Kendine Kim Olduğunu Soranlar Korosundan…

Kendine Kim Olduğunu Soranlar Korosundan İyi ki Yaşadın Edip Cansever

‘’Kendimizi kurcalamanın en iyi yolu başka bir şeyi kurcalamaktır.’’
Richard Rorty

İyi ki Yaşadın Edip Cansever!

Edip Cansever, 8 Ağustos 1928’de İstanbul’da doğar. İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra Yüksek Ticaret Okulu’nda yükseköğrenimine başlar fakat buradaki öğrenimini yarıda bırakır. Babasının antikacı dükkanında 1976 yılına kadar antikacılık yapar.

 İkinci Yeni’nin öncü şairlerinden biri olan Edip Cansever ile ilgili yukarıda yazılanlar, herkesin bildiği/bilebileceği biyografik bilgiler. Cansever, İkinci Yeni şairidir fakat onun şiiri bazı noktalarda İkinci Yeni şiirinden ayrılır. Öyle ki Edip Cansever, İkinci Yeni şiirinde yeni bir şiirin kurucusudur. 

Onun özellikle belli şiirlerinde -Ben Ruhi Bey Nasılım, Umutsuzlar Parkı, Çağrılmayan Yakup, Tragedyalar vs.- bu yeni şiirin öykü-şiir iskeleti ile kurulup karşımıza çıktığını görürüz. Örneğin Umutsuzlar Parkı şiirinde somut ve nesnel olan dekor(lar) ‘’insanın gizli karanlık köşeleriyle oranlı’’ birer mekandır. Fakat Cansever, bu dekorlardan mekanlara öyle geçişler yapar ki o ‘’park’’ Vahalam’a dönüşür. Kaldı ki, bilmeyiz ki neresidir Vahalam.

Şairin şiirinde mekan bu tür dönüşümlere uğrarken, kişilerde de genel olarak belirgin özellikler göze çarpar: Kuşkucu, sıkıntılı, yabancı ve daima arayan, aradığını bulduğunda ise hemen başka bir şey aramaya koyulan insanlar. Hatta hiçbir yere çağrılmayan, nasıl olan, kendinde sorular ve bir şeyler arayan insanlar…

Edip Cansever, insanın dünyada kendine ait bir yer aramasının şiirini yazar.  Ben Ruhi Bey Nasılım şiiri, böyle bir şiirdir. Ait olmanın özel söylemidir. Mutlak bir yalnızlık, dahası seçilmiş bir yalnızlığın şiiridir.

Edip Cansever şiirindeki insanlar ‘sıkıntı ülkesi’nin insanlarıdır; Nedeni belli olmayan bir yenilgiden Ruhi Bey, adeta öç alır.  Ruhi Bey, nasıl olan Ruhi Bey; bildiği her şeyden ve bilmediği her şeyden dolayı sıkıntılıdır.  Ve bu sıkıntı, dünyada olmanın bu can sıkıntısı, ‘normal’ olmalıdır; hayatla olan ilgisi de bu normallik olarak göze çarpar.

İkinci Yeni şairlerinin ‘anlam’ı dışlama ya da anlamsızlığı imgeler üzerinden nesnelleştiren ortak ve asi tavrı, Edip Cansever’de farklıdır. O, anlamı dışlamak ya da anlamsızlık üzerinden dile başkaldıran bir tavır yerine, sıradan insanın, gündelik hayat içindeki mutlak yalnızlık anlarına:

Yere dökülen bir un sessizliği mi
Göğe bırakılmış bir balon sessizliği mi
İşini bitirmiş bir org tamircisinin
Tuşlardan birine dokunacakkenki
Dikkati ve tedirginliği mi

‘Anlam’a ve kötücül gerçekliğe hükmetmeyi seçer. Üstelik hükmettiği şeyi de hükmetmeyi de hiç kastetmeyerek yapar bunu, öyle bir derdi yoktur çünkü. Ruhi Bey’de kurduğu yer yer sezgisel atmosferdeki ‘giz’, bir köpeğin toprağı koklaya koklaya yürümesi hissi uyandırır şiiri okurken. Burada şiir mi köpek şiiri okuyan mı, bilinmez. Açık olan şudur ki ‘giz’ bulunsa bile o, nasıl olan bir gizdir ve elbette açıklaması yoktur.

Fazla şiirden ölmeseydi, bugün seksen dokuz yaşında olacaktı Edip Cansever.  O ister miydi seksen dokuz yaşına kadar yaşamak, bilemeyiz. Doğrusu o kadar yaşasa O, belki buna şaşırırdı.

İyi ki yaşadı Edip Cansever, ‘’her türlü çağrılmanın olağan şekli’’ olan hayatlarımızdan iyi ki geçti.

1 Yorum

  1. Edip Cansever’in şiiriri her ne kadar 2’ci yeni şiiri ise de, onun zaman zaman yazdığı dizelerle 2’inci yeniden ayrıldığı ve kendi başına bir yenilik yarattığı sorusu, Bodrum “HADİ GARİ” meyhanesinde kendisine sorulduğunda, bir rastlantı sonucu oradaydım. Soruyu doğrular düzeyde konuştuğunu kulaklarımla duydum. Aslında yaşasaydı, şiir üstüne çok daha güzel düşünceleri olduğunu, söyler dururdu ama bir açıklama getirmemişti. Düşünceleri her zaman ileriye dönüktü…

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin