Alain Badiou
Beckett, Tükenmeyen Arzu
Beckett, l’increvable désir
‘’Edebiyatın gırtlağını keserek ve okurlarını, salt varoluşun yalın koşullarıyla, yapmacık bir neşeye ya da umutsuzluğa kapılmadan, soğukkanlılıkla yüz yüze gelmeye zorlayarak insanlığın önündeki imkânları açık tutmuştur.”
Alain Badiou’nun kaleminden çıkmış Beckett ile ilgili tüm yazıların derlemesi niteliğindeki çalışma Sel Yayıncılık tarafından okura sunuldu. Zeynep Turan’ın çevirisini yaptığı eser, Beckett sanatına dair söylenmiş, tüm yerleşik düşüncelere ve algılamalara entelektüel bir bakış açısıyla meydan okuyarak karşı çıkıyor.
Oturtulmuş ve belirli kalıplara sıkıştırılmış Beckett okumalarını reddeden Badiou, sanatçıya dair dillere pelesenk olmuş o çok tekrar edilen; ‘’saçmanın ve karamsarlığın, anti karakterlerin varoluşçu yazarı’’ imajını yıkmak için tali yolların peşine düşüyor.
Metinlerin temalarını ve satırlardaki saklanmış manaların müzikalitesini keşfe çıkarak Beckett yazınıyla ilgili ılımlı ancak cesur çıkarımlara varmaya çalışan Badiou, Beckett’in eserlerinin tam olarak felsefe olduğunu ileri sürüyor.
Salah Birsel
Hacivat Günlüğü
“Bizim kuşak: salonlarda, topluluklarda aşağılanan o; gazetelerde, dergilerde alay konusu edilen o; söylevlerde, edebiyat kitaplarında kale alınmayan o!
O! O! O!
Oktay Akbal adımızı da koymuş: Öksüz Kuşak!”
20 Ocak 1949 sadece üç paragraf. 22 Ocak 1949 sadece bir paragraf. 23 Ocak hiç paragraf..
Edebiyatımızın en olgun kalemlerinden Salah Birsel’in 1949-1956 ve 1972-1975 yılları arasında tuttuğu adeta bir edebiyat dergisi kıvamındaki notları Sel Yayıncılık’ın şubat ayı gözdeleri arasında yerini alıyor.
Usta denemecinin, türün sınırlarını ve nüfuzunu genişleten yetkin kalemini, aşina olduğumuz onlarca yazara, şaire kimi zaman sevgi dolu kimi zaman sivri dilli yaklaşımını, çoğu zaman çuvaldızı kendine de nasıl batırdığını, öznellik ve nesnellik arasındaki kalın çizgide gide-gele zevkle okuyacağınız notlar sıradan bir günce olmaktan çok ötede.
Çoğu zaman kısa ama yoğun paragraflardan oluşan notlar, adeta yaşanan en güncel olayları, devrin hallerini düşünce dünyasında neler olup bittiğini anbean kaydeden bir günlük gazete gibi. Eleştiri, deneme, günlük ve belki de edebiyat tarihine konulmuş büyük bir mihenk taşı. Titiz ve ustalıklı bir el işçiliğinin aşina olduğunuz ama burnunuzda farklı kokular bırakacak notları raflarda yerini aldı.
Juan Gabriel Vasquez
İTİBARLAR
Kolombiya’da son yirmi beş yılın en önemli romanlarından biri seçilen ‘’Los Informantes’’ ve İspanyolca en iyi roman dalında Qwerty Ödülü’nü, (Barselona) il Bogotá’daki Fundación Libros & Letras Ödülü’nü (Kitaplar ve Edebiyat Vakfı) kazanan “Contaguana’nın Gizli Tarihi” kitaplarının yazarı, Düşen Şeylerin Gürültüsü romanıyla tüm dünyadan beğeni toplayan, Güney Amerika edebiyatının öne çıkan yazarlarından Juan Gabriel Vasquez’in son romanı “İtibarlar” Everest etiketiyle şubat ayı başlarında okura sunuldu.
Süleyman Doğru çevirisiyle Türkçeye kazandırılan eser, çizgilerinin etkisiyle ülkesinde neredeyse bir efsaneye dönüşmüş, siyasi karikatürist Javier Mallarino’nun geçmişten gelen bir kadının ziyaretiyle bir anda tüm itibarının, yaşamının, kariyerinin nasıl zedelendiğini ve zarar gördüğünü işlemektedir.
Yazar, her an herkesin başına gelebilecek bir durumu, kamuya mal olmuş figürlerin mahrem hayatlarının ne gibi sonuçlar doğurabileceğini, geçmiş zaman çekimiyle sonlandırılan cümlelerle anlatılan bir olayın nasıl da şimdiki zamanı ve 40 yıllık göz alıcı bir kariyeri mahvedebileceğini sürükleyici bir kurguyla anlatıyor.
“Pusulasını şaşırmış zamanlar yaşıyoruz. Liderlerimiz hiçbir şeye liderlik etmiyorlar ve daha da kötüsü olan biten hakkında bize hiçbir şey anlatmıyorlar. Orada devreye ben giriyorum. Ben insanlara ne olup bittiğini anlatıyorum. Bizim toplumumuzda önemli olan ne olup bittiği değil, ne olup bittiğini kimin anlattığıdır. Bunu anlatmayı sadece politikacılara mı bırakacağız? Bu bir intihar olurdu, ulusal bir intihar.”
Tanıl Bora
Zamanın Kelimeleri
Yerli ve milli, Yeni Türkiye, Büyük resmi görmek, Fıtrat, Algı operasyonu, Ölü ele geçirme, Hassasiyetlerimiz, Hegemonya, Samimiyet, Hayırlı olsun, Sıkıntı yok..
Kahvehanelerde, gazetelerde, televizyon programlarında, otobüslerde hatta okul koridorlarında işittiğimiz, telaffuz ettiğimiz, anlamını bildiğimiz ya da sadece ezbere kullandığımız, yeri geldiğinde siyasi kimliğimizi dahi açığa vuran onlarca anahtar ifadeden sadece birkaçı yukarıda gördükleriniz.
Tanıl Bora bu ay İletişim etiketiyle raflarda yerini alan kitabında yakın tarihin siyasal hayatında döne dolaşa tekrarlanan deyim ve söyleyişlerin, sloganların, kalıp sözlerin, sorgulanmadan kullanılan kelimelerin ve söz kalıplarının, kimi zaman nasıl “iktidarın lâfları” olmaktan da çıkıp doğallaştığını, hatta bazen muhalefetin de ezberine yerleştiğini ortaya koyuyor.
Kendi ifadeleriyle elimizde tuttuğumuz kitabın amatör bir çalışma olduğunu dile getiren Bora, amacını şu cümlelerde ortaya koyuyor;
“Bu derlemede toplanan yazılarda, günümüz Türkiye’sinde carî olan, siyasî dile yerleşmiş hatta kısmen gündelik dile sirayet etmiş kimi lâfların anlamlarını, imâlarını, işlevlerini kurcalıyorum. “Lâf”, diyorum; bunların arasında ideolojik yükü çok açık olan kelimeler, kavramlar, ideologemler de var, muhaliflerinde rahatlıkla diline dolanabilen, alabildiğine popülerleşmiş, doğallaşmış kalıplar da.”
Claude Levi Strasuss
Uzaktan Yakından
“De près et de loin”
Hikayesi 1980’li yıllara dayanan kitap yazar Didier Eribon’un, Levi-Strauss ile iki yıl boyunca belirli dönemlerde bir araya gelerek devam ettirdiği diyaloglardan ibaret bir çalışmadır.
Metis etiketiyle bu ay raflarda yerini alan söyleşiler Levi-Strauss’un 1934-37 yılları arasında Sao Paulo Üniversitesi Sosyoloji Bölümü profesörüyken Brezilya’daki yerli kabileler arasında yaptığı saha çalışmalarıyla ilgili detaylarla başlıyor. Daha sonra İkinci Dünya Savaşı başında askere alınması, soykırımdan kurtulması gibi önemli dönüm noktalarıyla birlikte Strauss’un hayat hikayesiyle devam ediyor.
Fransız gerçeküstücülerle Amerika’da kurduğu yakın ilişkilerden yapısalcılığın kurulmasına kadar Strauss’un kuşaklararası etkisinin detaylarını da içeriğe dahil eden eser büyük düşünürün çalışmaları, düşünceleri ve kitaplarıyla devam ederek sizi keyifli bir söyleşinin misafirliğine davet ediyor. Eleştirel düşünmenin ufuk açıcı etkisiyle beraber düşünce tarihi ile ilgilenen okuyucu için elden bırakılamayacak nitelikteki çalışma Haldun Bayrı çevirisiyle yayına hazırlandı.
Saffet Murat Tura
Zor Problem: Bilinç
Bilinç Nörobiyolojisinin Fenomenal Dünya Yorumu
Bilinç fiziksel mi? O halde evren mutlak olarak fiziksel mi? Bu kitapta can acımız, rüyalarımız, hayallerimiz, çikolatanın tadı, mide bulantımız ya da domatesin kırmızısı gibi algılarımızın, bilinçli fenomenal yaşantılarımızın, kendi başlarına fiziksel olmadığını, yani fizik bilimi tarafından ele alınabilir özellikler olmadığını açıkça göreceğiz.
İmago Psikoterapi Merkezi’nin kurucularından, Günümüzde Psikoterapi, Şeyh ve Arzu, Histerik Bilinç gibi kitapların yazarı analitik yönelimli psikoretapi çalışmaları ile bilinen Saffet Murat Tura kitabın girişinde bilinç ile ilgili söylüyor yukarıdaki satırları ve ekliyor ‘’Bilim açısından bilinç tam bir sürprizdir. Çünkü bilinçli olmamızı gerektiren hiçbir doğa yasası bilmiyoruz. Bir bakıma bilinçsiz biyolojik robotlar, “zombi”ler olmamız daha makul, daha açıklanabilir bir durumdur’’
Şubat ayı itibarıyla Metis kitaplığının yeni üyesi olan çalışma çok net bir soruyla bilincin ne olduğuna işaret etmeye çalışıyor. Her ne kadar son on yılda beyin ve davranışsal fonksiyonlarıyla ilgili bilgimiz yirmi, otuz yıl önce hayal bile edemeyeceğimiz şekilde ilerlese de hala dünyanın her yerinde bilincin ne olduğu ile ilgili yatıp kalkan onlarca filozof ve bilim adamı olduğunu söyleyen yazarımız da soruyor: Gizemli ya da edebi bir soru olarak değil, sahiden nedir bilinç?
Richard Hodges ve David Whitehouse
Muhammed, Şarlman ve Avrupa’nın Kökenleri
Arkeoloji ve Pirenne Tezi
Belçikalı tarihçi Henri Pirenne, beşinci ve dokuzuncu yüzyıllar arasındaki klasik dönem Avrupa tarihini incelediği Muhammed, Şarlman ve Avrupa’nın Kökenleri adlı eserinde iki önemli sonuca ulaşır. Cermen akınları, ne Antik dünyanın Akdeniz’deki birliğini ne de beşinci yüzyılda varlığını sürdürdüğü haliyle Romen kültürünün gerçekten temel sayılabilecek özelliklerini yok etmişti ve antik gelenekten kopuşun yegâne sebebi, İslam’ın umulmadık bir hızla ilerlemesi olmuştur.
Ayrıntı Yayınları tarafından yayına hazırlanan çalışmada, İngiliz arkeologlar Hodges ve Whitehouse adı geçen eserde “Pirenne Tezi” diye bilinen bu görüşü Kuzey Avrupa, Akdeniz ve Batı Asya’da elde edilen arkeolojik bilgiler ışığında gözden geçirmektedirler.
Yazarlar bunu yaparken arkeolojik verilerin dikkat çekici noktalarına işaret etmelerinin yanında Kralı Şarlman’ın devrinde Rönesans’ını yaşayan Karolenj İmparatorluğu’nun kökenlerine dair önemli bir sorunu çözmeye çalışmaktadırlar.
Ahmet Aybars Çağlayan’ın çevirisiyle Türkçeye kazandırılan çalışma, üzerinden elli yıl geçmesine rağmen hala önemini koruyan ve tezi çürütecek düzeyde yeterli olmayan eleştirilere hedef olan Pirenne Tezi’nin tekrar okunarak yorumlanması ve üzerine yol kat edilmesi olarak değerlendirilebilir.
Andrey Platonov
Birbirimiz İçin Yaşayacağız
Mektuplar 1920-1950
Mariya,
Şu an küçücük ve neredeyse bomboş bir odada (bir masa, bir sandalye, bir de yatak var) yazıyorum. Avlunun ortasına kondurulmuş küçücük bir ev. Sokak bomboş, sessiz ve karla kaplı. Her köşe sessizlikle tıkanmış. Yalnız başımayım.
Seksenli yılların sonlarına kadar eserleri yayınlanamayan, Ekim Devrimi sonrası Rus edebiyatını ellerinde yoğuran Gorki ve Şolohov gibi yazarların çağdaşı Andrey Platonov’un 1920-1950 yılları arasında kaleme aldığı mektuplarından oluşan derleme yazarın Çukur, Muhteşem Yeni Dünya, Mutlu Moskova, Can gibi kitaplarını da okuyucuyla buluşturan Metis etiketiyle bu ay yayınlandı.
Modernizmle hesaplaşan bir 20. yüzyıl yazarının sanatını yaratırken içinde bulunduğu buhranlı yaşam öyküsünün izlerini takip edebileceğiniz mektuplar Platonov evreninin sırları hakkında merak edilen soruları yanıtlamasının yanında, yazar kimliğini bir yana bırakarak özel hayatının koridorlarında Platonov’la tanışmanıza yardımcı olabilir.
Artık sadece Rus edebiyatının sivri dilli yergici yazarını değil, karısına karşı beslediği sevgiyi ve kıskançlığı, kendi ülkesinde düşman olarak yaftalanmasının onda bıraktığı derin yarayı, saygı görmek ve kendini çok sevdiği edebiyat uğraşına adayabilmek için verdiği mücadelede sürekli duvara toslamasını, küçük yaştaki oğlunu kaybettiğinde yaşadığı buhranı ve tüm bunlara rağmen umut etmeye devam etmesini görebileceğiniz mektup derlemesi Erdem Erinç çevirisiyle Türkçeye kazandırıldı.
Hans Magnus Enzensberger
Hammerstein’in Suskunluğu
“Hammerstein’ın Suskunluğu, araştırma, habercilik ve hayalgücünü ustalıkla harmanlıyor. Elimden bırakamadım.”
-Eric Hobsbawm The Guardian
Eserleri kırktan fazla dile çevrilen ve Almanya’nın yaşayan en önemli şairi kabul edilen Enzensberger’in kaleminden sürükleyici bir yaşam öyküsü Everest’in şubat yayınları arasından okuyucuya sunuldu.
İkinci Dünya Savaşı’nın öncesinde Almanya ordusunun başkomutanı olan ve 1993 yılında Hitler’in iktidarı ele geçirmesinin ardından görevini bırakan Hammerstein’in çelişkilerle dolu ruhu ve muhafazakâr isyancı karakteriyle tanışacağınız kitap onun ve en az onun kadar maceraperest çocuklarının hikayesini gözler önüne seriyor.
Kimi komünizme hizmet eden, kimi Hitler’e suikast girişiminde bulunan ekipte yer alan Hammerstein’in geniş ailesinin, sınırlarda gezen isyânkar çocuklarının hikayeleri oldukça saygın bir denemeci ve gazeteci de olan Enzensberger’in gözüyle adeta deneme, anı, tarih gibi türlerin eklemlenmesiyle harika bir romana dönüşüyor.
Hitler’in yükseldiği dönemdeki Almanya’ya, Nazi karşıtı muhalefete ve Hitler’e karşı ayaklanmanın perde arkasına büyüleyici bir açıdan bakan, olağanüstü bir araştırma ürünü olan çalışma Regaip Minareci çevirisiyle okuyucuyla buluşturuldu.
Fazıl İskender
Tavşanlar ve Boa Yılanları
“İskender’in hayal gücünün sınırlarında yaptığı uçuşlar ve bitmez tükenmez fantastik hikâyeler oluşturma kabiliyeti, eserlerinin Gabriel García Márquez’inkilerle kıyas edilmesine sebep olmuştur.”
-The New York Times Book Review
Güçlü mizah yeteneği ve baskın eleştirel bakış açısı dolayısıyla kariyeri boyunca Çehov, Orwell, Tolstoy gibi usta yazarlarla karşılaştırılan ve dikkatleri üzerine çeken Sovyet ve modern Rus edebiyatının hiciv yazarlarından biri olarak gösterilen Fazıl İskender’in “Tavşanlar ve Boa Yılanları” adlı eseri Profil Kitap tarafından bu ay yayımlanan kitaplardan biri.
İlk olarak 1982 yılında SSCB’de yayımlanan kitap Sabri Gürses çevirisiyle Türkçeye kazandırılıyor. The New York Times Book Review tarafından “Abhaz bir Mark Twain” olarak nitelendirilen yazar alegorik felsefi bir metin olarak tasarladığı eserinde adeta totalitarizmin haritasını çizmektedir.
Masalsı bir atmosfer içerisinden, iktidar yapının devamlılığı için korku ütopyaları yaratılmasının ve bireylerin ideoloji ile oyalanmasının esas olduğunu ortaya koymaya çalışan yazar devrim sonrası Rus edebiyatının birçok hiciv yazarında gördüğümüz gibi ideolojinin pratik noktada baskı mekanizmasını haline geldiğini gözler önüne sermektedir.
Eserde, boa çarlığı ve tavşan krallığı diye geçen, biri zayıfladıkça diğeri güçlenen iki devletin yönetiminde de diktatörler bulunur. Çoğu eleştirmen tarafından, boa yılanlarının çarı olan Yüce Piton ile simgelenen karakterin Stalin olduğu da ifade edilmektedir.