TDK, masalın tanımını “Genellikle halkın yarattığı, hayale dayanan, sözlü gelenekte yaşayan, çoğunlukla insanlar, hayvanlar ile cadı, cin, dev, peri vb. varlıkların başından geçen olağanüstü olayları anlatan edebî tür” şeklinde yapıyor. TDK’nin bu tanımına ek olarak ancak “Kültürün en önemli unsurlarındandır” diyebiliriz.
Masallar, toplumun güncel algı ve anlayışlarının kodlarını taşır. Bugün hayata ve çevreye dair farkındalıklarımızın çoğunun masallarla örtüştüğünü söylemek yanlış olmaz. Örneğin güncel, toplumsal cinsiyet kodlarının kaynağına yüzlerce yıl önce anlatılmaya başlanmış cadı (Kürtlerde “pirabok”) masallarını hafifçe gözden geçirerek ulaşabiliriz.
Masallar için “Kültürün en önemli unsurlarındandır” diyorsak, kültürün yapısını ve işleyişini özet geçmekte fayda var. Kültür bir toplumun değerlerine ilişkin söz, düşünce, eylem ve araçların tümünü kapsar. Dil, şarkılar, danslar, masallar, manevi değerler vs. kültürü oluşturur.
Kültür kümülatiftir, yığılarak ilerler. Onu yeniden yaratamazsınız. Ancak sizden öncekilerin yarattığının üstüne bir şeyler ekleyerek çapını genişletebilirsiniz. Bu çerçevede masal anlatıcılarını ele alırsak: Bir masal anlatıcısı için aynı zamanda bir “kültür aktarıcısı” da diyebiliriz.
Anlatıcı anlatmaya başladığı andan itibaren kendinden eklediği her şey, kültürün genişlemesi; dolayısıyla da bir başkasına aktarılması demektir. Bir masalın yöreden yöreye birçok versiyonunun olması da bu yüzdendir. Bu noktada anlatıcının önemi beliriveriyor çünkü her bir anlatıcı kendi yaşam ve çevre farkındalığını masala işler. Bunu, dinleyiciye aktarır. Dinleyici böylece hem masalın o güne kadar biriktirdiği tüm kodları, hem de anlatıcının kendi algı ve anlayışının kodlarını alır. Söz konusu masal için artık geri dönüşsüz bir yola girilmiştir. Hele dinleyici çocuksa.
Kültür kişiyi yoğurur, ona şekil verir. Çocuklar ise yoğrulmaya en uygun kıvamdaki hamura sahiptir. Çocuklar izlediği, okuduğu veya anlatılırken bir hikâyeden dinlediklerini anlayabilmek için karakterle özdeşim kurar. Dinlediği hikâyede yaşananları mümkün bulabilir, karakterleri gerçek sanabilir, hatta bunları kendinde uygulamaya çalışabilir. Pedagojik açıdan bin bir sorunu olan birçok masalın çocuklara anlatılması/okutulması korkunç sonuçlar doğurabilir. Tıpkı kendini örümcek adam sanıp evinin balkonundan atlayan çocuk gibi.
Masal, genel algının aksine yalnızca çocuklara dönük bir tür değildir.
Yazılı edebiyatın olmadığı dönemlerde yetişkinler için üretilen hikayelerdir. Bu hikayeler korku, cinsellik, şiddet vb. çocukta olumsuz etkileri olabilecek unsurlar içerebilir. Bu sebepten masalları iki grupta değerlendirmeliyiz: 1. Çocuklar için masallar, 2. Çocuklardan uzak tutmamız gereken masallar.
Tüm bu fikirler doğrultusunda Italo Calvino’nun, İtalya’nın altı farklı bölgesinde anlatılan masalları derlediği Efsunlu Masallar’ı ele alacağız. Kitap, Yapı Kredi Yayınları’ndan 9-14 yaş aralığına hitap ettiği öne sürülerek 2016’da piyasaya sunuldu.
Anlatılan ilk masal Salamanka Okulu adlı bir Puglia masalı. Başlar başlamaz insanın içini bir tedirginlik kaplıyor; çünkü bu bir ticaret masalı. Ellerindeki parayı katlamak isteyen baba, her şeyi öğrensin diye oğlunu Salamanka Okulu diye bir okula gönderir. Nedense okulun hocasının “kalbi bütün hocalarınki gibi katıymış.”
Masal; baba, oğul ve hocanın maceralarını anlatıyor. Önerdiği şey ise dolandırıcılık: “Okula niye gittim ki ben? Oluk oluk para aksın diye gitmedim mi? Bak beni dinle! Yarın Spongano’da Aziz Vito şenliği olacak, ben alnında yıldız olan bir ata dönüşeceğim, sen de beni satışa götüreceksin. Kuşkusuz panayıra Hoca da gelecek ve beni tanıyacak, ama sen beni, yüz paradan aşağı verme ve yularsız sat. Bunu sakın unutma, bütün umudum yularda.” Çünkü yularsız olunca tekrar insana dönüşüp, hiçbir şey satmadan yüz parayı ceplerinde tutabilirler. Hoca ve oğul arasında birbirini yenme ve yok etme şeklinde kurulmuş olaylar anlatılırken şiddet de olduğu gibi anlatılıyor.
Şeytanın Pantolonu adlı Bologna masalında da yine her şeyin parayla satın alınabileceği vurgusu anlatıcının ağzından “Para oldu mu her şey yapılır, bu bilinen bir gerçektir” sözleriyle yapılıyor.
Bir Calabria masalı olan Biber Prens’te ise bir prenses tarafından evlenilmek üzere un ve şekerden yaratılan, biber burunlu prensin hikayesi anlatılıyor. Masalda cinsiyetçilik üst perdeden bağırılırken, anlatımdan türcülük çıkarımında bulunmak da zor olmuyor. Örneğin; dile gelen Biber Prensin kendisini yaratan prensese kurduğu “Seninle konuşamam, önce babanla konuşmam lazım” şeklindeki ilk cümlesini toplumsal cinsiyet bağlamında değerlendirmek mümkün. Ayrıca kötü kalpli karakter olan majestenin “köpek”le özdeşleştirilmesi de masalın türcü olduğunu söylememiz için yeterlidir. Masalın bitimi ise bir çocuğun asla okumaması gerektiği kadar korkunç: “Köpek-Majeste ertesi gün olup biteni fark ettiğinde, saçlarını bir bir yolmuş, başında bir tek saç teli kalmayınca da kendi başını koparmış ve ölmüş.”
Şiddet, masalların tamamında mevcutken İki Deniz Tüccarı adlı Palermo masalında dozu arttırılıyor: “büyücüyle savaşmalı ve onu öldürmelisin. [Onu öldürdükten sonra] karnını yar, içinden tavşan çıkacak. Tavşanı yar, içinden güvercin çıkacak. Güvercini yar, içinden üç yumurta çıkacak. Bu üç yumurtaya gözünün nuru gibi bakmalısın.” Masalın kahramanı delikanlı ile büyücünün dövüşünde birbirlerine söyledikleri ise şöyle:
Büyücü:
“Olsaydı ekmekli, şaraplı paparam,
Seni domuzmuşsun gibi parçalardım!
Delikanlı:
“Olsaydı ekmekli, sütlü paparam,
Kafanı iki eşit parçaya ayırırdım,”
Yoldan İlk Geçenle Evlendirilen Prensesler adlı Basilicata masalında cinsiyetçilik vurgusu yapılırken, Kambur, Topal ve Boynu Tutuk adlı Abruzzi masalında ise intikamcılık ağır basıyor. Adını verdiğim bu iki masala bu yazıda daha detaylı değinmeyeceğim, merak edenler kitabı okuduklarında bahsettiğim cinsiyetçilik ve intikamcılık unsurlarını kendileri görecektir.
Tüm bu örnekler ve daha fazlasının bize söyledikleri çok net: Calvino’nun derlediği masallar bu halleriyle çocuklara aktarılmamalılar. Ya çocuklar için uyarlanmalılar, ya da çocuk kitle hedef alınarak basılmamalılar. Calvino İtalyan kültürünü baştan yaratamazdı fakat bir anlatıcı/kültür aktarıcısı olarak çocuklara anlatılmak üzere basılan bu masallara makul müdahalelerde bulunabilirdi. Kuşkusuz bu masalları Calvino’nun kendisi yaratmadı. Bu masallar zaten vardı ve Calvino onları derleyerek önce İtalyan kültürüne sonra da dünya mirasına ciddi bir katkıda bulunuyor. Fakat tekrar etmek gerekirse, “Efsunlu Masallar” çocuklardan uzak tutulması gereken masallardandır.