Savaş Ölümü

İnsan doğduğu yeri terk edebilir ama öldüğü yeri terk edemez. Oranın suyunu, toprağını sevmese de mezarını alıp götüremez. Ama Fareler Uyurlar Geceleyin kitabındaki Radi hikâyesinde Borchert, gencecik bir askeri anlatır. Radi Rusya’da, daha ilk kış şehit düşmüştür. Öldüğünde her şey taş kestiği, donmadık hiçbir yer kalmadığı için onu doğru dürüst gömemezler. Ölüp kaldığı yerde rahat değildir Radi, çıkıp arkadaşının yanına gider. Belki düştür bu, belki de değildir. Toprağı koklar, kokusu yabancıdır. İskeletine bakar, ondan kalanlar yabancıdır. Öldüğünü kendisi bile kabullenemez. Savaş onunla başlamamıştır ki, onunla sona ersin.

İnsan gençken, sonu belli olmayan bir savaşta ölmüşse ölümü kahramanlık değil, trajiktir. Savaş zamansız, vatansız, toplu ölümlerin baş nedenidir. 

Savaş romanlarına baktığımızda II. Dünya Savaşı hakkında daha fazla kitap yazılmış olsa da I. Dünya Savaşı’nı cepheden, tüm gerçekliği ile anlatan romanların başında, yazarı Remarque ile özdeşleşmiş Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok gelir. Roman Türkçeye ilk kez 1930 yılında Ahmet Necat tarafından çevrilir ve Muallim Ahmet Halit Kitabevince yayımlanır. 1946 yılında ise Behçet Necatigil çevirisi Varlık Yayınları’ndan çıkar. Necatigil çevirisi, geçtiğimiz Mayıs ayında Everest Yayınları arasından tekrar basıldı. Romanın Burhan Arpad çevirisi yine Everest Yayınları’ndan 2012 yılında yayımlanmıştı. Bu gibi üzerinde çok durulmuş, bir dönemin simge anlatıcısı olmuş metinlerin birden fazla çevirisini bulmak okura seçme ve karşılaştırma olanağı veriyor. Bu kitabı ilkin lise sıralarında Engin Yayıncılık tarafından basılan Nihal Yeğinobalı çevirisinden okumuştum. Romanın, savaşın dehşetini ortaya koyan serinkanlı anlatımı beni çarpmıştı. Bazı sahneleri uzun süre unutamadığımı hatırlıyorum. Şimdi künyesine baktığımda birinci baskısının 1994 yılında yapıldığını görüyorum. Demek ki okuduğum yıl 1996 ya da 1997 olmalı. İngilizce metninden yapılmış bu çeviriyi okuma sıramda Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok adıyla Almancasından yapılan Burhan Arpad çevirisi izledi. Yeni çeviriler aynı zamanda yeniden okumalara da vesile oluyor. Ayşe Sarısayın’ın önsözüyle sunulan çeviriyi biraz da Necatigil çevirisi okumanın heyecanı, lezzeti ve tadıyla okudum. Remarque’ın savaşı anlatırkenki yalın, gerçekçi ancak naif dilinden olsa gerek her okuyuş aynı kekre tadı bıraktı bende. Ancak Necatigil’in dil işçiliği, her cümleyi kuruşundaki özen ve sözcük seçimi bu çeviriyi yine ayrı bir yerde konumlandırıyor.

Savaş ÖlümüRomana ve yazarına gelirsek; anlatıcı Paul Baumer’in adı Remarque’ın ilk adıdır. Erich Paul Remark, Aşağı Saksonya eyaletinin üçüncü büyük şehri olan Osnabrück’te Fransız kökenli bir ailenin çocuğu olarak doğmuştur. Paul olan ikinci adını, savaştan sonra annesinin anısına Maria olarak değiştirmiştir. Ailenin tarihinde de göç vardır. Ailesi 17. yüzyılda Katoliklere yapılan baskılar yüzünden Fransa’dan Almanya’ya göç etmiştir. Ailenin asıl soyadı olan Remarque 19. yüzyılda aile büyükleri tarafından ‘Germenleştirilerek’ Remark olarak değiştirilmiştir ancak yazar daha sonra bu adı Germen çağrışımından arındırmayı tercih eder. Remarque eğitime önem veren bir ailede büyür. Müziğe karşı yeteneği ve ilgisi olan, iyi derecede piyano çalan, çalışkan bir öğrencidir. 1912-16 yılları arasında Osnabürk Katolik Öğretmen Okulu’nda eğitim görür. Öğretmen Okulunda okuduğu sırada sınıfça askere alınırlar. Remarque 1917 yılında batı cephesine gönderilir. Bu cephe Alman ordusunun 500 ila 600 bin arasında kayıp verdiği, I. Dünya Savaşı’nın en çetin çarpışmalarından birisine sahne olmuş cephedir. Remarque da Belçika’nın Dixmunde kentinde İngiliz güçleri ile girdiği bir çarpışmada sol diz kapağından, sağ el bileğinden ve boynundan yaralanır. Savaşın geri kalanını Almanya’nın kuzeybatısında Duisburg kentinde bir askeri hastanede geçirir. Aynı yıl annesini de kanserden kaybeder. Savaş üzerine izlenimlerini yazmaya nekahat döneminde başlar.

Savaş Ölümü
Remarque, 1918

Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, Remarque’ın ilk romanıdır. Taslaklarını yazdığı sırada savaş sona ermiş ve Remarque terhis olmuştur. Hükümetin savaştan dönenler için açtığı bir öğretmenlik kursuna katılır ve Lohne’de öğretmenlik yapmaya başlar. Ancak Remarque’a öğretmenlik de çok görülür. Atandığı her yerden “siyasi görüşleri” nedeniyle kısa sürede uzaklaştırılır. Siyasi hiçbir faaliyette bulunmamasına rağmen ihbarlarla görevini yapması zorlaştırılır ve 1920’de istifa eder. Öğretmenlikten sonra kumaş satıcılığı, mezar taşı satıcılığı, muhasebecilik, kütüphanecilik, yerel gazetede tiyatro eleştirmenliği, piyano öğretmenliği gibi işlerde çalışır. 1922’de Hannover’daki bir lastik fabrikasının “Echo Continental” adlı dergisinin reklam ve yayın işlerini üstlenir. Burada çalışırken araba yarışlarına karşı ileride de sürdüreceği bir ilgi ve merak geliştirir. 1961 yılında yayımlanan Tanrının Gözdesi Yok romanının kahramanı da genç bir otomobil yarışçısıdır. Remarque Echo Continental’dan sonra Sportbild gazetesinde spor muhabirliği yapmaya başlar.

Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok yayınevlerince reddedildikten sonra tefrika olarak yayımlanır. Reddedilme gerekçesi “kimsenin I. Dünya Savaşı ile ilgili bir kitap okumak istemeyeceği”dir. Çünkü savaş bitmiş, ölüler gömülmüştür. Savaştan sonra bir daha asla eski yaşamlarına dönemeyen insanları kimsenin umursamayacağı düşünülür.  İspanya İç Savaşı ve II. Dünya Savaşı sonrasında da benzer dramlar yaşanır.  Irwin Shaw’ın Ölüleri Gömün oyunu da hepsi henüz yirmili yaşlarının başlarında olan, önlerinde yaşanacak uzun yılları bulunan, savaşta ölmek istemeyen ve bu yüzden de gömülmeyi reddeden askerleri anlatır. O oyunda geçen “Savaşlar, ölüler toprağa gömülüp unutulduktan sonra kazanılır.” sözleri kulağıma kazınmıştır.

Savaş Ölümü
Romanın ilk baskısının kapağı

Ancak Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, kitap olarak basıldığı 1929’da 1milyon adetin üzerinde satar. Savaştan sonra unutulmuş, yaraları madalyalar, savaş haçları ile sarılmak istenmiş insanların sesi, haykırışı olmuştur. Çünkü savaşanlar savaşı unutmamıştır. Remarque bunu çıplak bir gerçeklikle, insani duygularını kenara bırakmadan yapar. Onun yaşadıkları sadece batı cephesinde değil, bütün cephelerde yaşanmıştır. Sesi sadece Alman askerlerinin değil onun gibi vatanını korumak için savaş ateşinin ortasına sürülmüş bütün askerlerin sesidir. Karşısına çıkan, öldürmek zorunda kaldığı Fransız çocukları, İngiliz çocukları onunla aynı yaştadır. Bu kardeşliği bilmek ölümün kendisinden de yakıcıdır.

Remarque bu romanı 1927 yılında, birkaç aylık bir süre içerisinde tamamlar. Romanın başlangıcında anlatıcı Paul Baumer’in birliği ağır kayıplar verdikleri bir çarpışmadan çıkmıştır. Genç askerlerin orduya nasıl katıldıklarını öğreniriz. Paul ve sınıf arkadaşları okul müdürü Kantorek’in savaşla ilgili nutukları sonucu orduya gönüllü yazılmışlardır. Kısa boylu, akıllı Albert Kropp, okul kitaplarını hâlâ yanında taşıyan Müller, top sakallı Leer ve anlatıcı Paul Baumer sınıf arkadaşıdır. Hayatı, aşkı, sevgiyi, hatta kavgayı tam olarak bilmemektedirler. Tek bildikleri şey olan arkadaşlığı sonuna kadar sürdürürler. Remarque kitapta bu eşsiz dayanışmayı şöyle anlatır: “Kırılmadık, alıştık. Başka bazı şeylere katlanmamızı güçleştiren yirmi yaşımız, bu işte bize yardım etti. Ama en önemlisi, içimizde sağlam, pratik bir dayanışma duygusunun belirmesi oldu. Bu duygu, cephede harbin yarattığı şeylerin en iyisini meydana getirdi: Arkadaşlık!” Batı cephesi; Alman hattı giderek zayıflayan, askerlerine kumanya temin etmekte zorlanan, mühimmatı içler acısı bir cephedir. Paul ve arkadaşlarından sonra gelenler onlar kadar şanslı değildirler. Basit bir eğitimden bile geçmeden savaşa sürülürler. Savaş hakkında en ufak fikirleri bile olmayan bu acemi askerler en kolayca vurulan, gördükleri dehşete dayanamayıp en çabuk çıldıranlar olur. Yıllarca süren savaş, diğerlerini de birer birer öldürür, kalanların umudunu söndürür, yaşama isteğini, gücünü tüketir. Geriye romandan şu cümleler kalır: “On sekiz yaşında idik; dünyayı, hayatı sevmeye başlamıştık, sevdiğimiz bu şeylere kurşun sıkmak zorunda kaldık. Patlayan ilk mermiler kalbimize saplandı. Çalışma, çaba, ilerleme kapıları kapandı bize. Biz bunlara artık inanmıyoruz, harbe inanıyoruz.”

Romandaki çıplak gerçeklik; Behçet Necatigil’in dolambaçsız, sade, şiirsel diliyle daha çok vurgulanmıştır. Şiirselliği özellikle kısa cümlelerde ve betimlemelerde ortaya çıkar. “Düşeceği yer ne malûmdur bence, ne de sözüm geçer mermiye” cümlesinde olduğu gibi. Bu cümlenin diğer çevirilerine bir göz atarsak Burhan Arpad çevirisinde “Merminin nereye düşeceğini ne bilirim ne de yönünü değiştirebilirim.”, Nihal Yeğinobalı çevirisinde “Merminin nereye düşeceğini ne bilebiliriz, ne de ayarlayabiliriz.” biçiminde olduğunu görürüz.

Romanın en trajik bölümlerinden biri Paul’ün aynı çukura yuvarlandığı bir “düşman” askerini vurmak zorunda kaldığı andan sonra başlar. Paul “Affet beni arkadaş, sen benim nasıl düşmanım olabilirsin? Biz bu silahları, bu üniformaları çıkarıp atsak sen benim kardeşim olabilirdin.”der. Dayanamaz, öldürdüğü askerin kimlik bilgilerine bakar, (yayımcı, Arpad çevirisinde matbaacı, Yeğinobalı çevirisinde dizgici) Gérard Duval’ı öldürmüştür. Remarque “Biz vatanımızı savunmak için buradayız. Ama Fransızlar da kendi vatanlarını savunmak için buradalar. Peki kim haklı?” diye sorar.

İnleyen, haykıran, acı çeken atlar, boşalan kanı durdurmak için kolundaki atardamarı dişleriyle sıkan ya da bağırsaklarını toplayıp içeri sokmaya çalışan askerler… Remarque’ın metninde insanıyla, hayvanıyla, doğasıyla savaştan etkilenen bütün canlıların sesi vardır.

Remarque’a ise hayatı boyunca ödetilen bedel savaştan ya da öğretmenlik mesleğinden ayrılmak durumunda kalmasından sonra da sürer. 1930’larda kitapları Almanya’da yasaklanır. Remarque’ın göreceği ikinci büyük savaş kapıdadır. 1933 yılında, aralarında Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok ve Dönüş Yolu’nun da bulunduğu yüzlerce kitap Propoganda Bakanı Joseph Goebbels tarafından Berlin’de, Bebel meydanında yakılır. Savaş karşıtlığından dolayı kitap yakmak ya da yasaklamak dünyada yeni bir şey değildir. Aristofanes’in Lysistrata’sı,  Boris Pasternak’ın Doktor Jivago’su, George Orwell’in Hayvanlar Çiftliği baskıcı dönemlerde yasaklanmış ya da yayımlanmaları engellenmiştir.

Remarque ve romanı üzerindeki baskılar da devam eder. Romanından uyarlanan Batı Cephesi 1918 filminin ön gösterimi sabote edilir, Remarque Alman askerlerine hakaret ve Nazi karşıtlığı ile suçlanır. 1933 yılında Almanya’yı terk etmek durumunda kalır ve önce İsviçre’ye, ardından Amerika’ya göç eder. Ancak Nazi Almanyası, hakkındaki olumsuz propagandayı sürdürür. Remarque vatandaşlıktan çıkarılır. Ailesi açıkça hedef alınır. İkinci Dünya Savaşı sırasında kız kardeşi  Elfriede Scholz Gestapo tarafından tutuklanır. Ağır işkenceler görür ve “toplum ahlakını bozmak”, “savaş aleyhine konuşmak” gibi suçlamalar sonucu idam edilir. Tutukluluk ve infaz masrafları da diğer kız kardeşi Erna’ya fatura edilir. Nazi Almanyasının Adalet Bakanı Roland Freisler kız kardeşinin Remarque’ın yerine idam edildiğini söylemiştir.

Savaşın ve sonrasının bütün dehşetini gören Remarque Dönüş Yolu, İnsanları Seveceksin, Hayat Kıvılcımı gibi romanlarında savaşla ilgili hikâyeler anlatmayı sürdürür. Bunların içinde en etkileyicilerinden biri kuşkusuz Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok’tur. Yaşar Kemal de Gallimard Yayınları’nın kuruluşunun 100. yılı dolayısıyla yapılan bir ankette 20. yüzyılı en iyi anlatan roman olarak bu romanı seçmiştir. Bu anket için bir roman seçerken üç eser arasında gidip geldiğini anlatır. Bu eserler; Joseph Heller’in Madde 22, Mihail Şolohov’un Ve Durgun Akardı Don ile Remarque’ın romanıdır. Yaşar Kemal; “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, bu kitabı gençliğimde okumuştum. Bu kitap 20.yüzyıl dünyasının el kitabı sayılabilir. Böylesi kitaplar büyük ustalıkla yazılır, dahası can pahasına yazılır.” diyerek bu kitabı Hitler’in meydanda yaktırdığını vurgular.

Savaşlar Homeros’tan beri romanların konusu olmuştur. İlyada, Aeneas, Beowulf destanı gibi anlatılar sonraki dönemlerde yazılan savaş romanlarını etkilemişlerdir. 19. yüzyıldan itibaren ise Amerika İç Savaşı, I. Dünya Savaşı, İspanya İç Savaşı, II. Dünya Savaşı gibi büyük savaşlar hem edebiyatın, hem de insanlık tarihinin en önemli teması olmayı sürdürmüştür.

Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, ilk yayımlanışından bu yana neredeyse bir yüzyıl geçmiş olmasına rağmen eskimemiş, savaşın dehşetinden bir şey eksilmemiştir. Anlatıyı büyük kılan da budur. Bu romanı dilimize titizlikle aktaran, son yıllarda baskısı tükenmiş Necatigil çevirisinin bir kez daha raflarda yerini alması bu açıdan önemlidir.

Baskıyla ilgili son bir noktaya değinilirse, Mayıs 2017 baskısının VIII. bölümünden sonra ufak bir bölümlendirme hatasının olduğunu görüyoruz. VIII. bölümden XI. bölüme geçiliyor baskıda. Bu bölümü diğer baskılarla karşılaştırınca IX. bölümün 158. sayfadaki, X. bölümün ise 180. sayfadaki ara ayrımlarda yer aldığını ama bölüm başlıklandırılmasının yapılmadığını görmek mümkün.


Kaynakça:
Erich Maria Remarque, Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, Çeviren: Nihal Yeğinobalı, Engin Yayıncılık, 2006.
Erich Maria Remarque, Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, Çeviren: Burhan Arpad, Everest Yayınları, Mayıs 2012.
Erich Maria Remarque, Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, Çeviren: Behçet Necatigil, Everest Yayınları, Mayıs 2017.
http://www.ntv.com.tr/turkiye/yasar-kemal-20-yuzyilin-romanini-secti,iujSjHzFnEWFnK7TRyAVpg

Görseller için kaynakça:
Udquickly internet sitesi ve Pinterest’ten alınmıştır.

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin