1. Uluslararası Knidos Taş Heykel Sempozyumu’nun Ardından…

1 Uluslararası Knidos Taş Heykel Sempozyumunun Ardından

1. Uluslararası Knidos Taş Heykel Sempozyumu’nun Ardından

ya da Esenada’nın Büyüsü!

Datça’da bu yıl bir ilk gerçekleştirildi. 1. Uluslararası Knidos Taş Heykel Sempozyumu adı altında 20 Eylül-10 Ekim tarihleri arasında Datça’nın Esenada adı verilen bölgesinde 19 kadar yontucu mermer yonttu ve eserlerini hepimizin gözleri önünde tamamladılar.

Datça Belediyesi ve UKKSA’nın (Uluslararası Knidos Kültür ve Sanat Akademisi) ortaklığıyla hayata geçirilen sempozyum benim için heyecan kaynağı oldu. Birçok kez uğradığım sempozyum alanı, yontucular çalışırken bir hayal adasına dönüşmüştü. Yontucuların rüzgâr, yağmur, sıcak gibi hava şartlarına maruz kalarak yaptıkları çalışma görülmeye değerdi. Üç tarafı denizle çevrili, çevresinde hurma ağaçlarının bulunduğu alana adımımı attığım ilk anda büyülenmiştim. Sempozyumdan önce getirilip alana dağıtılan mermer bloklar şekillenmeye başlamıştı. İlk kez bir heykelin yaratılmasına tanık oluyordum; aslında bir değil yirmi heykel birden bir arada doğuyordu.

Beni en çok etkileyen durum, yontucuların ellerinde canavarlarla mermer blokları kesişleri, kırıcı ve delicilerle oyuşlarıydı. Hayalimdeki yontucu imgesi yerle bir oldu. Ben o güne dek hep elinde çekiç ve keskiyle, tık tık çalışan insanlar hayal etmişim. Oysa durum farklıydı. Ortalık toz dumandı. Taşa ana hatlarını kazandırmaya çalışan yontucular yüzlerini sarıp sarmalamışlardı. Gözlükleri, yüksek sesten korunmaya yarayan kulaklıkları, ağız maskeleri, mermer tozuyla beyaza kesmiş tenleri ve giysileriyle taştan düşmanlarıyla mücadele eden gerçeküstü bir hikâyenin kahramanlarını andırıyorlardı.

1 Uluslararası Knidos Taş Heykel Sempozyumunun ArdındanEsenada, hurmalar ve çalılar, yerler, rüzgâr ve rüzgârdaki saçlarımız, her şey beyaz mermer tozuyla örtülmüştü. Her ziyaretimde heykellerin gitgide şekillendiğini gördüm ve sonunda birer birer eserler ortaya çıktı, yarımada ise heykel müzesine dönüştü.

Esenada’daki bir otelin yıkılmasıyla ortaya çıkan meydan yaklaşık bir ay boyunca ziyaretçilerine tadına doyum olmayan bir sanat deneyimine ev sahipliği yaptı. Bu alanın kamusal bir alan olarak korunması ve sanat etkinliklerinin mekânı haline gelmesi de Datça’da yaşayan sanatseverlerin ortak bir arzusu.

Heykeller şimdilerde şehrin farklı köşelerine yerleştirilerek, görsel hafızamızda yer edecek bir şehir elemanına dönüşüyor. Sempozyum alanını ziyaretlerimden birinde tanıştığım yontuculardan biri Özgül Kahraman. Onunla ayaküstü sohbet ettik. Sonra biraz daha kapsamlı cevaplar almak istedim.

Biz izleyiciler için işler böyleyken, yaratım tarafından olan bir sanatçı sempozyumu nasıl görüyor, neler hissetti, onun için de büyülü bir atmosfer oluştu mu merak ediyorum. İşte sorular ve yanıtları:

Sempozyuma gelirken neler hissediyordunuz, giderken neler hissettiniz? Projeye katılma hikayeniz nedir?

1 Uluslararası Knidos Taş Heykel Sempozyumunun ArdındanSempozyumun, akademik bir konunun çeşitli boyutlarıyla ele alındığı, bol konuşmalı, kısa süreli bir aradalık hali olduğunu biliyoruz. Ancak konu sanat olunca sempozyum tanımı da değişime uğruyor. Konumuz heykel olunca işin içine performans giriyor, kısmen halka açık bir performans. Bu etkinlik esnasında sanatçılar bir yandan bilgi, teknik gibi mesleki becerilerini ortaya koyarken öte yandan sosyal ve kültürel bir paylaşım içinde bulunuyorlar. Bu bağlamda pek çok yönü olan sempozyumun hem sanatçı hem de izleyici açısında oldukça verimli geçtiği söylenebilir. Böyle bir etkinlik içinde yer almak benim için yararlı ve keyif verici oldu.

Datça’da yaşayan kitlenin sanata olan ilgisini duymuştum ve bu bana yapılan daveti kabul etmemde daha istekli olmamı sağladı. Sempozyumun halka açık olması ve dolayısıyla sanatçının izleyici ile bir arada olma fırsatı heyecanımı daha da arttırdı. Ben bu durumu çok önemsiyorum. İzleyicinin merakını gidermek, bilgilendirmek benim için önemli.

Sempozyum süresince sanatçı arkadaşlarım dışında Datça halkından pek çok kişi ile bir araya gelme, kısa kısa sohbetler etme fırsatı yakaladım: Kimi zaman bilgi verdim, kimi zaman aldım. Benim açımdan son derece verimli geçti. Sanatçı hayattan beslenir, bu nedenle yaşamla iç içe, paylaşım ve temas halinde olmak önemli. Bu bağlamda, İzole bir yaşam bana göre değil. Sempozyumun sonuna yaklaştıkça bu süreci, tanıştığım insanları, sohbetleri yani kısaca Datça’yı özleyeceğimi hissettim.

Sempozyum süresince ortaya çıkardığınız eser sizin için ne ifade ediyor?

Sempozyumun konusu “Barış ve Adalet”ti. Ben de bu temaya uygun, kendi sanat anlayışımı ve hayata bakış açımı yansıtan bir eser oluşturmaya çalıştım. İnsan olarak adlandırılan varlığın tek başına yaşamaya uygun bir formda olmadığını düşünüyorum. Bir aradalık benim için büyük önem taşıyor. Sempozyum sonunda ortaya çıkardığım eser de bu tür nitelikler taşıyor. Eser ortaya çıktıktan sonra benim için ne ifade ettiğinin çok da önemi yok. Benim için bir eseri ortaya koyuncaya dek yaşadığım süreç daha önemli. Eser izleyiciyle buluşma evresine ulaştıysa sanatçıyla bağı zayıflar, çünkü izleyiciyle bağ kurmaya hazırdır artık. Dilbilimsel kavramsalcılığın önemli temsilcilerinden Lawrence Weiner ‘‘Benim bir yapıtımdan haberdar olmuşsanız, o yapıt sizin olmuş demektir. Kimsenin kafasına girip yapıtımı geri alamayacağıma göre, bu böyledir” der ve ben de bu görüşe sempati duyuyorum. Eserin uygulamacısıyla serüveni bitmiş, izleyiciyle başlamıştır.

Esenada ve Datça atmosferi üretiminizde nasıl etkili oldu? Sanatsal üretim, üretimin yapıldığı mekânla ve somut koşullarla ne kadar ilgili? Çok sayıda yontucuyla yakın temas halinde çalışmak nasıl bir deneyim sunuyor?

1 Uluslararası Knidos Taş Heykel Sempozyumunun ArdındanÜretimin yapıldığı mekân son derece önemlidir bana kalırsa. Esenada bence Datça’nın en özel alanlarından biri. Zaman zaman bizi savurarak direncimizi sınayan rüzgârına rağmen dopdolu anılar biriktirmemi sağlayan bir mekân olma özelliği taşıyor. Ulaşılabilir bir mekân olması izleyiciyle buluşma bağlamında önemli bir nitelik. Bu özelliğiyle sanatçıların da kenti daha kolay yaşamasını ve iç içe olmasını sağlıyor. Kısaca mükemmel bir manzara, merak ve heyecanla ortaya nasıl bir eser çıkacağını bekleyen gözler ve samimi bir ortam. Pek çok sanatçıyla bir arada çalışmak ise teknik ve bilgi paylaşımı açısından oldukça önemliydi. Bu etkinlikte de sanatçı arkadaşlarımızla pek çok kez birbirimize destek olduk ve bu paylaşımlar, samimi bir ortam yaratarak dostluğu, arkadaşlığı pekiştirdi.

Bir sonraki sempozyum nasıl olmalı, elde edilen deneyim nasıl kullanılmalı?

1 Uluslararası Knidos Taş Heykel Sempozyumunun ArdındanTüm olumlu yanlarının yanı sıra elbette birtakım olumsuzluklar da yaşadık. Kalacak yerle ilgili yapılan değişiklikler, yemek için ayrı bir alanın düzenlenmemiş olması, mekânda hava koşullarından korunmayı sağlayacak teknik çözümlemelerin yapılmamış olması gibi. Bu problemleri Datça’da yapılan ilk heykel sempozyumu olmasına bağlamak, deneyim eksikliği olarak değerlendirmek gerekir. İkincinde bu problemlerin kolayca çözüleceğini tahmin ediyorum.

Uluslararası Knidos Taş Heykel Sempozyumu’nun önemli problemlerinden biri de 19 sanatçıdan oluşmasıydı. Sayı fazla olunca ağırlanacak ortak bir alan bulmak da zorlaşıyor. Biz bu süreçte üç ayrı otelde konakladık ve birbirimizle verimli zaman geçirme konusunda biraz sıkıntı yaşadık. 2. Uluslararası Knidos Taş Heykel Sempozyumu yapılacak olursa, seçici kurul eşliğinde, objektif bir seçim sonucu en fazla 10 sanatçı davet edilmeli.

***

Özgül Kahraman’ın da bahsettiği gibi bu heykeller artık bizim oldu. Yontucular evlerine döndüler ve arkalarında şekil verdikleri taşlar kaldı. Bir yazıyı okurken yazarın satırları yazarkenki elinin hareketini –aceleci mi, tutuk mu, yumuşak mı yoksa haşince mi- düşünürüm bazen, ritmi hissetmeye, satırların ardında gizli düşünce ve duygularını, niyetini keşfetmeye çalışırım. Şimdi Datça’nın farklı yerlerine konmuş olan heykellere de dokunuyorum, elimle düz ve kaygan, tarazlı ve pürüzlü yüzeyleri üzerinde dolaşıyorum ve yontucuların çabasını anlamaya çalışıyorum. Sanatın çabası değiştirmek üzerine değil mi?

Yazarlar da yontucular da değiştirmeye çabalıyor, kimi dili, kimi taşı. Malzemeler farklı ama niyet aynı ve malzeme değişirken biz de değişiyoruz, izleyenler, okuyanlar, dokunanlar…

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin
Captcha verification failed!
Captcha kullanıcı puanı başarısız oldu. lütfen bizimle iletişime geçin!