El Boom’un Mirasçıları: Latin Amerikalı Kadın Yazarlar!

El Boomun Mirasçıları Latin Amerikalı Kadın Yazarlar
İllüstrasyon: Christian Schloe

“Bir kadın olarak doğmuş olsaydı, nasıl olurdu Borges’in hikâyeleri? Peki ya Cortázar’ın? Bir kadının sesinden anlatıldığında örneğin, kulağa nasıl gelirdi Macondo’nun hikâyesi? Günümüzde bu sorular bize tuhaf geliyor, değil mi? Belki de yakında öyle gelmeyecek.‘’

El País gazetesine böyle konuşuyor İspanyol yazar ve editör Iolanda Batallé. Sorduğu soruların çıkış noktası, 1960-1970 yılları arasında uzak kıtadan Avrupa’ya sıçrayıp edebiyat dünyasını eşsiz bir zenginlikle buluşturan ve İngilizce Latin American Boom, İspanyolca El Boom ifadesiyle anılan o bereketli Latin Amerika edebiyatı döneminden başkası değil. Varış noktası ise yeni El Boom’un kadınlara ait olacağı hissiyatıyla vurgulanmakta.

Çok müzikli, çok hüzünlü, çok neşeli, çok sömürülmüş; çok zenginken de yoksul, acılar çekmiş/çekmekte, umut etmiş/etmekte ve aslında bir o kadar da ‘zaferler’ coğrafyasının yazarlarıydı Latin American Boom’un Rulfo’su, Márquez’i, Fuentes’i, Asturias’ı, Bolaño’su, Llosa’sı ve daha niceleri…

Askeri darbelerden, yoksulluktan, insan onurundan, ezilmekten, eşitsizlikten, adalet arayışından ve tüm bunların sancısından doğan kaostan çıkmış eşsiz bir üslup sahibidir dönemin edebiyatı. Latin Amerika edebiyatının dünya çapında yükselip evrensel zenginliğe katkıda bulunması ise açığa çıkması an meselesi olan birikmiş bir enerjiye benzer. Açığa çıkan şey şiiriyle, öyküsüyle, romanıyla bir edebiyat şölenidir ve El Boom 1970’lerden itibaren en çok Büyülü Gerçekçilik akımıyla söz ettirir kendinden.

El Boomun Mirasçıları Latin Amerikalı Kadın Yazarlar
Mario Vargas Llosa, Carlos Fuentes, Gabriel Garcia Marquez

Büyülü Gerçekçilik, 1950’lerde olgunlaşmaya başlayıp 1960-70’lerde en büyük patlamasını yaşasa ve El Boom’un bir anlamda ‘vitrin’i olsa da tarihi geçmişi, kavramın ilk kez kullanılışı biraz daha eskiye dayanır. Venezuelalı yazar Arturo Uslar Pietri bazı Latin Amerikalı yazarların eserlerini bu akım adı altında sınıflandırmış; bundan biraz daha önce ise sanat tarihçisi ve eleştirmeni Franz Roh tarafından, değiştirilmiş gerçekliği yansıtan bir tabloyu tanımlamak için kullanılmıştır.

“Lo real maravilloso” (harika gerçeklik) terimi ise Kübalı yazar Alejo Carpentier’in 1949 yılında yayımlanan El Reino de Este Mundo (Bu Dünyanın Krallığı) romanının önsözünde geçmektedir.

Gabriel García Márquez’in merkez kişi olduğu dönem ve akımın üslubuna dair en sade tanımı yine Márquez yapmıştır: “büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü olağan şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık’ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım.”

Peki ya Márquez’in Yüzyıllık Yalnızlık’ı, Jorge Luis Borges’in Alçaklığın Evrensel Tarihi, Miguel Ángel Asturias’ın Başkan’ı, Juan Rulfo’nun Pedro Páramo’su başyapıt niteliğinde eserler olup edebiyat dünyası ve tarihinde kuvvetlice yerini alırken, dönemin kadın yazarlarının seslerinin de yeterince ayrımına varılmış mıdır?

Benzer sorgulama İspanyol 27 Kuşağı söz konusu olduğunda, öğrencisi tarafından bir edebiyat profesörüne yöneltilen; “Peki 27 Kuşağı’nda hiç mi kadın şair yoktu?” sorusuyla yapılmış ve ortaya LasSinSombrero (Şapkasız Kadınlar) çalışması çıkmıştır. Çalışma kısaca, İspanyol iç savaşı döneminde tarihin yok saymak suretiyle unuttuğu; direnişin, umudun, sürgün hayatının sembol isimleri erkek yazar ve şairler kadar kadın yazar, aktivist ve şairlerin anısına da geç kalınmış bir sahip çıkma arzusuyla şekillenmiş ve bir de belgesel ile güçlendirilmiştir.

Latin Amerikalı kadın yazarlar, İspanyol 27 Kuşağı’nın kadınlarına nazaran biraz daha sıyrılmış da olsalar, ‘El Boom’ veya ‘Büyülü Gerçekçilik’ denince akla gelen ilk imgede ne yazık ki yine de geri plandalar. 1980’lerden itibaren Büyülü Gerçekçilik akımının çekim alanına giren yazarlardan Şilili İsabel Allende ve Meksikalı Laura Esquivel, evrensel boyutta tanınmış ve ses getirmiştir.

Samanta Schweblin

El País gazetesinin haberine geri döndüğümüzde ise Arjantinli yazar Samanta Schweblin ile karşılaşıyoruz. Schweblin, Distancia de Rescate kitabıyla, geçtiğimiz Haziran ayında Anglosakson edebiyat dünyasının en prestijlisi olan Man Booker Uluslararası Edebiyat Ödülü’nün finaline kalmıştır. Yazar, bu önemli ödül serüveninin sonunda kazanamamış da olsa, Latin Amerikalı kimliği ve İspanyolca bir kitapla yarışmaya katılıp finalist olması, Man Booker Uluslararası Edebiyat Ödülü’nün tarihine dikkat çekildiğinde alışılmışın dışında bir durum olarak göze çarpar.

Schweblin ile dikkatleri çeken diğer Latin Amerikalı genç kadın yazarlar ve başarılı eserleri, “bu kadınlar arasında yeni bir El Boom mu doğuyor?” diye düşündürmektedir. Erkek yazarların sayıca hâlâ çoğunlukta olmasına rağmen değerli övgülere ve ödüllere lâyık görülen kadın yazarlar arasında Qué Vergüenza kitabıyla Şilili Paulina Flores, Nuestro Mundo Muerto kitabıyla Bolivyalı Liliana Colanzi ve Umami kitabıyla Meksikalı Laia Jufresa gibi isimler bulunmakta. Kolombiya’nın başkenti Bogotá’da ise, 40 yaş altındaki en iyi Latin Amerikalı yazarları seçen Hay Festival kapsamında kadın yazarların önceki yıllara göre daha fazla seçildiği görüldü.

İsmi geçen Latin Amerikalı kadın yazarların ortak görüşü, yayınevlerinin günümüzde daha az önyargılı olduğu ve kadınlara daha fazla güvendiği yönünde. Yeni ‘El Boom’ dalgası kadınlar ekseninde ilerleyecekse bile bunun da az veya çok bir mücadele gerektireceğinin ayrımında olarak Şilili Flores, erkek ya da kadın fark etmeksizin yalnızca iyi edebiyata odaklanılması gerektiğini not ediyor.

Latin Amerikalı kadın yazarlar özelinde, esasında tüm dünyayı ilgilendiren, edebiyatta da var olan görünmez erkek egemenliğinden sıyrılan tüm kadın yazarların daha çok okunması, daha çok dile çevrilmesi ve seslerinin daha kuvvetlice çıkması dileğiyle…

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin