Ninemizin, dedemizin dizleri dibine oturup anlatılan masalların kahramanlarıyla birlikte kimi zaman sık ağaçlı ormanlarda, kimi zaman yüksek şatolarda, çöllerde, bir kuyunun dibinde maceradan maceraya koşardık. Eve her dönüşümüz kendimize dönüştü aslında. Her yolculuk olmamız gereken kişiye bir adımdı. Korkularımızla yüzleşme, iç dünyamızı keşfetmenin, kendi masalımızın kahramanı olarak harekete geçmemiz gerektiğinin çağrısıydı. Baş döndürücü bir hızla değişip gelişirken her şey, yolda bazı şeyleri kaybettik ya da kaybettiğimizi düşündük. Oysa çevremize ördüğümüz yüksek duvarlarımızın ardında koskoca bir dünya olduğunu ve eve yani kendimize dönmek için tek gereken şeyin yoldaki çakıl taşlarını takip etmek olduğunu hatırlamalıyız…
Çocukken heybeme doldurduğum nice anlatıları ve maceraları anlatmaya karar verince yolum kesişti Judith Malika Liberman’la. Bu noktada “Bir adım at ve yola çık.” diyor modern zaman anlatıcısı ve masal eğitmeni Judith. Kendi masalını anlatırken bize de ışık tutuyor tecrübeleriyle. Onun çağrısıyla bir adım atalım ve yolumuzu kaybetmemek için bir zamanlar arkamızda bıraktığımız çakıl taşlarını bulup takip edelim…
Judith’in masal yolculuğu nasıl başladı?
Benim ailem bir tane komün kurmuştu ve o komünde annem dokumacılık, babam da kök boya yapıyordu. Onlar ve arkadaşları her türlü el sanatlarıyla ilgileniyorlardı. Biliyorsun o dönemde 70’lerde Avrupa’da birçok insan şehirleri terk edip köye gitti. Sebebi de hızlanan dünya içinde köylerde neler unuttuğumuzu hatırlamak için gittiler.
Bazen endüstri patlar, teknoloji hayatımıza çok büyük değişiklikler getirir. Ama bu değişikliklerle beraber hâlihazırda bildiğimiz iyi şeyleri de unutuyoruz. Onlar da bu sebeple acaba köylülerin bildiği ve bizim unuttuğumuz şeyler var mıydı diye keşfetmek için gittiler. 70’lerde o nesil köylere yerleşti. Paris’ten kaçıp köylere yerleştiler ve bir şey keşfettiler; akşamüstü ateşin etrafında ellerle bir şeyler yapıldığı zaman, kaşık yapıyorsun, bir şeyler örüyorsun. O zaman ne oluyor biliyor musun? İnsanlar bir araya gelince otomatik olarak aralarına masal geliyor.
Onlar da masallarla ilgilenmeye başladılar ve masalcılar derneği kurdular. Masalcılar festivali düzenlemeye başladılar ve ben şanslıydım çünkü bu ortamda büyüdüm. O derneğin organize ettiği birçok festivale gittim. 14 yaşındayken ilk eğitimimi aldım. 19 yaşındayken Paris’te bir konservatuar programına dahil oldum. Ondan sonra anlatmaya başladım. Paris’te anlattım. Amerika’ya gittim, orada yaşadım bir süre ve orada anlattım. Sonra Türkiye’ye geldim.
Türkiye’de ilk başta anlatamadım tabii Türkçem olmadığı için. Türkçe öğrendikten sonra anlatmaya başladım ve son on senedir hem masal anlatıyorum hem masalcı yetiştiriyorum. Sen de benim eğitimlerime geldin. Çok şanslıyım çünkü on sene önce masal anlatan çok azdı. Bu kadar ilgi gören bir sanat değildi. Son on yıldır gerçekten çok büyük bir değişim oldu. Birden hatırladık masalın ne kadar önemli olduğunu. Birçok insan masal dinlemek ve anlatmak için harekete geçmeye karar veriyor. Bu da beni çok heyecanlandırıyor.
O insanları harekete geçiren şey nedir?
Biliyor musun, masallar insanları bir araya getirmek için çok güçlü bir araç. Bizim de buna ihtiyacımız var. Son zamanlarda hayat hızlanınca insanların arasındaki bağ koptu. Komşuları tanımama, mahalle kültürünün ölmesi, kahvelerin yok olması, bir araya geldiğimizde bizden başka konuşacak ortak bir konunun olmaması; ee deyip çay bardağında kaşık çevire çevire nereye kadar? Masallar aslında bir araya gelmemiz için bize bahane sağlıyor. Neden bir araya geleceğiz? Haftalık magazin konularını konuşmak için değil. Biz bir araya hayal kurmak için geleceğiz. Çok güzel bir bahane değil mi bir araya gelmek için?
Daha güzel bir bahane olamazdı. Türkiye’de de masal anlatma geleneğinin kökleri çok eskilere dayanıyor. Birçok ülkede ve Türkiye’nin birçok yerinde masal anlattım dedin. Peki diğer ülkelerle karşılaştırdığında Türkiye’deki masal geleneği için neler söyleyebilirsin?
Her ülkenin mutlaka masal anlatıcılık geleneği var. Masal anlatıcılık geleneği olmayan bir ülke yok. Hangisinin daha canlı olduğu konusunda bir kıyaslamaya gerek yok ama bazı ülkelerin masal anlatıcılık geleneği çoktan kaybolmuş. Örneğin; Amerika’daki son masalcılar ya da Avrupa’da uzun zamandır unutulmuş. Bu yüzden onlar elli, altmış seneden beri bu geleneği yeniden canlandırmaya çalışıyor. Türkiye’de 70’lerde yeniden canlanma olmadı. Çünkü bu gelenek Türkiye’de zaten ölmemişti. Yakın zamana kadar Türkiye’de meddahlar, dengbejler, âşıklar vardı. Mahallelerde komşularına masallar anlatan nineler vardı.
Diyarbakır’da, Mardin’de büyüyen benim yaşımda insanlar, mahallede biz çocukları toplayıp masal anlatırdı bir teyze der. Çok yakın bir zamana kadar masal geleneği zaten canlıydı. O yüzden hatırlama ve masallarla bağ kurmada Türkiye’dekiler hiç zorlanmıyor. Bir nesil var Türkiye’de ben çocukken bana masal anlatılmadı diyen. Tek bir nesil var aslında. Çoğu insan dedem anlattı ama annem anlatmadı der. Yani bir nesildir anlatılmıyor. Çünkü köyden şehre göç edildiği zaman anne, baba da yoğun çalışmaya başladı. Dede ve büyükanneden ayrı yaşanılmaya başlandığı zaman masal anlatmayı bir an unutuyoruz. Masal anlatmak yerine kitap okuma veya beraber televizyon seyretmek tercih ediliyor. Fakat son on yıl içerisinde masal o kadar hızlı bir şekilde canlandı ki bu çok sevindirici bir durum.
Masal anlatıcılığı son dönemde çok ilgi görmeye başladı. Bu noktada masal anlatıcılığı eğitimi veren yerlerin de sayısı her geçen gün artıyor. Senin masal eğitimlerin teknikten ziyade masalın, anlatıcılığın ruhunu verme, bunu fark ettirmeye dayalı. Fakat bazı yerlerde anlatıcılık çok teknik bir formatta verilmeye çalışılıyor. Oysa geleneğe baktığımızda ninelerimiz, dedelerimiz herhangi bir eğitim almadan anlatıcılığı sürdürüyordu. Bu noktada ne düşünüyorsun?
Ben bu konuda eğitimin şart olduğunu düşünmüyorum. Eğitim şart değil masal anlatıcılığında. Sanatta eğitim şart değil bence. Yani resim çizmek için ilk adım eğitim mi, hayır. Resim çizmek için ilk adım kâğıt ve kalem. Müzik yapmak için ilk adım müzik dinlemek ve elinde bir enstrümanın olması. Benim müzisyenim Tahir olağanüstü, harika bir müzisyen. Çalmadığı enstrüman yok ve hiç müzik eğitimi almadı. Kendisi fizikçi. Nasıl müzik yapmayı öğrendi? Kendisi çocukken saksıyı ters çevirip bununla sokakta müzik yapan, şarkı söyleyen bir arkadaş. Sonra bir davulla, perküsyonla başladı. Müzik yapanlara eşlik etti. Ardından gitar öğrendi. Eşlik ettiği müzisyenlerden de öğrenerek gelişti. Yani bir eğitim almadı.
Eğitim gerekmiyor evet ama emek gerekiyor, zaman gerekiyor. Yani her sanat gibi geliştirilebilen bir yetenek. Herkeste potansiyel var. Masalcı ve masalcı olmayan insanlar diye bir ayırım söz konusu değil. Kesinlikle eğitimle başlamaz ama mesela resim çizme potansiyeli bende var mı, elbette var. Fakat her gün çalışmazsam olmaz. Örneğin; keman çalmanın püf noktalarını aldım dese biri komik olmaz mı? Keman çalmanın püf noktaları diye hafta sonları ders verilse ve dört beş püf nokta öğrenip çok iyi keman çalmaya başlanıyor denilse komik olur. Böyle bir şey yok.
Ben on sene önce çok farklı anlatıyordum, beş sene önce çok farklı anlatıyordum, iki sene önce daha farklı anlatıyordum. Çünkü her hafta radyo için, kitap için, kendi eğitimlerim için, her ay yaptığım gösteriler için anlatıyorum ve her anlatı ile daha da gelişiyorum. En güzel masal anlatanlar genellikle kimlerdir biliyor musun? Öğretmenler ve annelerdir. Niye? Çünkü onlar yüzlerce saat boyunca masal anlatmıştır.
Sanatta eğitime, sertifikaya pek bakmayız. Çok güzel bir resim görürsün ve ağlarsın resmin önünde. Dönüp ressamın eğitimini, sertifikasını sormayız. Masal da öyle. Bir masalcıdan belli eğitimler almasını beklemiyoruz. Püf noktayla gelişen bir sanat teknik kokar. O bir risktir. İlk adımları atmak için tabii ki kolaylaştırıcı olabilir. Bu insanlara başlangıçta özgüven verebilir.
Her sanat dalında gelişmenin farklı yolları var. Ressam olmak için akademiden gelebilirsin, babandan öğrenebilirsin, kendin öğrenebilirsin. Tüm sanatçıların ortak bir yolu var, gelişim alanları farklı olsa bile, o da emek. Emek vermeden, zaman vermeden, kendinden vermeden hiç ilerlenmiyor. O yüzden bir adımla başlayıp hayat boyu süren bir yolculuk.
Az önce çok güzel bir noktaya değindin. En iyi masalcılar anneler ve öğretmenler dedin. Öğretmenlik yapanlar her gün hikâye anlatıyor bilinçli ya da farkında olmadan. Öğretmenlerin derslerinde masalı, hikâyeyi kullanmaları konusunda ne düşünüyorsun?
Almanya’da bir araştırma yapıldı. O araştırmada ortaokul ve lise öğrencilerine her sabah on beş dakika boyunca masal okundu. Aynı masallar bütün öğrencilere okundu. Ondan sonra dersler normal gün boyu devam etti. Araştırma sonucunda her sabah masal dinleyen o lise öğrencilerinde odaklanma, söylenilen şeyleri hafızada tutabilme, motivasyon gibi her konuda gelişim olduğu gözlendi. Geriye dönüp baktığımızda saf bilgiyi değil hikâyeler yoluyla bize aktarılmış bilgiyi hatırlıyoruz. Hikâye bilgi için aslında bir nevi araba, bir araç. Anlatmak, aktarmak istediğini çocukların aklında tutmak için hikâyeye büründürdüğün zaman onlara daha iyi ulaşılır, daha iyi akılda kalır ve hatırlanır anlatılanlar. Bu anlamda çok iyi bir eğitim aracı oluyor.
Masal bizi bir araya getiriyor. Teknolojinin esaretinden bir an kurtarıp tekrar bir araya gelmemize vesile oluyor. Peki, masalın içeriğinin insanlar üzerindeki etkisi nedir?
Masalın içeriği her şeydir. Tek bir masal yok. Örneğin bazı masallar var ki düşmanıma anlatmam. Korkunç masallar var. Masal da insan tarafından üretilmiştir. O yüzden masalcı masalını iyi seçmelidir. Gördüğü ilk masalı değerlendirmeden hemen anlatmak iyi bir fikir olmaz. Bazı masallar güzel ama kesilerek anlatılmış. Bütün masalların içeriği illa ki iyi değil. İşte masalcının rolü burada devreye giriyor. Masalcı var olan binlerce masal arasından seçer ve der ki bu çağda etrafımdaki insanlara aktarmak istediğim maceralar bunlar. Ben hep şöyle söylerim, anlatacağım bir masalı seçmek için elli yüz arasında masal okurum. Bazen aman Allahım bunlar ne dediğim oluyor.
Örneğin Anadolu’da eşini döv diyen masallar bulabiliyorsun. Kesinlikle aktarmak istemeyeceğiniz bir sürü masal da var. Ben masal ormanının, masal deryasının içinde öyle masallar buldum ki masallar bana şunu hatırlattı: Daha geniş yaşa ve hayatının kahramanı olabilirsin. Cesur ol. Çözümü mahallede arama. Çözümü bulmak için dünyanın bir ucuna git gerekirse. Yani uç noktalara kadar gitmeye hazırlan. Aşkın peşinden git, vazgeçme. Yolda karşılaştığın her insanla iletişim kur. Bu masallarla karşılaştığımda düşündüğüm, evet bu doğru ve unuttuğumuz bir şey. Bunlar hatırlamaya ihtiyacımız olan şeyler. Bu masallar beni gönülden vurduğunda bu masalı tekrar anlatacağım diyorum. Güzel bir masal hayatımızda çok büyük bir fark yaratabilir.
İki tane masal kitabın çıktı. “Masalla Terapi” ve “Masallarla Yola Çık”. Kitaplarında yer verdiğin masalları seçerken nelere dikkat ettin?
Beni gönülden vuran masalları arıyorum. İhtiyacım olan masalları arıyorum. Sahnede anlatacağım zaman da böyle masallar arıyorum. İstanbul’da gizli bir senfoninin içinde yaşayan benim neyi duymaya ihtiyacım var diye soruyorum. Sanatçı, yaratıcı bir insan olarak neyi hatırlamaya ve hatırlatmaya ihtiyacım var diye bakıyorum ve öyle masallara gidiyorum. Bir masal bak beni dinle, bu hafta bana ihtiyacın var dediğinde onu anlatıyorum. Şunu da fark ettim, benim ihtiyacım olan masallara genellikle dinleyicimin de ihtiyacı oluyor. Benim inandığım masallar genellikle inandırtabileceğim masallar oluyor.
İki kitabın arasındaki ortak ve farklı yönler nelerdir?
Masal Terapi oyunbaz, muzip bir çocuk aslında. Kitabın fikri anlık cevaplar alabilmende. Kitabı açtığında tatlı masallarla cevaplar veriyor. Masallarla Yola Çık’ta daha derin, daha köklü bir yolculuk yapıyoruz. Okuyanlar devam eden bir yolculuğu takip edebiliyorlar. Dört tane teması var. Korkularımızla yüzleşip özgüvene geçme, ilham dolu günlere geçme, harekete geçme ve sağlıklı ilişkiler kurma. Bu anlamda Masallarla Yola Çık kişisel bir gelişim sunuyor. İsteyenler sadece masalları okuyabiliyor, isteyenler soru sorup rastgele açabiliyor, isteyenler de doğu, batı, kuzey, güney arasında giden çember arasında yolculuk yapıyor ve kendi hayatlarındaki değişim yolculuğuna çıkabiliyor.
Çocukken dinlediğimiz pek çok masal var. Fakat bunların bazılarını veya bu masalların yalnızca bir kısmını hatırlayabiliyoruz. Hatırladığımız bu masalların kişiliğimiz, yaşantımız üzerinde bir etkisi olduğunu düşünüyor musun?
Masallar masum metinler değildir. Masalların bizde bıraktığı izler de masum değildir. Bu durum tesadüf değil. Bir kişi çocukluğunda iki yüze yakın masal ve hikâye dinlemiş olabilir. Bunca hikâyenin arasında neden bir tanesi aklından çıkmıyor? Ya da neden bir masalın yalnızca bir kısmını aklında tutuyor? Çok ilginç değil mi? bunlar hiçbir zaman tesadüf değildir. Aklında tuttuğu masal bilinçaltından bir parça getirdiği için, kendi duygusal dünyasında önemli bir mesaj taşıdığı için ve hayatına destek vermek için orada duruyor. İlginç bir şekilde bunlar değişir. Belki şu an düşündüğünde aklına bir masal gelir. Belki on sene sonra düşündüğünde aklına başka bir masal gelecek. Çünkü ihtiyaçların değişince şu an unuttuğunu zannettiğin bir masal beş yıl sonra birden aklına gelecek.
Örneğin babamın bana anlattığı bir masal uzun zaman aklımdan çıkmıştı. Sonra bir dönem bana ailenin sana anlattığı hangi masallar aklında kaldı diye sorduğunda unuttuğumu zannettiğim masal aklıma geldi. Oysa beş yıl öncesinde sorduklarında bu masalı hiç hatırlamamıştım. Hafızanın içinde iki yüz masal saklıysa hayatın mevsimlerine göre bazılarını hatırlarsın. Başka bir mevsimde başka masallar ortaya çıkar. Çünkü masallar bizim alt bilincimize, ortak alt bilincimize hitap ettikleri için aslında farklı zamanlarda farklı masalları daha çok aklımızda tutuyoruz.
Daha yaşanılır bir dünyanın hayalini kurduğumuz şu zamanda masallar aracılığıyla iletmek istediğin mesaj nedir?
Her ay değişiyor aslında. Bazen iç dünyamızı unutup dış dünyada etkin olabileceğimizi zannediyoruz. Oysa ikisi birbiriyle ilişkili. İç dünyanda bir karmaşa, unutkanlık olursa ve içine hiç bakmayıp duygularını unutup, onları bastırıp aynı zamanda da dış dünyada barış olabileceğine inanıyorsan çok yanılıyorsundur. İç ve dış birbirini yansıtır. Bence masallar bize bunu anlatıyor. İçine dön, bir bak içine. Orada neler oluyor? Hangi yasakları yeniden gözden geçirmen gerekiyor? Hangi mümkün değilleri silmenin zamanı geldi? İçimizde bir temizlik yapmaya çağırıyor bizi masallar.