Genç, güzel bir kadındır Melike Eda. İki ayrı kişiliği aynı bedende yaşayan, hem Melike hem de Eda olandır. Maskelerini çılgınca değiştirir; çünkü tinsel varlığı eksik ve çelişkilerle doludur.
Aşkı özlerken kaçmak, giderken sevmek, korkularla dolu her eşikte kendi kendisiyle kalmak ister. Aşk ilişkilerinde hep bırakıp gidendir, aşka kapılacakken durur ve inkâr eder karşısındakini. Bütün erkekler onun için kederli bir olmamışlığı temsil eder. Umutsuzdur aşk! Çünkü zaman, yeni yalan zamandır, yoksunlukları, acıları, plastik bir öz güven arkasında saklama zamanıdır. Bu yüzden de kahramanımızın sürekli yer değiştirmesi gerekir, bir gecelik tensel avunmalar yeterlidir umarsız bir sevgiyi bitirmeye.
İnci Aral’ın Yeni Yalan Zamanlar‘ının Eda’sı, narsistik kişiliğiyle, önce dile getirilemez olanın iç sıkıntısını yaşayan, hapsedilmiş duygular ve korkularla baş etmeye çalışan bir roman kahramanı olarak çıkar karşımıza. Onunla birlikte yol aldıkça bu kendiyle kavgalı ruhun geçmişin karanlık dehlizlerinde ne kadar çok örselendiğini anlamaya başlarız. Çocukluğa açılan kapılardan içeriye girdiğimizde kasabadaki evde yağmurlu bir gece yarısı dünyaya gelen kız çocuğunun önündeki zorlu yaşamın acılarına gözlerini açtığını, o evde, sanki başına gelecekleri sezerek korkuyla ağladığını görürüz. Yasaklar, günahlar, suçluluk duygularıyla sürüklenerek geçer çocukluğu.
Dinsel inancını duygusal bir uyuşturucuya dönüştürmüş annesi, sevgisiz ve ilgisizdir. Üvey baba Melike Eda’yı ensest bir ilişkiye yazgılı kılar. Üvey babanın sorunlu karakterinin çığlık çığlığa büyümeye zorladığı kız çocuğu, annesinin görmezliğine, gördüğünü anlamazlığına duyduğu öfkeyle, utanç duyguları arasında gelgitler yaşar. Ritim, koku, renk ve sustuğu çığlıkların hatırlattığı, yeniden canlandırdığı hayat imgeleriyle dillendirilir çocukluk. Böyle bir çocuklukla biçimlenmiş hafızayla, böyle anıların biçimlendirdiği bedenle yaşamak zorunda olmak bir cezadır.
Bu belleği bir mezar çukuru gibi toprakla doldurup kapatmayı ister yıllarca. Çocukluktan ilk gençliğe geçiş hem bedensel hem de ruhsal belleğin çıkmazlarıyla doludur.
Melike Eda’yı çok boyutlu bir roman kahramanı yapan yaşadığı dramatik hayat değildir yalnızca. Bir roman kahramanı olarak kişiliğini boyutlu kılan ruhsal derinlik ve onu bir tragedya kahramanı niteliğine götürebilecek olan direnme gücüdür. Travmatik geçmiş, örselenmişliği üstünlüğe, acıyı hazza, kurban olmayı egemenlik arzusuna çevirebilir. Yaşadıkları; aynı bedende iki kişiliği, kendinde bir ötekiyi yaratabilir. Çelişkili yönelişler ve duyumsamalarla mesafeler öylesine daralmış ve öylesine birbirine açılan ruh hâlleri olmuştur ki…
Orada; kurban olmayı kabullenmek anneye verilen bir intikam cevabı gibi algılanabilir, cinsellikle kuşatılmış beden suçlulukla güçlenebilir. Kıstırılmış çocukluk, erken, zor; ama çabuk bir büyümeyi de beraberinde getirebilir, şaşırtıcı bir biçimde.
Kim olacaktır o?
Godard’ın ünlü filmi “400 Darbe”nin çocuk kahramanından daha çok darbe yemişliğini ne yapacaktır? Filmin sonundaki çocuk gibi bir köşeye sıkışmışlığı dayatan hayata, karşısına çıkan setlere kederli gözlerle bakmakla mı yetinecektir?
Geride acı çeken bir ötekiyi bırakmış gibi yürüyüp gidecektir Melike Eda, artık geride bıraktığını düşündüğü her kişilik özelliğini tersine çevirmeye, ona aykırı görülen niteliklerle dolu ikinci bir hayata doğru yürüyüp gidecektir. Dayısının yardımıyla âdeta yeni bir hayat açılmıştır önüne, bitkin düştüğü hayattan, kasabadan çıkacak yeni bir kente doğru yol alacaktır. Arkasında bıraktığı ötekiyle de malul bu hayatta artık yeni bir Melike Eda inşa edecektir. Korkularını cüretkârlığa, duygularını aldırmazlığa, sorgulamalarını acımasız bir yargılamaya dönüştürebilecektir. Birbiriyle uyuşması düşünülemeyecek duygular ve yönelişlerle bir arada yaşayan çift kişilikli bir Melike Eda portresi çıkaracaktır ortaya.
Bu kişilik özellikleri; Bahtin’ in modern bir roman kahramanın nitelikleri konusunda söylediklerine de uygundur ayrıca. Tek boyutlu olmayan tutumların, benzeşmeyen, aykırı psikoloji ve edimlerin aynı kahramanda buluşması gerekliliğine de uygundur.
Böylece; hem yaşayan hem de seyreden imgesel bir dil olur Melike Eda. Kendisini, bitmişlik, tamamlanmışlık içinde ifade eden bir roman kahramanı olamaz. Kişiliğini hiçbir zaman bütünüyle ele vermeyecek bu imgesel dil’den alır gücünü. Serüveninin bitmeyeceğini bilerek anlatır. Karşımıza çıkan yetişkin Melike Eda, sanki çocukluğuyla ve yüzümüze çarptıklarıyla bizi baş başa bırakmak ister. O yürüyüp gitse de biz o imgesel dil’in anlattıklarından, o küçük kızın yaşadığı kör karanlıktan kurtulamayız. Çünkü orada dolaysız bir gerçeklikle temas kurmuş, o dilin yaşayanı olmuşuzdur.
Melike Eda’nın çocukluğuna bakan imgesel dil, İnci Aral’ın Yeni Yalan Zamanlar romanının sonuna yakın ortaya çıkar. Melike Eda’nın yaşadıkları öylesine etkileyicidir ki; kendisini kurarken, sondan başa romanı yeniden kurar, iyi dokunmuş bir kurguda, kendi dünyalarını içtenlikle anlatan bütün diğer roman kahramanlarını da etkisiz bırakır.
Yer değiştirecek, maskelerini çılgınca atıp yenilerini edinecek ama bizim içimizde hep, o soğuk evin dehlizlerinde yaşayan çocuk olacaktır.
* Bu makale ROMAN KAHRAMANLARI Ocak/Mart 2013 13. sayıda yayımlanmıştır.