışmasından doğan kaosun hâkim olduğu bir eserdir. Şahinde ise bu kargaşanın en belirgin sebebidir. Asıl hikâye Yusuf’un üzerinden dönse de Şahinde gibi bir karakterin hikâyenin her yerine tesir ettiği görülmektedir. Her kişiyi etkilemiş, her olayın baş sorumlusu olmuştur.
Onun yazar tarafından eleştirilen fikirleri günümüzde de sıkça rastlanan bir sorunun ayak izlerini taşımaktadır. Fiziksel görünümü ve cazibesi için gösterdiği ehemmiyeti, ruhu ve aklını yükseltmek için gösterememiştir. Dahası ona böyle biri olması gerektiği öğretilmiştir. Yani Muazzez’in bu şekilde savrulmasına sebep olan Şahinde’nin bu kimliğe bürünmesine de onu yetiştirenler sebep olmuştur.
Şahinde kurnazlığı ve memnuniyetsizliği ile kendi sonunu hazırlamıştır. O ve onun gibilerin hırsı bir çıkrık gibi döner durur kendi karanlıklarında. Tolstoy’un da dediği gibi:
“Kibir ve inat, bir kişinin kendini önce mükemmel görmesini sonra da sonunu oluşturur.”
Tıpkı Şahinde’de olduğu gibi…