James Baldwin 1924’de Harlem, New York, ABD’de doğdu. Temizlikçi bir annenin oğluydu. Babasını hiç tanımadı. Üvey babasının soyadını aldı. Kalabalık ve yoksul bir ailede büyüdü.
“14 yaşında Fireside Pentecostal Assembly’de üç yıl boyunca vaizlik yapan Baldwin, siyahların kendilerini köleleştirmek için kullanılan Hristiyanlığı kabul etmelerinin doğruluğunu sorguladığından, 17 yaşında bu işi yapmaya son vermiştir. (…) 1943’de üvey babasının cenazesi sırasında başlayan Harlem Ayaklanması ve bir sene önce liseyi bitirince girdiği işte yüzleştiği ırkçılık onu her şeyi bırakıp yazar olmaya iter.” [1]
Engin Cezzar ile 1957 ‘de başlayan dostlukları 1987’ye kadar sürer. Engin Cezzar onunla olan dostluğunu birbirlerine yazdıkları daha doğrusu çoğunlukla Baldwin’in yazdığı mektupları ve bulabildiği kaynakları yazarın ölümünün 20. yılında okurla buluşturur. Mektuplarda Baldwin’in ve Cezzar’ın ABD’de ve Baldwin’in ülkemize yaptığı ziyaretler, bu ziyaretlerde tanıştığı yazar ve sanatçılarla geçirdiği günlerin anılarını okumak okur için hoş bir yolculuktur.
Baldwin’in ailesi tarafından kurulan ve onun adını taşıyan vakıf aslında onun mektuplarının yayınlanmasına izin vermemektedir. Ancak bu kısıtlamayı yalnızca Engin Cezzar için kaldırırlar ve böylece James Baldwin ve Engin Cezzar’ın mektuplarına bizler de erişmiş oluruz.
Bu yolculukta okura kimler eşlik etmiyor ki! Marlon Brando’dan, Jane Fonda’ya, Yaşar Kemal’den Ara Gürler’e, elbette Gülriz Suriri’ye, Ali Poyrazoğlu’na, Elia Kazan’a ve daha pek çok isim ile karşılaşıyoruz. Kimi zaman Broadway, kimi zaman İstanbul’a, Urcan Balık Lokantası’na uzanıyoruz.
James Baldwin ve Engin Cezzar gençlik yıllarında kan kardeşi olmuşlardır. Dostlukları çok uzun yıllar sürer. E. Cezzar, Jimmy diye seslendiği arkadaşı ile Actors Studio’da tanışır. Sadece onunla değil başkaları da vardır tanıştığı. “Bir gün sınıfa bir kız geldi. Yanıma oturdu. Sinirli, kaknem bir şey. Merhaba, nasılsın?” dedim. “Sana ne?” dedi. Ben de “Bana ne” dedim. Sonra hatunun adını öğrenebildik. Jane imiş. Soyadı Fonda olan Jane.” [2]
Dost Mektupları, James Baldwin’in biyografisini hazırlayan James Campell’in önsözü ile başlıyor.
Bu önsözden anlıyoruz ki Baldwin’in İstanbul’daki en yakın dostlarından biri de Yaşar Kemal’dir. Yaşar Kemal James Campell ile görüşürken odaya girip çıkan siyah kediye Jimmy adını verdiğini söyler. “sıkı, gergin, sırım gibi, anormal derecede zeki, anormal ölçüde hırslı, aç kara kedi” dediği Baldwin’e de “Arap” adını takmıştı Kemal, “Benim açımdan Baldwin siyah değildi, diye açıkladı, çünkü Türkiye’de o anlamda siyah bulunmaz. Bizde öyle sınıflandırma yoktur. Yalnızca esmerler ve daha esmerler vardır.” [3]
İki arkadaşın yıllar süren dostlukları İstanbul’da da devam edecektir. İlk gelişi Engin Cezzar ve Gülriz Sururi’nin nikâh partisinin tam ortasına denk gelir. Engin Cezzar askere gidene dek onların misafiri olacaktır.
1969-1970 tiyatro sezonunda Baldwin bir kez daha İstanbul’a gelip Engin Cezzar ile birlikte John Hebert’in Düşenin Dostu Olmaz adlı oyunu sahneleyecektir. “Zeynep Oral, oyunun Türkçesinin “Şimdi bile “ağza alınamayacak kadar açık saçık olduğunu söylüyor.” [4] Oyunu sahnelemek çok da kolay olmaz bu nedenle.
“Cezzar, böyle bir oyunu neden sahnelemek istediği konusunda sorgulanmak üzere savcılığa çağırıldı, savcıya oyunun planlandığı gibi oynanacağını söyledi. Perdenin açıldığı gece, oyunu “izlemek” istediklerini söyleyen otuz polis kapıya dayandı. Bütün biletler satılmış olduğu için, Engin Cezzar onlara ayakta yer verdi” [5]
O günleri Gülriz Sururi şöyle anlatıyor. “İki yılda bir ülkemize gelip yaz tatilini geçiren James Baldwin dostumuz artık çok ünlüydü. Onun evinde Marlon Brando, Alex Haley gibi ünlülerle tanışmak, rastlaşmak çok doğaldı artık. Kitapları liste başlarından inmiyordu. O sırada Türkiye’de olan Jimmy’ye teklif ettik oyunu sahnelemesini. Yabancısı olmadığı bir konuydu. Hapishaneleri, kiliseleri ve eşcinselliği iyi biliyordu Jimmy. Çağrımıza çok sevindi.” [6]
Jimmy’nin asistanı ise Paris’te gazetecilik eğitimi sırasında Sorbon’da Tiyatro Enstitüsü’ne de devam eden gazeteci Zeynep Oral olacaktır.
Oyunda Engin Cezzar, Ali Poyrazoğlu, Aydemir Akbaş, Erden Alkan ve Bülent Erbaşar rol almaktadır. Düşenin Dostu Olmaz sahnelendiği süre içerisinde seyircilerden büyük alkış alır.
James Baldwin 1970 yılında ülkemizde bulunduğu sırada, ünlü fotoğraf sanatçısı ve belgeselci Sedat Pakay onunla ilgili kısa bir belgesel hazırlar.
Mektupların çoğunda bir gün başrolünü Engin Cezzar’ın oynayacağı Giovanni’nin Odası’nın tiyatroya uyarlanması ile ilgili yaşadıklarını okuruz. Nerede ise her iki sanatçının da en büyük düşüdür bu ama ne yazık ki hiçbir zaman gerçekleşmez.
Bu kez Engin Cezzar’ın bir projesini hayata geçirmek isterler. Jimmy’in şöhretin zirvesinde olduğu günlerdir. Engin Cezzar Osman Necmi Gürmen’in Kılıç Uykuda Vurulur adlı romanını sinemaya uyarlamak ister. Senaryoyu Baldwin yazacak, Costas Gavras’ta yönetecektir. Baldwin Bodrum’a gelip üç ayda senaryoyu yazar. Ancak Costas Gavras bu senaryoyu beğenmez. Engin Cezzar yeni bir treatman yazar.
“Aslında ben de Costas ile aynı fikirdeydim. Eleştirilerinde son derece haklıydı. Adam İzmirli ne de olsa. İkimizin konuya aynı gözle baktığını fark edince ondan birkaç gün izin istedim ve hemen yeni bir treatman yazdım. Ruhumdaki bir şeydi. Kokladığım, yediğim içtiğim bir şey. Çok güzel oldu. O gün Costa’nın oğlu doğmuştu. Hep cebimde taşıdığım Mecidiye altınını çocuğa taktım. Pek hoşuna gitti. Karşısına geçip okudum.
“İşte bu olur Engin. İstediğim film bu. Ya sen hallet ya da birlikte yazın.” [7]
Aralarının bozulmasının nedeni bu film projesi olacaktır. Baldwin senaryosunun beğenilmemesine çok sinirlenir. Bir daha görüşmezler. 1 Aralık 1987 de Fransa’da mide kanserinden hayatını kaybedecektir. Ölümünden önce konuşma fırsatı bulamadıkları için kan kardeşi ile küs ayrılmıştır bu dünyadan Baldwin.
James Baldwin bir siyahi olarak ABD’de hem de Harlem’de doğmuş olmanın ne anlama geldiğini Bundan Sonra Ateş adlı kitabında bütün içtenliği ile anlatır. Üstelik eşcinsel bir negro’dur.
“Her Amerikan Negro’sunun aslında bir zamanlar malı olduğu beyaz adamlara ait bir isim taşıdığı bir gerçek. Bana Baldwin denilmesinin nedeni ya Afrikalı kabilem tarafından satılarak ya da kaçırılarak Baldwin isminde beyaz bir Hristiyan’ın eline teslim edilmiş ve onun tarafından haçın önünde diz çökmeye zorlanmış olmam. Demek ki ben, hem görünürde hem de yasal olarak, beyaz ve Protestan bir ülkedeki kölelerin torunuyum. Amerikan Negrosu olmanın anlamı da budur işte: Kaçırılmış bir dinsiz, bir hayvan gibi alınıp satılan ve hayvan gibi davranılan” [8]
Kendisini ifade edebileceği tek alan olarak yazmayı gördü. 60’ların Amerika’sında hem siyah hem de eşcinsel olmak yeterince zordu. Bu zorlukları yenerken Amerikan edebiyatına yeni başyapıtlar da kazandırıyordu. Yaşadığı zorluklar onu sürekli hareket halinde olmaya itiyor, Paris’te, İstanbul’da ya da başka ülkelerde kendisine kısa ya da uzun süreli nefes almak ya da gönüllü sürgünlükleri için alan yaratıyordu. Bu sürgünlerde yazdığı eserler adeta Amerikan Edebiyatı için devrim niteliğindeydi. İşte bu yüzden eşcinsel bir siyahi olarak iki beyaz eşcinsel erkeğin aşklarını yazdığı Giovanni’nin Odası ile eleştiri oklarını üzerine çekecektir. Üstelik kendisini eleştirenler sadece beyazlar değildir.
“Zencisin sen zenci kal diyerek” siyahi sanatçılar ve aktivistlerden oluşan genç bir nesil Baldwin’i yeterince politik olmamakla suçlayacaktı. Aynı zamanda Martin Luther King tarafından fazla açık ettiği eşcinselliği yüzünden bizzat eleştirilecek, uzaklaştırılacaktı. Baldwin kimilerince Martin Luther Queen olarak adlandırılmıştır.[9]
“Bir röportaj sırasında hiçbir zaman mutlu bir çocukluk dönemi yaşamadığını ve “zenci” imgesi ile tanımlandığı için insan kimliğini hissedemediğini söylemiştir.”[10] James Baldwin ile otuz yıla yakın süren dostluğun anılarını onun ölümünün yirminci yılında Dost Mektupları ile bize aktaran ve artık aramızda olmayan Engin Cezzar’a da içten bir saygıyla ve alkışlarla teşekkür ederek bitirmek istedim yazımı.
James Baldwin’in dilimize çevrilen eserlerinin adlarını verirken onunla tanışmama vesile olan Başkent Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Meltem Kıran Raw’a da içten bir teşekkürü borç biliyorum.
James Baldwin’in Türkçeye Çevrilen Eserleri:
Dost Mektupları (Çev.Seçkin Selvi) YKY
Sokağın Dili Olsa (Çev.Seçkin Selvi)YKY
Bundan Sonrası Ateş (Çev.Kıvanç Güney) YKY
Giovanni’nin Odası (Çev.Çiğdem Öztekin) YKY
Bir Başka Ülke (Çev.Çiğdem Öztekin) YKY
Ne Zaman Gitti Tren (Çev.Dilek Cenkçiler) YKY
Antik Yunan Hikayeleri (Çev.Oğuz Can Güçlü) İlya Yayınevi
Kahramanlık Hikayeleri (Çev.Çiğdem Erdal) İlya Yayınevi
Siegfried’in Hikayesi (Çev.Nisan Benzergil) İlya Yayınevi
Elli Ünlü Kişi (Çev.Duygu Baştürk) İlya Yayınevi
Yeni Dünyaya Yön Veren Dört Büyük Amerikalı (Çev.Nisan Benzergil) İlya Yayınevi
Kaynakça:
Baldwin, J. (2017). Bundan Sonrası Ateş. (K. Güney, Çev.) İstanbul: YKY.
Demirtürk, E. L. (1997). Çağdaş Amerikalı Zenci Romancılar. Ankara: Gündoğan Yayınları.
Fortuny, K. (2017). Amerikalı yazarlar İstanbul da. (Z. arıkan, Çev.) İstanbul: Edebi Şeyler.
James Baldwin, E. C. (2007). Dost Mektupları. (S. Selvi, Çev.) İstanbul: YKY.
Sururi, G. (2016). Kıldan İnce Kılıçtan Keskince, 4. Baskı. İstanbul: Dpğan Kitap Y.
[1] (Demirtürk, 1997, s. 107)
[2] (James Baldwin, 2007, s. 19)
[3] (James Baldwin, 2007, s. 11)
[4] (James Baldwin, 2007, s. 140)
[5] (James Baldwin, 2007, s. 140)
[6] (Sururi, 2016, s. 415)
[7] (James Baldwin, 2007, s. 158)
[8] (Baldwin, 2017, s. 63)
[9] (Fortuny, 2017, s. 273)
[10] (Demirtürk, 1997, s. 107)