Bir Saat Gözlerinizi Kapatın Sezgilerinizle Yaşayın!

Bir Saat Gözlerinizi Kapatın Sezgilerinizle Yaşayın

Karanlıkta Diyalog

İzlenimler…

Turkcell Diyalog Müzesi, Karanlıkta Diyalog Sergisi 2013’ten bugüne devam eden bir farkındalık projesidir.  Belki birçok kez yanından geçtiğim, her defasında merak ettiğim bu yeri görmeyi henüz yeni deneyimledim. İçeri girerken yanınıza herhangi bir eşyanızı almanıza gerek yok fakat bir bozuk paraya ihtiyaç duyabilirsiniz. Çünkü içeride sizi bekleyen bir kafe var. İlk olarak içeride kullanmak üzere birer sopa veriyorlar. Ki bu sopalar yerden çok yukarı kaldırmadan size yönünüzü bulmada yardımcı oluyor. Daha sonra karanlığa doğru girdiğinizde artık tek bir şeye odaklanmanız gerekiyor, o da rehberinizin sesi.

Gözlerinizi kapatın ve sesi takip edin!

Karanlıkta yürümeye çalışırken sizi nelerin beklediğini sezinlemeye çalışıyorsunuz. Önce bir parka giriyorsunuz. Parkın içinde birçok sese kulak misafiri olup “Acaba bu ses neyin sesi?” sorusunu yanıtlamaya çalışıyorsunuz. Görme duyunuz işlevini kaybettiği anda, diğer duyu organlarınız beş kat daha hızlı çalışmaya başlıyor. İkinci durağımız bir manav dükkânı. Ellerinizle, bildiğiniz meyveleri tanımaya çalışıyorsunuz. Bir sonraki durağımız ise sinema. Hiç görmeden Hababam Sınıfı filmini izleyip “Bu Mahmut Hoca, bu edebiyat hocası Zühtü Hoca” dediniz mi? Ben dedim.

Bir Saat Gözlerinizi Kapatın Sezgilerinizle YaşayınSinemadan çıktıktan sonra, dedik ki bunun üzerine bir de roman dinleyelim. Roman dinlemek, evet yanlış duymadınız. Bizler roman okurken onlar romanları dinleyerek keyfine varıyorlardı. Ben de bu deneyimi bir Yaşar Kemal romanı olan Çıplak Deniz Çıplak Ada romanıyla yaşadım. Romanımızı biraz okuduktan sonra, dedik bir de vapur sefası yapalım. Bindik vapura, nereye gidelim; öyle yakın yerler olmasın gittik mi Yunan adalarına gidelim. Kendimizi Mikonos’un maviliğine bıraktık. Altımızda gerçek bir havuz ve biz geminin içinde… Dillerde Yunanca şarkılar, keyfimize diyecek yok.

Yunan adalarına da bir koşu gidip geldikten sonra, dedik “Bize İstanbul’u, İstanbul olarak en iyi hissettiren yer neresi?” Tabii ki de İstiklal Caddesi… İstiklal Caddesi’ne girdik ve bizi bekleyen bir tramvaya doğru yöneldik. Kalkış için çalan düdükle birlikte kulağımızda İstiklal’in sesleri. Görmediğiniz İstiklal’i zihninizde canlandırarak hissetmeye çalışıyorsunuz; görmediğiniz caddeleri, simitçiyi, kestane satıcısını. Son durağımız da bir kafenin bar kısmı. Girişte yanınıza aldığınız bozuk paralar burada kullanılıyor. Bir paranın karanlıkta 10 lira mı 20 lira mı olduğunu ayırt etmeye çalışıyorsunuz. Ayaküstü biraz sohbet edip içeceklerimizi yudumluyoruz.

Bir Saat Gözlerinizi Kapatın Sezgilerinizle YaşayınKüçük, büyük, yaşlı veya genç yaşınız ne olursa olsun, ölmeden önce yapılması gerekenler listenizde bu sergiye de bir yer açınız. Çünkü hayatta olduğumuz bu sürede yarın veya on sene sonra hepimiz birer engelli adayıyız.

Karanlıktan korkmadan yürüyün, gözlerinizi açmaktan korkmadan sesi takip edin. Görünmeyen her ne varsa görünür olacaktır. Buradan çıktıktan sonra öğrendiklerinizden ilki; onlar harika insanlar, topluma fazlasıyla duyarlılar, sadece onların da toplumun bir parçası, bir eşitiniz olduğunu fark etmenizi ve bu konuda daha bilinçli davranmanızı bekliyorlar. Bugün onlarla bir “diyalog” kurmayı deneyin!

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin