Suskunluğa Dizili Kelimeler: Epey

Epey
Görsel: René Magritte

Epey’in öykülerinde yer alan başat unsur, hemen her öyküdeki karakterlerde bir tür bellek dökümünün olması. Anlatıcı unutmak isterken daha çok hatırlayana dönüşüyor; bu durum, döngü halinde kendisini tekrarlıyor.

İç hesaplaşmalar, taşradan gitme isteği, kendiyle konuşmalar, yakın çevreye uzaklık öykülerin atmosferinde yer alıyor. Kendine karşı samimi olurken başka türlü olamamanın sancılı hallerini okuyoruz. Yakın çevresi, içsel değerlerinden kop(a)mamış olan anlatıcının kişisel dünyasında neredeyse tiksinti duygusunda karşılık buluyor. Uzak duruşlarının sebebini onların (dışarıdakilerin) kötü huylarını göz ardı edip onlarla yakınlık kuramamasına bağlayabiliriz. Öykü kişileri, ağırlıklı olarak oyunu kuralına göre oynayamamadan ötürü duyulan kişisel bir hınç taşıyor. “Onların” bukalemunvari tutum ve davranışlarını kendi dünyasının kavramlarıyla–değerleriyle açıklayamaması, karakterleri susarak itiraz etmeye meylettiriyor. Dışarıya karşı sustukça, içeriye–iç benliğine karşı konuşan karakterler, öykülerin baskın kişileri. Sessizlikle suskunluğun birbirinden ayrıldığı zemin var Epey’de. Karakterler sessiz değil, suskun. Sessizlikte doğallık, dinginlik, kendiliğindenlik vardır; suskunluktaysa kelimeler. Suskunluk, “konuşsam anlayacak(lar) mı sanki”yi ve bir şeye itirazı içinde taşır çünkü. Sessizlik razı oluştur, kabulleniştir; suskunluk içsel bir isyan-yıkım-itiraz. “Benzerim Ölü”ye isimli öyküde olduğu gibi Epey’deki öykü kişilerinin sessizliğinde de itiraz var.

“Otobüsten inmemle dayımın kızını görmem bir oluyor. Ne haber, diyor, yüzünde garip bir ifadeyle. O da beni babasına benzetiyor sanırım. El ele vermişler beni çalıyorlar, beni bir başkası, dayım da olsa başkası yapıyorlar. Böyle böyle yapsak kuzum tüm insanlık hiç ölmemiştir. Hep yaşar aynı suratlar, aynı gölgeler. Ben mesela üç kuşak sonra biraz daha uzun boylu, mavi gözlü dirilirim. Daha dışa dönük daha az uyuşuk daha az tembel olabilirim. İyilik, diyorum. O kadar. Kısa konuşmalar yaraşır bize. Evet, en kısası en kazasızıdır, tanışmış mıydık gibi bir ünlem gerektirmez, konuşmanın bir yerinden kanamaz bu durum.”

EpeyEpey’de öyküler kurulurken diyaloglar ve dizelerden de yararlanılmış. “Kötüz Ruhlar ve Şair” isimli öyküde karakter hem şiir yazıyor hem de yazdığı şiiri değerlendiriyor. Yazılan dizeler karakterin bir nevi iç sesi olarak alan buluyor. Kendine bile sağırken dış seslerden gelen sözlere kulaklarını kapatıyor öykü kişisi. Bir tür görülmeme isteği, kendiyle kalabilme arzusu öyküler boyunca görülen anlatıcının iç dünyasındaki kaosu açığa çıkartıyor. Hem bağ kurmaktan yana, hem de köksüz kalmaya meyyal. Bir arayışı, bulamayışı, tekrar ve tekrar arayışı; en sonunda hüsrana çıkan bir yolu okuyoruz Kötüz Ruhlar ve Şair’de.

” ‘Güzel şiir,’ dedi. Ne şiiri diyecek oldum sesim çıkmadı. Çıktıysa da sesimi duyamaz oldum. Şiir. Kulaklarım. Tutunduğum yeri bıraktım hemen kulaklarımı kontrol ettim. Yoktular.”

Gerçekliği öyle olmasa bile algısı yenilgiye dönük içli bir çocuk(luk) Epey’deki öykülere derin izler çiziyor. Yenilgin/kaybetmiş hisseden çocuğun yetişkinlik evresinde çocukluğa saplanıp kalışını görüyoruz pek çok ifadede, değişik biçimlerde.

“Dünyanın sonunda, elbet dünyanın bir yerinde, mutlu olurum, dedim. İnsan çok saattir yanılgıydı.”

Görülmemiş, kıymeti yeterince bilinmemiş çocuk(luk), büyüdüğünde kendini değersiz, bağsız hisseden yetişkine dönüşüyor. Yine de annesinin-oğlu/kardeşinin-abisi/mahallesinin-akıllı çocuğu olmaktan kurtulamıyor. Karakterler, kendisinin odağındayken dışarıda kalan hayatın hem çok içinde hem çok dışında bir tür cam fanus hayatlar yaşıyor. Son öykü “Epey Zamanlar”da diğer öykülerdeki karakterlerin birbirleriyle konuşması, bunu yaparken kendileriyle hesaplaşması, suskunluklarının ortak bir atmosferde buluşup bir anlığına bile olsa dağılması bir bombanın infilak etmesine eş değer. O kadar çok susuyorlar ki öyküler boyunca, suskunlukları onlara ağır geliyor artık.

“Yansılamanın etkisi kelimenin teknik anlamında kamufle etmektir. Mesele zeminle uyum içinde olmak değildir, alacalı bir zemin üzerinde kendini alacalı hale getirmektir.”

Epey Zamanlar’daki öykü kişileri birbirleriyle konuşurken suskunluklarına ayna tutuyorlar; birbirleriyle konuşurken meramlarını evvela kendilerine anlatıyorlar. O alacalı zemini bulup kendilerindeki alacayı zemine yansıtıyorlar bir bakıma. Diğer öykülerdeki susmaların konuşkan dili, bu öyküde nihayet söze dökülüyor. Bu öykü, kitaptaki diğer öykü kişilerinin buluştuğu, yenilgin hisseden karakterlerin kendilerine bulduğu bir yeni kabuğun fotoğrafını gösteriyor. Yeniden saklanmak için başka türlü konuşmayı denemenin başka bir biçimi olan başka bir kabuk, anbean.


Kaynakça:

Çelik, Murat, Epey, Dünyadan Çıkış Yayınları, 2018.

Lacan, Jacques, Psikanalizin Dört Temel Kavramı, Çev: Nilüfer Erdem, Metis Yayınları,  2014.

 

1 Yorum

  1. Mavi Tuğba hanım, emeğinize sağlık. Güzel bir analiz olmuş. Murat Çelik’in edebiyat hayatında henüz keşfedilmemiş bir cevher olduğunu düşünüyorum. Kendini çok iyi beslemiş olduğu bütün eserlerinde apaçık hissedilen genç yazarın, güzel yarınlarımızın gerçek sahipleri gençlere de tavsiye niteliğinde bir kitap kaleme almasını ümit ediyorum. Saygı ve sevgilerimle.

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin