Ursula K. Le Guin’in, her biri bizi bambaşka dünyalara götüren romanlarından biri Atuan Mezarları. “Yerdeniz Üçlemesi”nin ikinci kitabı.
Kitabın büyük bölümü Yerdeniz adlı bir dünyadaki Atuan Mezarları denilen kutsal bir mahalde geçiyor. Binlerce yıllık tapınaklar ve mezarlar dışında hiçbir şey bulunmayan ve sadece kadın rahibelerin yaşadığı bir yer burası. Romanın başkarakteri, 6 yaşlarındayken ailesinden zorla alınarak tapınağa başrahibe yapılan Tenar. Onun, bir önceki rahibenin yeniden doğmuş bedeni olduğuna inanılıyor. “Tenar” ona ailesinin verdiği gerçek isim ancak tapınağa alınınca başrahibe artık “yutulmuş” anlamına gelen “Arha” adını alıyor. Arha bütün yaşamını, emrinde olduğu tanrılara adamak; binlerce yıldır yapılan ayinleri devam ettirmek, yer altındaki, hiç ışık girmeyen, tuzaklarla dolu labirentleri ezberlemek ve oradaki hazineleri korumak zorunda. Soru sorması, sorgulaması, itiraz etmesi yasak. Ve bir gün karanlıkta bir ışık görüyor…
Yazar, kitabın konusunun “cinsellik” ve “bir kadının büyümesi” olduğunu söylüyor. Gerçekten çeşitli simgelerle anlatılan tam da bu: Tenar, kendisine yasaklandığı ya da karanlık olduğu için gitmeye cesaret edemediği yerleri merak ettikçe korkularını yenmeye başlıyor. Tıpkı kendi bedeninden, cinsellikten, erkeklerden, özgürlükten korkutularak büyütülen bir kız çocuğunun zamanla kadın olmayı keşfetmesi gibi… Tenar da günün birinde artık “Arha” olmayı, “Yutulmuş” olmayı reddediyor; gerçek ismini hatırlıyor, benliğini buluyor. Ölümüne korktuğu isimsiz tanrılarına ihanet ederek özgürlüğe kaçıyor. Emirlere, öğretilenlere, geleneklere uyan ve bunun dışında bir seçenek hayal dahi edemeyen küçük bir kız çocuğunun duvarları yıkmasına, “Arha”yı öldürüp “Tenar” olarak yeniden doğmasına tanıklık ediyoruz böylece.
Günümüzde bile dünyanın birçok yerinde, aile, gelenek, din, erkek baskısı altında büyümek, yaşamak zorunda olan kadının başkaldırışını, kadın olduğunu keşfedişini, “kendisi” oluşunu çok iyi anlatıyor bize “Tenar”. Korkularını yenen, cesur bir kahraman o.