Sarı Sıcak!

Yaşar Ercan

Sarı Sıcak

“İnsan, evrende gövdesi kadar değil, yüreği kadar yer kaplar.”

 Yaşar Kemal

Empresyonizm… Türkçesi ile izlenimcilik; Fransız ressam Claude Monet’nin deniz üzerine yansıyan güneş ışınları ile ilgili yaptığı tabloyla başlatmış olduğu bir sanat akımıdır. Akımın teması doğanın görsel verilerini içsel özümleme ve analiz sürecinden geçiren ressamın, kendisinde uyanan duyguyu tuvale aktarmasıdır. İzlenimcilikte doğallık, gerçeklik ve kurmaca iç içe geçtiğinden yapılan resimler insanlara doğanın dramatize edilmiş disiplinlerini doğrudan aktarmış olur.

Sarı Sıcak’ı okuduğumda Yaşar Kemal’i izlenimci ressamlarla bağdaştırdım. Çünkü kullandığı dil, olaya bakış açısı, seçtiği karakterler ve zaman-mekân döngüsü yaşanmış bir durumun yazıya dökülmesi kadar gerçekti.  

“Korkunç bir duyarlık ve acımasız bir şiir…” olarak tanımlamış İngiliz okurlar Yaşar Kemal’in öykülerinde kullandığı dili. Sarı Sıcak; kitap ile aynı ismi taşıyan, çarpıcı gerçekliği yalın üslup ile harmanlayıp Anadolu insanının hayatta kalmak için sıcak toprağın koynunda devinimlerini anlattığı, bizden bir öykü. Toplumsal sınıfların ağa ve ırgat arasında sıkışıp kaldığı, pastoral denklemlerin realist perspektifte eridiği, düşündürücü ve aynı zamanda da öyküde kendimizi bulabileceğimiz, karakterlerle kendimizi özdeşleştirebileceğimiz ve hatta empati ile o ızdırabı çekebileceğimiz bir anlatım… Anlatımın en ilgi çeken noktası bana göre seçtiği kelimelere kulakların aşina olmasından ziyade, günlük yaşamda kullanmayı unuttuğumuz duru kelimeler olmasıdır ki bu durum öykülerinde aile büyüklerimizden duyduğumuz bazı kelimeleri hatırlamamızı sağlar.

Yaşar Kemal’in hemen hemen bütün öykülerinde bir sonucun anlatımı vardır. Bu öyküsünde de açlık ve sefaletin insan hayatına direkt etkisini, temel ihtiyaçları karşılamak üzere çalışmak zorunda kalan çocuk işçilerin yaşadığı zorlukların çıplak gözlemlerini hissedebiliyoruz. Öykü, henüz küçük bir çocuk olan Osman’ın ırgatlık yapan anne-babasına yardım etmek için; sıcağın, açlığın, zayıflığın ve yorgunluğun çevresinde kendi içinde yaşadığı savaşın sonucu yazıya dökülen bir olay örgüsünü anlatıyor.

Yaşar Kemal, Osman’ın sabah erkenden uyanıp çalışmaya gidebilmek için annesine “Uyanmazsam iğne sok etime. Saçlarımı çek. Döv beni.” diyerek saf yardım etme duygusunun dramatik bir sevinç ile “Bak uyanmazsam ağzıma biber koy ha!” cümlesindeki Kohlberg’in Ahlaki Gelişim Evreleri kuramında “itaat-ceza” basamağında karşılık bulan davranışının yansımasını ustaca gözler önüne seriyor. Öyküde; İyi çocuk olma, büyüklerden “aferin” alma eğilimi Osman’ın cılız bünyesine inat güneşin altında at sürerek kendini ispat etme, toplumsal rollerde yer sahibi olma ve değer görme isteği cepheden bakışla dile getiriliyor. Osman’ın annesinin ve arkadaşı Zeynep’in Osman’ı sıcaktan korumaya çalışmaları, zaman ekseninde kadın ve diğerleri olarak değişime uğrayacak bu sahiplenme, koruma-kollama refleksi anaçlık duygularını ön plana çıkarıyor. Köy-kent kıyasına girilmeyen öykü, iş günü sonunda Osman’ın Mustafa Ağa’dan aldığı paranın sevincini annesine koşup paylaşmasıyla bitiyor.

Edebiyatımızda sade ve gerçekçi bir anlatım dili üstlenen Yaşar Kemal’in yazdığı Sarı Sıcak’ta; sosyal hayatımızı da etkileyen olayların kültürel yapımızda nasıl yankı bulduğu, etik ve estetik kaygıları bir kenara atarak kendi yorum yeteneği ile objektif bakış penceresinden Anadolu insanının bir zamanlar daha yaygın olarak yaşadığı, gerçek hayatın acımasız yüzü kadar ekonomik zorlukların insanı mecbur bıraktığı zorlu çalışma şartları da dile getirilmiş ve kısa ama yoğun içeriğin güçlü ifade tarzı ile sosyal eşitsizliğin yansımaları aktarılmıştır.

Geçtiğimiz yıllarda aramızdan ayrılan Türk roman ve öykücülüğünde Anadolu insanının meşalesi Yaşar Kemal’e minnetle.

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin