Masalları sever misiniz?
Dinleyin o zaman.
“Babasının anlattığına göre gökyüzü, yansımasını denizde seyredebilmek için kendini her sabah maviye boyarmış. Günlerden bir gün, uzunca bir duvarın denizi ortadan ikiye ayırdığını fark edince duvarı nasıl yıkabileceğini düşünmeye başlamış. Çıkar bir yol bulamayacağını anladığında çareyi, inatçı bir alaca kuşla iddiaya tutuşmakta bulmuş. Zayıf ve güçsüz görünen alaca kuş, bu görüntüsünün aksine duvarı ortadan kaldırarak denizleri birbirine kavuşturabileceğini iddia etmiş. Derhal kanatlanarak olabildiğince yükseklere uçmaya başlamış. Yükseldikçe yükselmiş. O kadar yükseklere çıkmış ki, aşağı baktığında duvarın ipince bir çizgiye dönüştüğünü görmüş. Yorulmaya başlasa da kanatlarını daha güçlü çırparak bulutların ardına erişmiş. Aşağı tekrar baktığında duvarın kaybolduğunu ve iki denizin birleştiğini görerek gökyüzüne gururla bakmış ve şöyle demiş: ‘Buradaki işim bitti. Yıkılacak yeni duvarlar bulabilmek için artık uzaklara uçmalıyım.’” (sf:11)
‘Göğü Yere İndirelim’ romanının başkarakteri Deniz’in aklından hiç çıkmayan ve rehberi olan bir masal bu. Yaşamını etkileyeceğini bilmeden babası tarafından anlatılan bu masalı çok sever.
12 yaşında yaramaz bir çocuktur Deniz. Yaramazlıklarıyla çevresini bir hayli bezdirir. Annesi zeki olmasını daha ön planda tutarak yaptığı yaramazlıkları umursamaz. En azından bir süre için… Ancak Deniz, her seferinde yaramazlık dozunu biraz daha artırır. Nitekim okulun kuruluş yıl dönümünde, misafirlere ikram etmek için hazırlanan pastaya patlayıcılar yerleştirir. Pastanın patlaması ile etrafa birçok harf ve sayı saçılır. Aynı anda okulun duvarında bir pankart açılır: ‘Harfler ve Sayılar Özgür Kalmak İstiyor.’
Bu olay, bardağı taşıran son noktadır. Okul yönetimi Deniz’in okuldan atılmasını ister. Aile ise üzerlerine titredikleri evlatlarının okuldan atılmasının doğuracağı tehlikelerden dolayı hem üzgün hem endişelidir.
Çare arayışları özel danışmanlık merkezinde son bulur. Psikolog Bahar Hanım, Deniz ve ailesi ile ilgilenir. Bu görüşmeden çıkan karar ise sadece Deniz’i mutlu eder. Deniz öğrenci değişim programı ile yurt dışına gidecek, iki ay gibi bir süre bilmediği bir ailenin yanında kalacaktır. Bahar Hanım, bu değişim programının gücüne bir hayli inanmaktadır. Çünkü Deniz’in biraz yokluk görmesi gerektiğini düşünür.
Aile de endişelerine rağmen yapılması gerekenin bu olduğunun farkındadır. Artık sıra bu programa başvurmaya gelir. Ancak programa başvuran öğrencilerin gidecekleri ülkeyi seçme şansı yoktur. Tabii ki bilinçli bir planlamadır bu. Böylelikle belirli ülkelerin seçilmesinin önüne geçilmektedir. Şüphesiz bu kura yöntemi ile eğitim programı daha heyecanlı olmaktadır. Belki de asla gitmeyi düşünmeyeceği bir ülkede öğrenci kendini gizemli bir dünyanın içinde bulabilir!
Deniz, Afrika’da kabile yaşamı süren bir çocukla eşleşir ve yolculuk günü gelip çatar;
“Baba,” dedi Deniz bir anda, “Birazdan uçacağım. O masaldaki alaca kuş ben miydim?” İlker, duydukları karşısında şaşkınlığını gizleyememiş, verecek bir cevap bulamamıştı. Deniz, “Duvarları yok etmeye gidiyorum, değil mi?” diye sordu. Babasının anlattığı masalı hala unutmamıştı. (sf:22)
Deniz, şüphesiz birçok duvarı yıkacaktı. Ama bu duvarlar onun yaşamındaki duvarlardı. Kendisini tanıyabileceği, bir anlamda kendisiyle yüzleşebileceği yolculuk artık başlamıştı.
“Evlat, bütün günümüzü beton yığınlarıyla kaplı bu berbat yerde geçirmeyeceğiz değil mi?” (sf:29) cümlesiyle Basalito eserin ana kurgusuna dair kopya verir. Basalito, Deniz’in Afrika’da yanlarında kalacağı aile bireylerinden biridir.
Nitekim Deniz, Basalito’nun kabilesi Mbutilerin arasında sadece doğada yaşamayı değil, doğa karşısında güç mücadelesi göstererek iktidar olmaya çalışan insan tipiyle de mücadele eder. Bu süreç, onun eşsiz bir deneyim yaşamasına olanak sağlar. Deniz, 12 yaşında kendisiyle, hayatla, doğayla yüzleşmeyi başarır. Deniz, bir an bile kendini hissetmemiş ve bu farkındalıktan mahrum kalarak ölmüş nice insanın yanında şanslıdır. Kabile yaşamı gibi zor bir sürece ayak uydurmak onun kitaplardan, öğretmenlerinden, ailesinden öğrenemeyeceği öğretiler dizisini elde etmesini sağlar. Doğadaki yaşam ona sevgiyi, umudu, saflığı, birlikteliği öğretir. Daha da önemlisi doğadan koptukça kendinden kopup giden insanın ne olduğunu ne hale dönüştüğünü tecrübe eder.
“Gökyüzü ve Alaca Kuş”, “Yolculuk”, “Doğanın İnsanla Mücadelesi”, “Yaşamak Üzerine”, “Sevginin Gücü”, “Eve Yolculuk” bölümleriyle yazar Deniz nezdinde bireylerin yaşama, insanlığa, birlikteliğe dair sorgulamalar yapmasını sağlar. En önemlisi de farklılıkların insanları güzelleştirdiğinin farkına varır. Farklılıklar nedeniyle ayrışmamızın bir sonuç olmadığını aksine bu farklılıkların insana neler katabileceğinin tanıklığını yapar okur kitap boyunca.
Yazar sade ama yoğun bir anlatımla bizim köklerimizden uzaklaştığımıza da dikkat çeker.
“Aslına bakarsan ormandayken şehirde olduğundan daha güvendesin. Doğaya uyum sağladığında dünyadaki en zararlı canlı türünün insan olduğunu anlayacaksın.” (sf:44)
Basalito’nun Deniz’e kurduğu bu cümleler; insan doğadan, yani özünden uzaklaştıkça ‘ben’liğinden uzaklaştığını söylemek yanlış olmayacaktır. Benliğinden kopan bireyler, bencil, vurdumduymaz hatta istediklerini elde etmek için gerekirse vahşi olabilmektedir.
Türkler bilindiği üzere uzun yıllar doğa ile iç içe bir yaşam sürdürür. Kültürlerini de bu doğruda şekillendirir. Maddi ve manevi bütün kültür unsurları bu yaşamın sonucudur. Öyle ki doğa onların evi, hayvanlar ise çoğu kez dostu olur. Tabiatın kendilerine sunduğu imkanları kullanır ve ona saygılı bir yaşam sürdürürler. Bir anlamda ona bağlılıklarını sunarlar. Doğa da toplumumuzun saygısına karşılık bereketiyle insanlara yaşam alanları vaat etmiştir. Yerleşik yaşama geçmeleri ile de bağları kopar.
“Üzerinde oturduğumuz ağaç kütüklerini biz kesmedik. Onları satılmak üzerelerken şehirli insanların elinden kurtardık ve doğal yaşamlarına getirdik. Artık ne yazık ki birer ağaç değiller fakat doğada var olmaya devam edecekler.” (sf 68) Kabileden bir çocuğun sözleridir bunlar. Bu cümlelerden de insanların doğaya karşı sevgi ve saygısını görürüz(!)
Öyle ki insan tabiata karşı özlemini, evinde ağaçtan masa, sehpa gibi eşyalar kullanarak dindirmeye çalışmaktadır. Üstelik doğaya verdiği zararın farkında olmadan.
Nitekim Deniz de kabilede geçirdiği zaman boyunca doğaya yeteri kadar saygı gösterdiğinizde sunacağı mucizelere tanıklık eder.
“Bak evlat, burada herkes eşittir. Kimse farklı olmak istemez. Evlerimiz aynıdır, eşyalarımız aynıdır ki farklı olsalar da birlikte kullanırız. Kıyafetlerimiz aynıdır, yemeklerimizi paylaşır ve birlikte yeriz. Çocuklar hepimizin çocuklarıdır. Ve kabile hepimizin kabilesidir.” (sf: 58)
Zaman, Deniz’in ‘ben’liğine yaptığı yolculuğa tanıklık etme zamanıdır.
Kitap sınavım vardı çok yardımcı oldu çok teşekkür ederim:)