Ölü Toprağı

Resul Özmen

ölü toprağı

Yan dairede oturan komşum Saadettin Şeker’in intiharını beklemek, hâliyle beni idam ve intihar üzerine düşünmeye zorluyor. Muhtemel, intihardan çok idama daha yakın gelen bir ölüm olacak onunkisi.

Yerel gazetelerden birinde haftalık yazılar yazıyor. Kimseler duymasın, oldukça da muhaliftir kendileri. Okuyucu sayısının az olması onu rahatsız etmiyor olacak ki yıllardır küçük köşesinden ayrılmıyor, kendisine büyük gelen paltosu ve sinirli bakışlarıyla sayfasının sol üst köşesinden gazeteyi şöyle veya böyle karıştıran okuyuculara selam veriyor. Bense her salı sabahı bu gazeteyi alıp çantama koyar, iş çıkışı kâh durakta kâh otobüste, olmadı evde akşam yemeğinin ardından keyifle bazen de sinirle okurum. Kendisiyle oturup 10 dakika laflamışlığımız yoktur, nadir dışarı çıkar ve pek kimselere görünmeden tekrardan içeri girmenin bir yolunu bulur. Size bu herifi sevdiğimi söylemeyeceğim hatta kendisini fazlasıyla kibirli ve huysuz buluyorum. Tanımıyorum elbet ama kendisiyle tanışmama mani olması bunları düşünmeme neden oluyor ve yeterli de. Tuhaf adam bu Saadettin Bey.

Adını ilk kez tesadüfi olarak gazete köşesinde görünce şaşırmış, bir akşamüzeri üst katta oturan Ekrem Bey’e sormuştum apartman girişinde. Gazetedeki kişinin komşumuz olduğunu söylemişti ki zaten fotoğrafından da Saadettin Şeker’i çıkarabiliyordum, yine de teyit ettirme gereksinimi duydum. İlk okuduğum köşe yazısını hâlâ hatırlıyorum. Duygusal bir yazıydı.

Geceleri geç yatmasının sebebinden bahsediyor. Gençken yaşadığı sorunlu bir aşkı buna neden gösteriyordu. Doğruluğu Saadettin Şeker’e kalmış, sevdiği kadının babası akşam saatlerinde ölmüş… Genç kadının o günün gecesinde, bir yandan tir tir titrerken bir yandan da telefonla kendisini aradığını söylüyor. Saadettin Şeker o gece erken uyuduğundan ne hadiseden haberi olmuş ne aranan telefona cevap verebilmiş. Bunu okuyuculara anlatarak kendini yine kendisine affettirmek istediği açıkça görülüyordu…

“Yazık! Kim bilir ne kadar da çaresiz kalmıştır zavallı.”

Sabah uyanıp olaydan haberdar olunca kendisini affetmiyor ve sonraki bir hafta boyunca geceleri uyumuyor, kendi tabiriyle bir kaç saat diken üstündeki uyuklamalarını saymazsak.

“Belki bana ihtiyaç duyar yine arar.”

Sonra diyor ki: “Ne o sevdiğim kaldı ne de geceleri arayacak biri, ama istesem de uykum gelmez oldu.”

Dışarıdan; hisleri alınmış, duvardan farksız görünen, komşusuyla iki kelam laflamayı ar sayan adamdan böyle bir hikâye dinleyince fazlasıyla şaşırmış ve ilgi alakam artmıştı.

Sonraki hafta heyecanla büfeye gitmiş, kahvaltıdan sonra okuma hayaliyle gazeteyi almıştım. En azından yazının konusunun duygusal olmasını bekliyordum. Artık kafamda melankolik bir Sadettin Şeker canlanmıştı. Kimseyle konuşmayan, sessiz, bir o kadar da sıkıcı… Acelece yaptım kahvaltıyı. Karnım tok, rahat bir şekilde okumak istiyordum.

Başlığından, içeriğe dair bir şey canlanmıyordu aklımda. Yazı, çarpıcı şekilde beyaz tenli bir kadının göğüslerinden bahsediyordu. Vücuduna oranla büyüklüğünden. Yuvarlak ve diri diyordu. Kadının vücudunu baştan aşağı tasvir ediyor fakat dikkatlerin göğüslerden başka bir yere kaymasını da engelliyordu. Bacaklarının çekiciliğinden bahsediyor, sonraysa zorlama bir kusur buluyormuş gibi araya da kısa olmasını sıkıştırıyordu. Belindeki kıvrımları anlatırken sanki kendinden geçiyor, sonraysa biraz fazlalığı olduğunu söyleyip büyüyü bozuyordu. Yalnızca uçları çiçek gibi açmış göğüsler kalıyordu okuyucunun önünde. Yazının sonundaysa bu kadının, birlikte olduğu kadınlardan biri olduğunu söylüyor. Ve yine ters köşe oluyor, merakım birken bin oluyordu.

Diyorum ya size, âlem adam bizim komşu! Ve git gide kendisine duyduğum merakla hayatımı ele geçirmeye başlıyor. Yeğenim geçenlerde utanarak yanıma gelip amca ben sakallarımı tıraş ediyorum dedi. Göz ucuyla yüzünde kesik var mı diye kontrol ettim. Faullerinde iki çizik vardı, kabuk bağlamış. Tıraş olduğunu söylemese de herkes fark etmişti ama kimsenin bilmediğini sanıyordu. Ve bana anlatırken heyecanlanıp telaşlanıyordu. Dayanamayıp kıkırdamaya başladım fakat bu şekilden şekle girmelerimin sebebi bizim küçük yeğen değildi elbet. Saadettin Şeker bir yazısında, kendisinden 4 yaş büyük olan kuzeni tıraş olurken utana sıkıla onu izlediğinden bahseder. Utanmasının sebebi kendisinin tıraş olmaması değil, başkalarının, kendisi tıraş olduğunda bunu fark edeceğini düşünmesidir. O zamanlar sürekli gittiği cuma namazlarında Allah’tan bunu kimsenin fark etmemesini diler. Yoksa hiçbir zaman tıraş olmam, çok çirkin bir kulun olurum deyip tehdit eder. Birkaç yıl sonraysa Allah’ın bu tehditleri kale almadığını, duasını reddettiğini görür. Tıraş olmaya başlamış her çocuğa yapılan o muzip esprilerden kurtulamaz. Allah’la bozuşmaları ta o zamana dayanmaktadır.

Hayatımı ele geçiren bu yazar, aynı zamanda komşum olan bu bey amca, başta da söylediğim gibi artık ömrünün sonlarını yaşıyordu. İntihar edeceğinden emindim. Yazılarıyla ettiğim sohbetleri, şakalaşmalarımı, hatta ve hatta sevişmelerimi dahi etkileyen bu adam, ansızın gecenin koyu karanlık olduğu sabaha yakın vakitlerde kendisini öldürecekti. Kapısını çalıp buna mâni olabilir miydim? Fakat neredeyse varlığından dahi şüphe duyduğum birine kendini öldürmemesi için telkinde bulunamazdım. Belki de içten içe intihar etmesini istiyordum, bilmiyorum. Ölüm beklememin sebebi Saadettin Şeker’in son hafta yayımlanan köşe yazısıydı elbet. Çocukluğuna dair komik bir anıyla yazısına başlamış, okuyucularını nükteli bir yazı beklentisine sokmuştu. Devamı derin bir sitem, sonu ise ölüm fermanı…

“Henüz okula başladığımda arkadaşlarımın arasından çabucak sivrilmeyi başarmış ve okumayı hızlıca sökmüştüm. Öğretmen kendi uğraşmak istemediği yaramaz köylü çocuklarını bana bırakır ve harfleri öğretmemi isterdi. İlkokul yıllarım bu minvalde başarılarla geçti. Hızlı okuma yarışmalarında sınıf birincisi olurdum sürekli. Sonraysa sınıf başkanı seçtiler, ben ne dersem o olurdu.

Bir gün öğretmen yanıma gelip okuldaki 23 Nisan töreninde şiir okumamı istedi. Evet, ben sınıfıma hükmetmiş ve en gözde öğrenci olmayı başarmıştım. Fakat bütün okula hükmedemezdim, onca kalabalığın önüne çıkamazdım diye düşündüm. Birkaç saniye sonraysa öğretmenimin veliler toplantısında benim hakkımda sarf ettiği övünç duyulacak cümleler, karnemdeki “pekiyi”ler, komşuların “maşallah büyük adam olacak bu çocuk”ları, imrenerek bana bakan arkadaşlarım geldi aklıma. Benim gibi biri için 23 Nisan’da şiir okumak çocuk oyuncağıydı. ‘Cumhuriyet’ti şiirin adı. Neden Cumhuriyet bayramında değil de çocuk bayramında bunu okuttuklarını bilmiyorum. Ezberim kuvvetliydi o nedenle pek zorlanmadım. Alkışlar arasında kürsüye yaklaştığım an da gelmişti bir an önce. Büyük bir gururla kürsüde durdum ve ayakuçlarıma bastım biraz, büyük görünmek istiyordum. Ve haykırdım kalabalığa: Cumhuriyet… Semada yankılanmıştı bu ses. Sanki ihtilal yapıyordum, rejimi en baştan kendim yaratıyordum.

5 saniyeye yakın bekledim şiir uçmuştu aklımdan. Ve bir kez daha haykırdım: Cumhuriyet…

Bir mısrası aklıma gelse tekletmeden okuyacağım şiir, gençlerin dillerindeki Cumhuriyet gibi slogan olmuş uçup gitmişti. Hadi geç yerine diye sinirli bir ikazla üst sınıfın öğretmeni tarafından kürsüden indirildim. Acımasız kalabalık, törendeki sırama geçtiğimde dahi gülmeye devam etti. O an koskoca Saadettin Şeker’i yerle bir etmeyi başardıkları için tebrik ettim içimden, beni yenebileceklerini bilmiyordum. Ve ümidimi kaybetmekle de kalmadım; pısırık, kimseyle konuşmayan, evden zorunlu olmadıkça çıkmayan bir çocuğa dönüştüm. Üzerimdeki ölü toprağını atmam için yıllar geçmesini bekleyecektim.

Ve şimdi o ölü toprağını tekrar hissediyorum üzerimde. Yeniden Cumhuriyet şiiri unutuldu. Bu kez toprağı üstümden atacak kadar ne zamanım ne de enerjim var. Benim evim bu ülke içinde bağımsızlığını kazanmış tek kara parçasıdır. Yasama, yürütme ve yargı avuçlarımın içindedir. Nüfus 1, hissedilense 1000’dir. Hâkim de benim sanık da hatta tanık da. Emirlerim pencerelerden çarpıp duvarda, oradan da üstü dağınık ve tozlu masamda yankılanır. Ve ben kendi yarattığım krallıkta, mahkeme kürsüsünden yüzüme haykırıyorum, sona geldik.”

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin