Masumiyet Müzesi’ni Çevre Psikolojisi ile Okumak!

Masumiyet Müzesini Çevre Psikolojisi ile Okumak

Romanlarında insanın mekân ile kurduğu ilişkiyi okuyucularına oldukça canlı bir şekilde aktaran Orhan Pamuk’un “Masumiyet Müzesi” kitabı bize baş kahraman Kemal’in gerek diğer karakterlerle yaşadıkları üzerinden gerekse eşya, mekân ve yer ile kurduğu ilişkiler üzerinden iyi bir okuma sunmaktadır. Bu yazıda amaç, kitabın tamamını insan-mekân ilişkileri üzerinden açıklamak değil, kitaptan alınan 5 paragrafı temel alarak ve yer yer kitaptan birkaç pasaj ekleyerek insan-mekân, insan-eşya, insan-insan ilişkileri üzerinden bir okuma gerçekleştirmektir.

***

“O yollara girebilirdim, ama dikkat etmeliydim. Füsun ile olan kısacık ilişkimin başka mekânlarını da, mesela çocukluğumuzda kurban kesilen boş arsadan, cami avlusundayken uzaktan onu seyrettiğim köşeye kadar pek çok yeri de haritada işaretledim. Bu haritayı aklımda hep hazır tutuyor, kırmızı sokaklara gerçekten hiç girmiyor, hastalığımın yavaş yavaş ancak böyle bir dikkatle geçeceğine inanıyordum. Bütün hayatımı geçirdiğim sokakları yasaklarla daraltmam ve onu hatırlatan eşyalardan uzaklaşmam, ne yazık ki Füsun’u bana hiç unutturmadı. Sokaklarda kalabalık içinde, davetlerde hayalet görür gibi Füsun’u görmeye başlamıştım çünkü.”

“Merhamet Apartmanı’na gidip yatağa yatmak, bir eşya ile oyalanmak bana iyi gelmişti. Ama bir buçuk gün sonra, acım yeniden eski haline döndü. Üç gün sonra gene oraya gidip yatağa uzanıp Füsun’un dokunduğu bir başka eşyayı, rengârenk boyaları kurumuş bir yağlıboya fırçasını, tıpkı yeni bir eşyayı ağzına sokan çocuk gibi ağzıma, tenime değdirdim. Acım gene bir süreliğine yatıştı. Bir yandan da artık bu işe alıştığımı, tıpkı bir uyuşturucu gibi bana teselli veren eşyalara bağımlı olduğumu ve bu bağımlılığın da Füsun’u unutmama hiç yaramayacağını düşünüyordum.”

“Bazen bu sokaklarda kendimi bu kadar iyi hissetmemin nedeninin Füsuna yakınlık değil, başka bir şey olduğunu sezerdim. Bu kenar mahallelerde, arsalarda, parke taşı kaplı çamurlu sokaklarda, arabalar, çöp tenekeleri ve kaldırımlar arasında, sokak lambalarının ışığında, yarı patlak bir topla futbol oynayan çocuklarda hayatın özünü görebildiğimi hissederdim. Babamın büyüyen işleri, fabrikaları, zenginleşme ve bu zenginliğe uygun itibarlı bir “Avrupai” hayat yaşama zorunluluğu, sanki beni hayatın basit ve temel yanlarından uzaklaştırmıştı da, şimdi bu arka sokaklarda hayatımın kayıp merkezini arıyordum.”

“Saat beşe doğru yatakta hâlâ yatarken, babaannemin, dedemin ölümünden sonra, acıya dayanabilmek için yalnız yatağını değil, odasını da değiştirdiğini hatırladım. Bu yataktan, odadan ve çok özel bir eskimişlik ve mutlu aşk kokusuyla kokan ve her biri kendi kendine çıtırdayan eşyalardan kurtulmam gerektiğini bütün irademi kullanarak düşündüm. Ama tam tersini yapmak, eşyalara sarılmak geliyordu içimden. Ya eşyaların teselli edici gücünü keşfediyordum ya da babaannemden çok daha zayıftım.

Arka bahçede futbol oynayan çocukların neşeli bağırışları ve küfürleri, beni hava kararana kadar yatağa bağladı.”

“Merhamet Apartmanı’na gitmeyi, Füsun’u beklemeyi, oradaki eşyaları elime alıp onu hatırlamayı kendime bütün irademle yasakladım. Daha önceleri de uygulamaya çalıştığım bu yasakları, çeşitli bahanelerle kendimi kandırarak (şuradan Sibel’e çiçek alayım derken, aslında Şanzelize Butik’in vitrininden içeri bakmak gibi) çiğnediğim için, şimdi daha sert bir dizi önlem almaya ve o güne kadar hayatımın büyük bir kısmını geçirdiğim bazı sokakları ve yerleri kafamın içindeki haritadan çıkarmaya karar verdim. O günlerde bütün gücümle kafamda canlandırmaya ve benimsemeye çalıştığım yeni Nişantaşı haritasını sergiliyorum burada. Kırmızıyla boyalı yerlere ve sokaklara girmeyi kendime kesinlikle yasaklamıştım. Valikonağı ile Teşvikiye Caddesi’nin kesiştiği yere yakın olan Şanzelize Butik, Merhamet Apartmanının üzerinde yer aldığı Teşvikiye Caddesi, karakol ve Alaaddin’in dükkânının köşesi, kafamda bu haritadaki gibi kırmızıydı. O zamanlar adı Abdi İpekçi Caddesi değil, Emlak Caddesi olan sokak ve daha sonra adı “Celâl Salik Sokak” olarak değiştirilen ve Nişantaşlıların “karakolun sokağı” dediği sokak, Füsunların oturduğu Kuyulu Bostan Sokak ve bütün bu kırmızı sokaklara açılan yan sokakları da kendime yasakladım. Turuncuyla işaretli yerlere çok gerekliyse, içki içmemişsem ve bir dakikayı asla geçmeyecek kestirmeler için neredeyse koşarak ve hemen terk etmek üzere girebilirdim. Bizim ev ve Teşvikiye Camii, pek çok yan sokak gibi, dikkatli olmazsam aşk acısına kapılacağım turuncu renkli sokaklardaydı. Sarı sokaklarda da dikkatli olmam gerekiyordu. Onu Bana

Hatırlatan Sokaklar…”

***

Masumiyet Müzesini Çevre Psikolojisi ile OkumakParçanın ilk kısmında kitabın ana kahramanlarından Kemal’in sözünü ettiği “kurban kesilen boş arsa”, “cami avlusu” gibi mekânlar çocukluğunun geleneksel bir mahallede geçtiğini göstermektedir ve bu mekânlar Füsun’la çocukluğunda doğrudan ya da dolaylı yolla kurduğu ilişkiler açısından önemli bir yere sahiptir. Füsun üzerinden geliştirdiği mekâna yönelik zihinsel temsilleri değişmekte ve kullandığı bilişsel harita da bu minvalde güncellemeye uğramaktadır.

Ittelson (akt. Morval, 1985)’a göre mahallesinin, kentinin ve alıştığı yolların seçici temsillerini geliştiren insanın günlük çevresini kullanma ve hissediş biçimi de etkilenir. İnsan, algılanan çevreyi yapılandırır ve kodlayarak bir yaşam çerçevesi kullanır. Bilişsel haritasında kırmızı ile işaretlediği yerlere girmeyince yaşadığı sıkıntının geçeceğine inanması Boulding’in “duygusal imaj” kavramı ile açıklanabilir.

Bizi bir geçmişe bağlayan, kişisel ve kolektif kimliğimizin önemli bir ayağını oluşturan eşyalar farklı bir deyişle de hafıza mekânlarıdır aslında, ve her eşya arkalarındaki insan öyküleriyle bir bellektir (Bilgin, 2013). Kemal de bu kısımda Füsun’la bir zamanlar doğrudan kurduğu iletişimi, ilişkiyi onun dokunduğu eşyalar üzerinden dolaylı olarak gerçekleştirip, bir bakıma yarattığı gerçeklik ile kendisini avutmaya çalışmaktadır. “Üç gün sonra gene oraya gidip yatağa uzanıp Füsun’un dokunduğu bir başka eşyayı, rengârenk boyaları kurumuş bir yağlıboya fırçasını, tıpkı yeni bir eşyayı ağzına sokan çocuk gibi ağzıma, tenime değdirdim.” cümlesi ise “kişisel mekân” ve “mahremiyet” kavramları ile açıklanabilir.

Altman (1976)’nın “Benliğe en yakın ve kapalı tabaka” olarak tanımladığı kişisel mekân aynı zamanda bir mahremiyet düzenleme mekanizması olarak da işlev görür. Kemal’in yatağı kişisel mekânıdır ve kendisinin başka insanlarla birlikteyken yapamadığı ve “çocuk gibi” diyerek nitelendirdiği “ağzına sokma, tene değdirme” davranışını sergileyebildiği mahrem mekânıdır. Gifford (2002)’a göre mahremiyet bize duygusal rahatlama, boşalma olanağı tanır, insan mahreminde ağlayabilir, kendi kendine konuşabilir. Ayrıca Göregenli (2015) de, mahremiyetin “olayların manası üzerinde düşünmek, yaptığımız yorumları, dünya görüşümüz içinde bir yere yerleştirmek ve bu olaylara bakış açımızda tutarlı bir karşılık oluşturmak için zaman ve yer sağladığını” ifade etmiştir. Kemal de mahreminde Füsun’la yaşadıklarını düşünmekte, onun acısını dindirebilmek için yaptığı eylemleri göz önüne alarak, bu eylemlerin Füsun’u unutmasına yaramayacağını ifade etmektedir. Füsun’u unutmaya çalışmak onun için beyhude bir çabadır. Mekânın özelliklerini her ne kadar kolaylıkla değiştirebilsek de mekânın hatırlamayla olan ilişkisini değiştirmek kolay değildir.

Kemal’in “Bu kenar mahallelerde, arsalarda, parke taşı kaplı çamurlu sokaklarda, arabalar, çöp tenekeleri ve kaldırımlar arasında, sokak lambalarının ışığında, yarı patlak bir topla futbol oynayan çocuklarda hayatın özünü görebildiğimi hissederdim.” cümlesini “yer kimliği” ile açıklayabiliriz.

Yer kimliği Proshansky (1978) tarafından “insanın doğal ve yapılandırılmış çevreyle, fiziksel dünyayla ve başka insanlarla ilişkilerinde tercihleri, beklentileri, duyguları, değerleri ve inançları tarafından belirlenen, yerin ve kişinin kimliğini yapısında birleştiren karmaşık örüntü” olarak tanımlanmaktadır. Kemal de parke taşı kaplı çamurlu sokaklarda patlak bir topla futbol oynayan çocuklarda kendi çocukluğunu görmektedir. Çocukluğunun büyük bir kısmını bu şekilde geçirdiği düşünülürse bu yere ilişkin aidiyet alanının da genişlediğini söylemek mümkün olabilecektir. Çocuk olarak hepimiz ve bu roman bağlamında Kemal, gerçekleştirdiğimiz aktiviteyle ilgili -top oynamak, su savaşı yapmak gibi- mekâna ilişkin davranışsal ögeleri anımsar ve bu bileşenlerle örtük bir ilişki kurarız. Bu ilişki çocuk için örtüktür, çünkü çoğunlukla o an yapılan aktivitenin havasına kapılınmış ve etraftaki diğer uyaranlar göz ardı edilmiştir, fakat yine de algılanmışlardır ve yer kimliği oluşturma açısından önemli bir yer edinmişlerdir.

Göregenli (1997)’ye göre yere bireysel bağlılık süreci çocukluk deneyimlerinin bir ürünü olarak ortaya çıkar ve bir bellek oluşturma süreci olarak anlaşılması gerekir. Bu bellek yaşadığımız odaya, mahalleye, kente ilişkin deneyimlerimiz sonucu oluşan bir bellektir. Kemal, babasının büyüyen işleri, fabrikalarına, zenginleşmesine ve bu zenginleşme ile beraber değişen yaşam tarzlarını ifade ederek aslında çocukluğunda kaybettiği bir şeyi, bir yeri bize anlatmak istemektedir: hayatının merkezini.

Masumiyet Müzesini Çevre Psikolojisi ile OkumakBurada Kemal’in yere bağlılığını Low ve Altman’ın (1992) sözünü ettiği beş kategoriyle anlatmak istersek eğer; bağlılık ögeleri çocukluğunda top oynaması ve buna karşı duyduğu özlem; mekanlar/yerler “parke taşı kaplı çamurlu sokaklar”, “çöp tenekeleri ve kaldırımlar arası”, “sokak lambaları ışığı”; farklı aktörler, top oynadığı arkadaşları, oynadıkları yerde belki toplarını kesmekle tehdit eden bir amca, sürekli camdan bakan bir teyze ve elbette yaşam tarzındaki büyük değişikliğin baş müsebbibi babası; bir önceki cümlede saydığım aktörler ve daha fazlası ile kurduğu ilişkiler, grup ilişkileri ve davranışları, mahalle kültürü ve zamana ilişkin hem doğrusal -çocukken yaşadıklarını artık yaşayamayacak olması- hem de döngüsel -yaşayamasa bile hissetmesine mani olmaması- zamansal göstergelerdir. Ayrıca yine bu beş kategoriden hareketle verdiğim örnekler Kemal’in sosyal olanla kurduğu ilişkinin türüne yönelik ögeler de barındırmaktadır.

Bilgin (1991)’e göre insan çevresinin temel bir ögesi haline gelen eşyalar, insanın eşyalarıyla birlikte ele alınmasını gerektirmektedir. Bilgin (1991) yine aynı kitabında şu ifadeleri kullanmaktadır: “İnsanın günlük hayatı, eşyalar arasında ve eşyalar aracılığıyla yapılan davranışlardan örülmekte ve eşyanın hayatı, insanın psiko-sosyal dinamiklerine göre şekil almaktadır.”

Kemal, bu kısımda yatağında uzanırken babaannesi ile ilgili hatıralarını göz önüne getirmektedir. Babaannesi, eşinin ölümünden sonra oluşan bu acıyla başa çıkabilmek adına beraber en çok vakit geçirdikleri, yatak, komodin, ayna, gardırop, yüklük, yastık gibi ortak olarak kullandığı eşyalarla dolu olan odasını değiştirmiş ve bu şekilde kendisine yeni bir günlük hayat inşa etmek istemiştir. Kemal ise Füsun’la yaşamış olduğu ilişki sonunda bu tarz bir şey yapmaktan ziyade onun kullandığı eşyalarla kendisini teselli etme yoluna gitmiştir. Bu kısımda yazarın kullanmış olduğu son cümle olan “Arka bahçede futbol oynayan çocukların neşeli bağırışları ve küfürleri, beni hava kararana kadar yatağa bağladı.” cümlesi de mekânsallaştırdığımız geçmişin -ve geçmişteki izleri şu anda nasıl deneyimlediğimizin-eşyalar -burada Kemal’in yattığı yatak- yardımıyla nasıl kodlandığını göstermektedir.

Pamuk kitabının bu bölümünde romanın iki başkahramanından biri olan Kemal’in kullandığı bilişsel haritaları, Kemal’in girmemesi için kullanmış olduğu teknikleri -kırmızı sokak, turuncu sokak ve sarı sokak- oldukça iyi aktarmıştır. Kemal’in zihnindeki kırmızıya boyalı yerler kesinlikle girilmemesi gereken yerlerdir ve bu yerlerin hepsi Füsun’la kurmuş olduğu ilişkide adeta birer mihenk taşıdır. Bu yerlerin hepsini olmasa da en azından ikisini, Füsun’la karşılaştığı Şanzelize Butik’i ve Füsun’la yaşadığı yasak ilişkinin sembolü Merhamet Apartmanı’ndaki daireyi, açıklamak Kemal’in zihninde neden bu yerleri kırmızıya boyadığı ile ilgili daha net fikir vermesi ve olay örgüsünü anlamlandırabilmemiz açısından önemlidir.  Turuncu işaretli yerler de Kemal için tehlikelidir ve gerekli olmadığı ve “kafası kıyak” olduğu müddetçe girilmemesi gerekir. Sarı işaretli yerler ise kırmızı ve turuncu işaretli yerlere kıyasla daha az tehlikeli olsa da Füsun’la ilgili anıları zihninde canlandırdığı için dikkatli olması gereken yerlerdir. Kahraman kafasındaki Nişantaşı haritasında Füsun’la ilişki kurduğu mekanları çıkararak -daha doğrusu çıkarmaya çalışarak- Nişantaşı’nın yeni bir bilişsel haritasını oluşturma amacındadır.

Masumiyet Müzesini Çevre Psikolojisi ile OkumakŞanzelize Butik

Kemal Şanzelize Butik’i “bütün hayatımı değiştirecek olaylar ve rastlantılar” mekânı olarak tanımlar (Pamuk, 2008). Sibel ile nişanlanmaya doğru giden bir ilişkisi olan Kemal, Sibel’e çanta almak için dışarı çıktıklarında Şanzelize Butik’in vitrininde bir çanta görür, ertesi gün çantayı satın almak için geldiğinde yıllardır görmediği 18 yaşındaki uzaktan akrabası Füsun’la karşılaşır. Füsun’dan etkilenen Kemal, zamanla Füsun’la birlikte olmaya başlar. Kemal Füsun’la karşılaştığı günkü duygularını şöyle ifade etmektedir:

“Ertesi gün saat yarıma doğru kapıya bağlı içi çift tokmaklı, küçük bronz deve çan, ben Şanzelize Butik’e girince, şimdi hala kalbimi hızlandıran bir sesle çınladı. Bahar vakti, öğle sıcağında dükkanın içi loş ve serindi, ilk anda içeride kimse yok sandım. Füsun’u sonra gördüm. Öğle güneşinden sonra gözlerim hala dükkanın karanlığına alışmaya çalışıyordu; ama yüreğim, nedense, sahile vurmak üzere olan koskocaman bir dalga gibi ağzımın içinde kabarmıştı.” (Pamuk, 2008: syf. 10)

Bir mekânı ne kadar kamusal olarak nitelendirsek de, kamusal alanın ne kadar kamusal ne kadar mahrem bir alan olduğu yaşantılar yoluyla da belirlenir. Kamusal bir alan olan Şanzelize Butik burada hem duygular, hem de geçmiş yaşanmışlıkların hatırlanması ve o anki yaşantılar yoluyla yarı mahrem-yarı kamusal alan haline gelmektedir.

Masumiyet Müzesini Çevre Psikolojisi ile OkumakMerhamet Apartmanı’ndaki Daire

Üniversite sınavlarına hazırlanmakta olan Füsun, zaman zaman Kemal’in Merhamet Apartmanı’ndaki dairesinde Kemal’le matematik çalışmaktadır, fakat beraber matematik çalışmaları Kemal’in sadece Füsun’a yakınlaşmak için kullandığı bir bahanedir. Kemal Sibel’le nişanlanana kadar bu buluşmalar sürer. Nişandan sonra Kemal hala Füsun’u beklese de Füsun gelmeyecektir. Kemal Füsun’la ilk sevişmesini şu cümlelerle anlatır. Bu cümleler Kemal’in, annesinin antika eşyalarıyla kurduğu ilişkisini ve belleğinde canlanan hatıraları göstermesi açısından da önemlidir:

“Ertesi gün, 3 Mayıs 1975 günü saat iki buçukta, Füsun Merhamet Apartmanı’na geldi ve hayatında ilk defa “sonuna kadar giderek” benimle sevişti. Ben o gün daireye onunla buluşma hayaliyle gitmemiştim. Yıllar sonra başımdan geçenleri hikâye ederken, bu son sözümün doğru olamayacağını ben de düşünüyorum, ama o gün gerçekten Füsun’un geleceği aklımda hiç yoktu… Aklımda Füsun’un önceki günkü sözleri, çocukluk eşyaları, annemin antikaları, eski saatler, üç tekerlekli bisiklet, loş dairenin tuhaf ışığı, toz ve eskimişlik kokusu, yalnız kalma ve arka bahçeye bakma isteği vardı… Bunlar beni yeniden oraya çekmiş olmalı. Önceki günkü buluşmamızı bir daha düşünmek, yeniden yaşamak, Füsun’un kullandığı çay bardaklarını temizleyip kaldırmak, annemin eşyalarını toplayıp ayıbımı unutmak da vardı aklımda… Eşyaları toplarken, babamın çektiği ve arka odanın içinden yatağı, pencereyi ve bahçeyi gösteren bir fotoğraf buldum, odanın yıllardır hiç değişmediğini hatırladım… Kapı çalınca “annem” diye düşündüğümü hatırlıyorum.” (Pamuk, 2008: syf. 32)

Şanzelize Butik’in aksine Merhamet Apartmanı’ndaki daire özel bir alanken yine davranışlar, yaşantılar ve geliştirdikleri roller -matematik öğretmeni Kemal, öğrencisi Füsun- yoluyla resmi bir ilişkinin deneyimlendiği mekân -matematik çalıştıkları bir dershane- haline gelivermektedir.


Kaynakça:
Altman, I., Privacy: A conceptual analysis, Environment and Behavior, 8, 1976, s. 7-29.
Bilgin, N., Eşya ve İnsan, Gündoğan Yay., Ankara, 1991.
Bilgin, N., Tarih ve Kolektif Bellek, Bağlam Yayıncılık., İstanbul, 2013.
Gifford, R., Environmental Psychology, Principles and Practice, Allyn and Bacon, Inc., Londra, 2002.
Göregenli, M. Kent Kültürleri ve Kent Kimlikleri, I. Ulusal Kültür Kongresi Bildirileri, İKSEV Yay. 1997, s. 1-12.
Göregenli, M. Çevre Psikolojisi, İnsan-Mekan İlişkileri, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları., 2015
Low, M. ve Altman, I., Place Attachment, Plenum Press, New York,  1992.
Morval, J., Çevre Psikolojisine Giriş, çev. Nuri Bilgin, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İzmir, 1985.
Pamuk, O., Masumiyet Müzesi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2008.
Proshansky, H. M., “The appropriation and misappropriation of space”, P. Korosec-Serfaty” (der.), Appropriation of Space, Louvaion-la-Neuve, CIACO, Belçika, 1976.
Görseller:
Masumiyet Müzesi resmi internet sayfasından, Google Arts and Culture ve İletişim Yayınları’nın internet sitesinden alınmıştır.

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin