Rulfo’dan ufak çaplı bir destan: Pedro Paramo

Rulfo’dan ufak çaplı bir destan: Pedro Paramo

I

Gabriel Garcia Marquez, Juan Rulfo’nun kitabıyla tanışma hikâyesini şöyle anlatır: bir akşam arkadaşım yanıma, ziyarete gelmişti. Eve girdiğinde önüme bir kitabı atarak şöyle dedi: ‘Sen de yazı yazdığını sanıyorsun! Al bakalım şunu, oku’

Marquez, arkadaşı gittikten sonra kitabı okumaya başlar. Daha ilk sayfalarında, tabiri caizse vurulur kalır. Kitabı okuduktan sonra, tekrar başa dönüp bir daha okumaya başlar. Kitabı elinden bıraktığında ise sabahın ilk ışıkları evi aydınlatmaya başlamıştır bile. Gabo’nun bütün bir gece, şaşkınlık ve iştahla okuduğu bu kitap, Juan Rulfo’nun Pedro Paramo romanından başkası değildir. Pedro Paramo ve Marquez arasındaki, bu ilişkiye bir örnek daha verecek olursak: Rivayetlere göre Marquez, bu romanı ezberleyecek kadar okumuştur.

II

‘Comala’ya geldim, çünkü bana babamın burada yaşadığı söylendi, Pedro Paramo adında biriymiş. Bunu bana söyleyen annemdi. Ben de o öldükten sonra babamı görmeye geleceğime söz verdim.’(syf-7)1

Kitap Juan Preciado’nun bu sözleriyle başlar. Annesine verdiği söz onu Comala’ya doğru bir yolculuğa çıkmasına sebep olur. Yolculuk boyunca annesinin nasihatlerini kulaklarında tekrar anımsar, isteklerini unutmamak için tekrar eder. Annesinin onu uyardığı en önemli noktalardan birisi de Comala Köyü’dür. Çünkü gerçeklikten uzak, fantastik bir köydür Comala. Her şeyin gerçeküstü olduğu ama yaşanan hiçbir şeyin yadırganmayarak normal karşılandığı bir köydür. Nitekim Juan Preciado, yol boyunca annesinin söylediklerini tekrar etmesiyle Comala hakkında biz de fikir sahibi oluruz:

‘Los Colimotes geçidini geçerken, olgunlaşmış mısırlar yüzünden sarıya çalan yemyeşil bir düzlüğün çok hoş bir görüntüsü vardır. Oradan bakınca, toprağın üzerinde beyaz bir leke gibi duran, geceleriyse ışıl ışıl parıldayan Comala görülür’ (syf-8)2

‘Orada beni daha iyi duyacaksın. Orada sana daha yakın olacağım. Anılarımın sesini ölümün sesinden daha yakın bulacaksın; eğer zamanın herhangi birinde, ölümün bir sesi olmuşsa.’(syf-13)3

‘…Derken birden gökte şimşek çakabilir. Yağmur yağmaya başlayabilir. İlkbahar gelebilir. Orada ‘birdenbire olan’ her şeye alışacaksın, oğlum’(syf-51)4

‘…Şafak vakti, sabah, öğlen ve akşam orada hep aynıdır, ama her birinin havası farklıdır. Orası, havanın her şeyin rengini değiştirdiği yerdir; yaşamın sanki bir fısıltıymış gibi esip geçtiği yerdir; sanki yaşamın saf bir fısıltıymış gibi…’(syf-63)5

Evet, Comala Köyünün böyle büyülü tasvirlerinin somut halineyse Juan’ın ölülerle konuştuğu zaman; evine konuk olacağı Dona Eduviges’e annesinin önceki gün Juan’ın geleceğini haber vermesiyle –oysa annesi yedi gün önce ölmüştür- şahit oluruz.

Yolda karşılaştığı katırcı ile konuşmaya başlayan Juan, Pedro Paramo’yu sorar. Katırcı burada, ileride karşılaşacağımız zalim toprak ağası Pedro Paramo ile ilgili ufak bir ipucu fısıldar:

‘Canlı bir öfke.’(syf-10)6
Kitabın henüz başlarındaysa bir bölüm Yüzyıllık Yalnızlık’ı okuyanlara tanıdık gelecektir.
‘Tanrı’nın izniyle, herkes bir gün ölmeye mahkûmdur, ama insan istediği zamanda ölür, onun belirlediği zamanda değil’(syf-15)7
Gabriel Garcia Marquez, Yüzyıllık Yalnızlık’ da bu cümleye karşılık Rulfo’ya tabiri caizse selam çakar ve bu söze nazire yapar:
‘Albay gülümseyerek karşılık verdi. ‘Ona de ki,’ dedi, ‘insan ölme zamanı geldiğinde değil, ölebildiği zaman ölür.’’8

III

Kitap, Juan Preciado’nun Comala’daki günler süren yaşantısı, karşılaştığı büyülü denebilecek olaylar ve dinledikleriyle ilerler. Köyde bazen kimsenin yaşamadığına salık verse de bir anda karşılaşacağı kişiler ve gaipten duyduğu annesinin öğütleri onun babasını bulma arzusunu hep taze tutar. Bu nokta da Pedro Paramo ile ilgili anlatılanlar, Pedro Paramo’nun yaptığı kötülükler ve birçok şeyi Juan Preciado’nun köylülerden dinledikleri çerçevesinde öğreniriz. Nitekim Rulfo’nun kitap boyunca uyguladığı geri dönüş, bilinç akışı tekniği bu noktada kilit roldedir. Juan Preciado sık sık bu geri dönüşlerle annesinin söylediklerini ve köylülerden dinlediği Pedro Paramo karakterini zihninde sürekli taze tutar.

Duyulanlar ve bizzat yaşayanlar bakımından bakacak olursak, Pedro Paramo’nun zalimliğinden öte onlarca kadından çocuğunun olması, sapıklığını da tesciller niteliktedir. Bu noktada Juan Preciado gözünde oluşan baba Pedro Paramo karakteri yolun başında ümit dolu olsa da zamanla kötülükten öteye gidemez. Bu bakımdan kitap, büyük bir bölümünün baba oğul çatışması üzerinden okumaya da müsaittir.

Bir başka açıdan kitap, fotografik imgelem üzerinden okunduğunda, yazıldığı dönem itibariyle Latin Amerika edebiyatını şekillendirerek yeni bir yol çizdiğini söylemiş olsak abartmış olmayız sanırım. Nitekim Pedro Paramo’nun kimi edebiyat eleştirmenlerince Don Quijote’den sonra İspanyolca’daki en büyük başyapıt olarak gösterilmesi de bunu kanıtlar nitelikte. Juan Rulfo’nun fotoğrafçı kimliği bu fotografik betimlemelerde başat faktör olarak karşımızda durur. Karakter betimlemeleri ve doğa betimlemeleri bu bakımdan altını çizmeye müsait ayrıntılar olarak gözümüze çarpar kitap boyunca:

‘…ama o gün kapı açıktı ve külden yapılmış hüzünlü bir gökyüzünün gri rengi görünüyordu.’(syf-72)9
‘…Kadının sanki topraktan yapılmış, toprak bir kabukla kaplanmış vücudu, bir çamur gölüne dönüşürcesine eriyip gidiyordu. Ondan dökülen terlerin içinde yüzdüğümü hissediyordum ve havasızlıktan boğulur gibi olunca yataktan kalktım…’(syf-62)10
‘Buraya gelirken kullandığım yukarıdaki patikayı, tepelerin siyahlığında açılmış bir yara gibi hissettim.’(syf-51)11

IV

Juan Rulfo’nun 1955 yılında yayımlanan bu ilk ve tek romanı. İlk yıllarda eleştirmenlerce ve okurlarca pek de dikkate alınmadığı gözlenir. Bunun en büyük nedeni anlatımdaki farklılıklar olma ihtimali daha baskın duruyor. Nitekim Rulfo, farklı bir teknik uygulamıştı. Yazıyı fantastik ögelerle harmanlamış, iç monolog ve bilinç akışı tekniğini de fazlasıyla kullanmıştı; doğa betimlemelerine sık sık yer vermiş,  fakat bu betimlemeleri yine fantastik bir boyutta yazıp, büyülü gerçekçilik akımının temeline dolu dolu bir kürek harç yollamıştı. Bir başka açıdan Pedro Paramo’nun yayımlandığı döneme bakacak olursak birçok Latin Amerikalı yazar, büyülü gerçekçilik akımına giriş niteliğinde eserler üretmeye başlamıştı. Bu noktada Rulfo’nun çağdaşlarına göre az sayıda, hatta o süre zarfında tek kitabıyla okunması, edebiyata zorlu bir giriş denemesiydi. Fakat bütün bunlara karşın Rulfo, 1967 yılında Yüzyıllık Yalnızlık’ın yayımlanması, ardından bu kitapla birlikte oluşmaya başlayan etki ve giderek artan Latin Amerika’daki Boom akımı ile beraber 1970 yılına gelindiğinde Ulusal Edebiyat ödülünü kazanır ve daha fazla konuşulmaya, okunmaya başlanır. Her ne olursa olsun Rulfo, gerek Latin Amerika gerek Dünya edebiyatına az ama bir o kadar da öz katkı yapmıştır. Bir roman –Pedro Paramo- bir de öykü kitabı –Ova Alev Alev12-. Hepsi bu. Hemen hemen 300 sayfalık bir yaşam…

Kaynak:

1-2-3-4-5-6-7-9-10-11 Pedro Paramo-Juan Rulfo, Doğan Kitap-3.Bas. Eylül 2016
8 Syf-272. Yüzyıllık Yalnızlık-Gabriel Garcia Marquez, Can Yay.-63.Bas. Şubat 2015
12 Ova Alev Alev-Juan Rulfo, Doğan Kitap

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin