İnce ruhlular, sessizlikte anlam bulabilenler, zamanın kıymetini bilenler, ağırlığını vermeyi değil yalnızlığını bölüşmeyi isteyenler, bir kucaklayışın, bir masayı paylaşmanın kıymetini bilenler, sohbete ve diyaloğa inananlar, eski değerleri özleyenler Ernesto Sabato’nun ‘direniş’inde bir araya gelir.
Dino Buzzati’nin “Büyülü Öyküler” (La boutique del mistero) kitabında “Bir Şeyler Olmuştu” öyküsü vardır. Bir tren durmaksızın ilerler, ama dışarıda olağan dışı bir şeyler olmaktadır. İnsanlar telaşla koşuşmakta, güneye doğru gitmekte, trendekilere bir şeyler anlatmaya çalışmaktadır. Trense hiçbir istasyonda durmaz, çılgınca kuzeye doğru ilerler. Bir istasyona girerken yavaşlayınca gazete satıcısı çocuk trenle aynı yönde koşup onlara gazetenin ilk sayfasını göstermeye çalışır. Trendekiler gazeteye uzandığında rüzgâr gazeteyi uçurur, ellerinde sadece gazetenin adı ve manşet haberin başlığının son harfleri kalır: UYOR yazmaktadır. Tren, içindekiler neler olduğunu anlayamadan yoluna devam eder. Nihayet son istasyonda durur. İstasyon bomboştur. Herkes kenti terk etmiştir. Bir kadının tiz çığlığı yankılanır: “İmdat!”
“Direniş” (La Resistencia) de içinde korkutucu bir hızla ilerlediğimiz yüzyıla yönelik bir imdat çığlığıdır. Arjantin’de yüzyılın başında, 2000 yılında yayımlanmıştır. Delidolu Yayınları tarafından bu yılın Ocak ayında, Sabato’nun daha önce “Tünel” ile “Kahramanlar ve Mezarlar” romanlarını dilimize kazandıran Pınar Savaş’ın çevirisiyle yayımlanmıştır. Daha ilk sayfalarında, ellerimizdeki telefonun ekranına dokunarak her türlü tepkiyi zahmetsizce gösterebildiğimiz, dünyaya açılan kapımız haline gelen sosyal medya araçlarının bizi nerelere sürüklediğini yüzümüze vurur Sabato: “Ekranda ışımayan hiçbir şeyi görmüyoruz; bize desibellerle yüklü olarak gelmeyen hiçbir şeyi duymuyoruz.”
Kentin gürültüsünden, görünüşü bozan ışıklı reklam panolarından, hiç kimseyi tehlikelere karşı uyarmayan, gerçeklerden haberdar etmeyen televizyon ekranlarından, bir kafede oturan insanların sohbet ederken birbirini duymasını engelleyen yüksek desibelli müzikten, sağırlaşan insanlardan dem vurur. İnsanın asaletini özler. Beklentisi, kendisine asgari düzeyde saygı gösterilmesini isteyen -bugünlerde azınlıkta kalan- insanlarınkiyle aynıdır. İnsanların kalabalıkta birbirini rahatsız etmemesi, bağırarak konuşmaması, komşunun kendi televizyonun sesini kısması, kısacası herkesin birbirinin yaşam alanına saygı göstermesi: “Apartman dairelerinin çoğunda komşunun televizyonunun sesi duyulur; neden birbirimize bu kadar az saygı duyuyoruz? İnsanlar, içinde yaşadıkları desibellerin bu artışına tahammül edebilmek için ne yapıyorlar?”
Sabato yüz yılın geçirdiği bütün dönüşümü gözlemlemiştir.
Gözlemlerini aktarma, ölümden önce söz söyleme isteği bazen konudan konuya atlamasına neden olur. Belki de bu nedenle satırları sohbet havası yaratır ve bu konuşma isteği kimi zaman yazarla bir iç monoloğa dönüşür.
“Direniş” kaleler birer birer yıkılsa da savaşı kaybetmemek gerektiğini anlatan mütevazı bir Sabato manifestosudur. İnceliklere, kaybettiğimizin farkında bile olmadığımız değerlere sessizce yakılmış ağıttır. Gitme zamanının yaklaştığının farkında olan yazarın gelecekle ilgili kaygılarını içerdiği gibi savaşı tam olarak kaybetmediğimizi de vurgular. Sabato son bir kuvvetle, küçük bir uyarıda bulunur bize: “Fakat insanlığı korumaya katkıda bulunmanın bir yolu var ve bu teslim olmamaktır. Bizi çevreleyen evrenin sonsuz zenginliğinin renkleriyle, sesleriyle ve kokularıyla gözümüzün önünde yok olup gitmesini kayıtsızlıkla izlemeyelim.”
Kitabın çevirisi kimi yerlerde okuma temposunu kesintiye uğratan tekrarlayan sıfat kullanımları haricinde akıcı ve dilin kullanımı özenli. Birkaç örnek vermek gerekirse; “insan bu sürekli duygusal müdahaleyi hiç karşı koymadan kabul etmeye alışmaktadır.”, “…bizim bu gençlerimizin edebiyatı sevmeleri,…” “…bu izleyicilerini sadece duygulandırmakla kalmamış, onları dönüştürmüştür de; tam da bu nedenle bu oyun yazarları…” cümlelerinde olduğu gibi.
Geçtiğimiz yüzyılın başlarında Arjantin’de doğan Ernesto Sabato parantezi tam yüz yıl sonra, doğum gününe iki ay kala kapatır. Başından sonuna koca bir yüzyıla tanıklık etmek; yüzyılın tüm dönüşümlerini, dönüştükçe çağın kalıpları içinde sıkışıp kalan değerleri, içi boşaltılan inançları, gerçek anlamını yitiren idealleri görmek demektir. Dünya savaşlarının yanında ülkedeki kirli savaşlara da tanıklık etmek demektir.
Sabato 24 Haziran 1911’de Buenos Aires’in Rojas kentinde doğmuştur.
İtalyan göçmeni Francesco Sabato ile Giovanna Maria Ferrari’nin oğludur. Onbir çocuklu ailenin onuncu çocuğu olarak dünyaya gelir. Bir önceki kardeşinin ölümünden sonra doğmuştur ve ona ölen ağabeyinin adı verilir. İlkokulu Rojas’ta bitirdikten sonra eğitimine La Plata’da devam eder. 1929’da La Plata Ulusal Üniversitesi’nde fizik ve matematik okur. 1918’de Córdoba Üniversitesi’ndeki öğrenci hareketleri ile başlayan ve sonra tüm ülkedeki üniversitelere yayılan reform hareketinin La Plata Üniversitesi’ndeki aktif üyelerinden biri olur. La Plata aynı zamanda Arjantin’in et ihracatı merkezidir. Ülkede yaşayan her milletten göçmenin çalıştığı büyük et paketleme tesisleri vardır. Sabato buradaki üretim koşullarını, işçilerin yaşam mücadelesini de gözleme imkânı bulur.
1930’da, sonraki yıllar boyunca tekrarlanacak askeri müdahalelerin ilki gerçekleştiğinde Sabato Komünist Gençlik Federasyonu’nun genel sekreteri seçilir. Askeri darbe döneminde yeraltında çalışmaya da zorlanmış, gençlik hareketi için beş yıl çalıştıktan sonra hareketi terk etmiştir.
1934’te Arjantin Komünist Partisi tarafından iki yıllığına Uluslararası Lenin Okulu’na gönderilir. Moskova’ya gitmeden önce parti delegesi olarak Brüksel’e gider ve “Faşizme ve Savaşa Hayır Kongresi”ne katılır. Arjantin’e dönememekten korktuğu için Moskova’ya gitmeyip Paris’e kaçar. Hiç yayımlanmayan ilk romanı “La Fuente Muda”yı (Sessiz Çeşme) Paris’te, her an ihbar edilip yakalanma korkusuyla yazmıştır. 1936’da Buenos Aires’e döndükten sonra gençlik aşkı Matilde ile evlenir.
Sabato’nun direnişi aşkı da içerir. Matilde ile üniversitede Marksizm üzerinde ders verdiği bir sınıfta tanışır. Matilde, Sabato için ailesini geride bırakmıştır. Direniş’te aşkla ilgili, şimdi hiç ulaşamadığımız enginleri, bağlılıkları anlattığı bir bölüm vardır. Sabato bu cümlelerinde belirli bir insanı işaret etmez ama yaşamına baktığımızda bu derin bağlamı yakalamak mümkündür: “Hayatın kalp atışlarının bir yarığa ihtiyacı vardır, bir kalp atışının yaşamak için ihtiyaç duyduğu küçücük bir aralığa ve işte bu yarıktan bir karşılaşmanın enginliği sızabilir; tıpkı büyük dalgaların en güçlü duvarlardan sızdıkları, bir hastalığın bir açıklık olabildiği ya da hayatın herhangi bir mucizesinin taşkınları gibi: Hiç ara vermeden yüksek duvarları döven bir damla misali, tüm kapalılığımıza rağmen bizi seven bir insan. Ve sonra en yalnız ve kapalı insan, bu ciddi yoksunluğa bu kadar uzun süre dayanabildiği için sevme kabiliyeti en fazla kişi olabilir.”
Arjantin’e döndükten sonra fizik alanında çalışmalar yapmaya devam etmiştir. İlk oğlu Jorge Federico Sabato 25 Mayıs 1938’de doğar. Büyük oğlu Jorge’yi 1995’te trafik kazası sonucu kaybeder. Matilde’i de 1998’de kaybetmiştir.
1938’de La Plata Üniversitesinden fizik alanında doktora derecesini alır. 1939’de atomik radyasyon konusunda çalışmalar yapmak üzere Paris’teki Curie Enstitüsünden araştırma bursu kazanmıştır. Ancak “bir fizikçi için erişilebilecek en yüksek hedeflerden biri olan Curie Enstitüsünde kendimi bomboş hissettim.” diyecektir. Bu dönemde gündüzlerini laboratuvarda elektrometreler, dereceli silindirlerle ölçümler yaparak, akşamları da sürrealist edebiyatçılarla barlarda sohbetler ederek geçirir.
Araştırmalarına devam etmek üzere Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’ne (MIT) kabul edilir. 1943’te Arjantin’e döndüğünde meslektaşlarını ve kendisinden beklentisi olan herkesi şaşırtarak, vaktini yazmaya ve resim yapmaya ayırmak üzere, fizik çalışmalarını bir kenara bırakır. Bursunun karşılığı zorunlu hizmeti tamamlamak için La Plata Üniversitesinde bir süre izafiyet ve kuantum mekaniği dersleri verir. Yayımlanan ilk edebi çalışması Teseo adlı bir dergide yayımlanan makalesi olur. Bu dönemde çeviriler yapmaya ve makaleler yazmaya devam etmiştir. Bertrand Russel’ın “The ABC Relativity” (Rölativitenin ABC’si) kitabını İspanyolca’ya çevirmiştir.
Buenos Airesli kimi yayıncılar tarafından reddedilen ilk romanı “Tünel” (El túnel) 1948’de, Sur dergisince yayımlanır. Bu roman Paris’te aynı zamanda yayıncılık da yapan Albert Camus’nün dikkatini çeker ve Camus kitabı Gallimard yayınlarına önererek Fransızcaya çevrilmesini sağlar. Roman Fransızcadan sonra 10 dile daha çevrilir. Sabato Tünel’in devamı olan ve “Karanlıklar Üçlemesi” olarak anılacak iki kitap daha yazar. Üçlemesinde de yalnızlık, hayal kırıklıkları, iletişimsizlik gibi konuları ele alır. Sabato 1984’te İspanyol edebiyatının en saygın ödülü sayılan Cervantes Ödülü’nü alır. Sabato’nun başkaca romanı yoktur.
Son kitaplarından biri olan, biyografi niteliğindeki “Antes del Fin” (Sondan Önce) 1998’de yayımlanır. Kitabın sonlarında şu cümleler yer alır: “Kaybettiğimiz insanlığı kurtarmak için girişilecek son savaşa, sadece ütopya tasarlayabilenler hazır olur.”
Sabato’nun hayattayken en büyük savaşımı “insan olmak” üzerinedir. Ülkesinin gördüğü en korkunç askeri darbe dönemine tanıklık etmiştir. 1980’lerde askeri rejimin çöküşü ve demokrasiye dönülmesinin ardından Raúl Alfonsín hükümeti tarafından “Kayıpları Araştırma Komisyonu” (CONADEP) kurulur ve Komisyon’un başına Ernesto Sabato getirilir. Bu komisyon 1976-1983 arasındaki “Kirli Savaş” dönemi kayıplarını araştıracak ve bir rapor ortaya koyacaktır. Komisyon tarafından hazırlanan, binlerce sayfa belge ve tanıklıktan oluşan “Nunca Más” (Bir Daha Asla) başlıklı rapor 1984’te yayımlanır ve “Sabato Raporu” olarak da anılır. Raporun önsözünde Sabato “Son sözümüz adalet olmalı; duyduğumuz, okuduğumuz ve gördüğümüz şeyler karşısında sessiz kalamayız.” der
Rapor darbe dönemde yaklaşık 340 gizli gözaltı merkezi kurulduğunu, bu merkezlerin çoğunun dönemin hükümetinin kontrolü altında faaliyet gösterdiğini, bu merkezlere götürülenlerin insanlık dışı koşullarda tutulduğunu, her türlü işkenceye maruz kaldığını, en az 9,000 kişinin öldürülmüş ya da halen “kayıp” olduğunu ortaya koyar. Bu rapor cunta liderlerinin 1986’daki yargılanmalarına da dayanak oluşturur.
İnsanlık en çok işgal veya savaş dönemlerinde yara almıştır. Bu rapor; bir daha asla kirli savaşlar yaşanmasın, bir daha asla insanların yaşam hakkı ellerinden alınmasın, bir daha asla insanlar gece yarıları evlerinden alınıp gizli gözaltı merkezlerine götürülmesin, bir daha asla insanlar işkenceden geçirilip cesetleri uçaklardan Atlantik Okyanusu’na atılmasın, bir daha asla anneler askeri darbe döneminde “kaybedilen” çocuklarını aramak zorunda kalmasın diye yazılmıştır.
Sabato CONADEP’e Direniş’te de değinmiştir:
“İnsan yalnız ve yalıtılmışken cesareti yoktur, ama başkalarının gerçeklerine gerçekten gömülmüşse, bunu yapabiliyorsa artık geri dönemez. CONADEP’te çalışırken geceleri korku içinde çok sevdiğim insanlara çektirilen, benim başıma gelseydi ölmeyi tercih edeceğim o işkenceleri düşünürdüm. Uyurken sakin olabilsem de sonra kaygı içinde uyanır ve nasıl devam edeceğimi bilemez, ama üzerinden birkaç saat geçince kendilerini kabul etmemi isteyen insanları reddedemezdim. Yapamazdım, çocukları gerçekten katledilmiş olan o ebeveynlere hayır demek söz konusu olamazdı.”
“Direniş”te zor zamanlarda sanata sığındığını anlatır. Sanatı toplumun ikiyüzlülüğüne karşı en büyük güç olarak görür. Sabato’ya göre sanat, ruhun başarısızlıklarını ve elemlerini tamir eden ustadır. Kaygısızlık ve umutsuzluk içinde kendisine başvuranlara sanata yönelmelerini tavsiye etmiştir. İnsanı yazmaya, resim yapmaya çağıran da budur. Kapanmayan, yeniden açılan, hep var olan yaraları. Onun tuvalinden de tüm çelişkileriyle yazarlar gelip geçmiştir.
Edebiyata, sanata, doğadaki güzelliklere neden sığındığımızı şu cümlelerle hatırlatır: “La Mancha’nın o sarsak şövalyesinin talihsizlikleri ve kahramanlıkları bize hâlâ dokunaklı gelir çünkü rüzgâr değirmenlerine karşı savaş gülünesi bir şeydir, ama insan olmak hakkında umutsuz bir gerçeği de ortaya çıkartır.”
Anlattığı Buenos Aires şehrinde başka büyük şehirleri, şehir kalabalığını ve yalnızlığını buluruz. Gürültü ve kalabalık, her kentin ruhundan bir şeyler eksiltmektedir.
Kitabın sonlarına doğru direnişten ne anladığımızı da sorar Sabato. Buna ortak bir cevap bulabilseydik, dünya çok daha farklı bir yer olurdu kuşkusuz. Sabato’nun aradığı ise öyle çok büyük bir şey değildir, “içinde yaşadığımız geceye uygun düşen bir şey; belki bir mum, beklenilen bir şey.”dir. Bir ışık, küçük bir kıvılcımdır. Bunun için dünyanın elinden bir şey gelmez. Umut yine insanda ve direniştedir. Belki Buzzati’nin bahsettiği trenden inmek, neler olduğunu anlamaya çalışanlara kulak kabartmak, onlarla birlikte koşmak gerekir. Güneye inmek…
Ölümünden sonra bir okuru Sabato’ya “alçakgönüllüğü” için teşekkür etmiştir. Bu teşekkürün içinde hayatın ağırlığını kimselere fark ettirmeden yaşaması, insanlığın korunması gerekli son erdemleri için mücadele etmesi, umudu yine insanda görmesi saklıdır.
Kaynakça:
Ernesto Sabato, Direniş, Çev: Pınar Savaş, Deli Dolu Yayınları, Ocak 2018.
http://www.desaparecidos.org/nuncamas/web/english/library/nevagain/nevagain_000.htm
https://www.theguardian.com/world/2011/may/01/ernesto-sabato-obituary
https://www.washingtonpost.com/local/obituaries/we-need-header-that-reads-ernesto-sabato-99-ernesto-sabato-writer-who-led-investigation-of-argentinas-dirty-war-dies-at-99/2010/09/21/AFubphMF_story.html?utm_term=.a97cc77925e5
Görseller:
http://www.delidolu.com.tr/kurmacadisi-direnis/
Ernesto Sabato (June 24, 1911 – April 30, 2011)
http://www.uam.mx/difusion/revista/sep2001/peppino.html
http://www.emol.com/noticias/magazine/2011/05/01/479024/ernesto-sabato-sera-sepultado-en-las-afueras-de-buenos-aires-y-homenajeado-en-filba.html