Şeftali Ağacının Hikâyesi: Eğitimci Samed Behrengi

Egitimci Samed Behrengi

“Her şey bizim suçumuz, çünkü elimiz kolumuz bağlı oturup
toprak ağasının köyü soymasına izin verdik.”
Bir Şeftali Bin Şeftali

 Amerika’nın ilk yaratıcı drama eğitmeni Neille McCaslin, eğitimin en sık belirtilen amaçlarından birinin “çocuğu hem bireysel olarak hem de toplumun bir üyesi olarak en üst düzeyde geliştirmek” olduğunu söyler. Çağdaş eğitim programlarının bu hedefe ulaşmadan önce de ulaşılması gereken bazı eğitimsel amaçları belirterek bu amaçları şöyle sıralar:

  1. Okuma, yazma, aritmetik, fen, sosyal bilimler ve güzel sanatlarda vurgulanan temel becerileri geliştirmek
  2. Fiziksel ve ruhsal sağlığı iyi bir şekilde korumak ve geliştirmek.
  3. Düşünme yeteneğini geliştirmek.
  4. Değerlerini netleştirmek, inanç ve beklentilerini dile getirmek.
  5. Sözcük, renk, ses ve hareket içeren çoklu ortamı kullanarak güzellik anlayışı geliştirmek
  6. Yaratıcılığını geliştirmek ve böylece kendi yaratıcı gücünü deneyimlemek.

Eğiticilerin (bunlar sadece öğretmenleri ebeveynleri, arkadaşları değildir) yardımıyla bu amaçlara ulaşabilmiş çocuk, artık toplum için yararlı bir birey olabilir. Yukarıda sayılan amaçların nasıl şekilleneceğinin, eğiticinin kimliğiyle ilgisi vardır. Bu da çoğunlukla müfredata tekabül eder ki her ulusun kendi eğitim anlayışı sadece kendi “ulvi amaçlarına” hizmet eder. Uluslar, “ulvi amaçlarına” ulaşabilmek için toplumsal bir belleğe ve ulusal/ortak bir yorumlama biçimine ihtiyaç duyar. Ulusal bellek “kitle iletişimi, edebiyat, eğitim sistemi, kültürel yapıntılar; geçmişin farklı formlarını performatif ya da yazlı ve sözlü kanallar”[1] aracılığıyla oluşturulabilir.

Geniş sınırlara sahip ulus-devletlerde “ulusal bellek” oluşturma/koruma çabaları tek tip bireyler yetiştirmeye odaklanır. Bu durum İran için de geçerlidir. Bu yazıda, İran’da yaşamış Azeri bir eğitimci ve çocuk edebiyatçısı olan Samed Behrengi’nin eğitim ve edebiyat anlayışına Bir Şeftali Bin Şeftali hikâyesi üzerinden bakacağız.

Samed Behrengi’nin yaşam öyküsünü ayrıntılı bir şekilde vermeye gerek yok. Azeri bir ailenin çocuğu olarak 1939’da dünyaya gelir. Ailesi işçidir. Behrengi’nin yazar kimliği kadar öğretmenliği ve folklor araştırmaları da önemlidir. Zira yaptığı hem Azeri hem Fars folklor araştırmaları eğitimci kimliğine, eğitimci kimliği de edebiyatına şekil vermiştir. Köy köy dolaşıp hem öğretmenlik yapmış hem de folklorik derlemeler yapmıştır. Bu çalışmaları onun özellikle eğitim sistemine eleştirel bakmasını sağlamış, eleştirel bakışı ise egemenler tarafından yasaklanmasına sebep olmuştur. Açtığı gazete, yaptığı çeviriler, yazdığı hikayeler yasaklanmıştır. Öyle ki Behrengi’nin eserleri hem devrilen şah rejimi tarafından hem de yeni İslam rejimi tarafından yasaklanmıştır. Onun muhalefet anlayışını belki de Bir Şeftali Bin Şeftali hikâyesinde Şeftali Ağacı’na söylettiği şu cümleden anlayabiliriz:

Tamamlanmış bir çekirdek ile tamamlanmamış bir ağaç arasında ne fark olduğunu düşündüğümde, tamamlanmış çekirdeğin bir sona ulaştığını, şayet değişmezse çürüyeceğini, oysa tamamlanmamış bir ağacın harika bir geleceği olduğunu anladım.

İşte Samed Behrengi böyle bir anlayışın gölgesinde eğitim sistemine, klişe çocuk hikâyelerine itiraz etti.

Behrengi, çocuk edebiyatına yaklaşımını kendi cümleleriyle özetliyor: “Şimdi çocuk edebiyatında iki konuya dikkat etmemizin zamanıdır… 1. Çocuk edebiyatı, çocukların hiçbir şeyden habersiz, tatlı rüyalar ve hayaller dünyası ile büyüklerin toplum çevrelerinin acı, ızdırap verici ve zorlu gerçekliklerine boğulmuş karanlık ve bilinçli dünyası arasında bir köprü olmalıdır… 2. Çocuğa dakik bir dünya görüşü verilmelidir; ona göre çeşitli ahlâkî ve toplumsal konuları, toplumun sürekli değişen koşul ve durumları içerisinde değerlendirebileceği bir ölçüt verilmelidir.”[2]

Samed Behrengi
Bir Şeftali Bin Şeftali, Samed Behrengi, Can Yayınları

Çocuk edebiyatını yetişkinler ve çocuklar arasında bir köprü olarak gören Behrengi, şeftali ağacının hikayesinde dönemin İran’ının en önemli sorunlarından biri olan toprak ağalığına şöyle değiniyor: “Yıllar önce, köyün sahibi, topraklarının çoğunu küçük tarlalara bölüp köylülere satmış, ama meyve bahçesini kendine saklamıştı. Elbette köylülere sattığı topraklar çorak ve engebeliydi. Üstelik su bile yoktu. Aslında en başından toprakların hepsi köye aitti.” Adeta çocukları yetişkinlerin “acı ve ızdırap verici zorlu gerçeklikler” dünyasına hazırlayan yazar, bu acı gerçekliğin satın alınmış bekçileriyle de tanıştırıyor çocukları: “Bütün ay boyunca o açgözlü sersem bir ayağını ağaca dayamış, elinde tüfeğiyle oturdu durdu. … Bize bir tanecik (şeftali) bile bırakmamış. … Alçak herif, her şeyi toplayıp götürüyor, toprak sahibine veriyor.”

Samed Behrengi’nin hikâyeleri, hiçbir şeye alışamayan, yoksulluk ve cehalet zulmünü cesurca bir bakış açısı ile açıklayan bir öğretmenin izlenimlerinin ürünüdür.[3] Karakterleri “Sen hiç para görmedin, onun için binliğin çok para olduğunu sanıyorsun” diyebilecek kadar yoksullardı. Ama onun Marksist-Leninist kimliği okuyucularını sınıf mücadelesine çağırıyordu her fırsatta: “Toprağı kim ekerse onun olur. Ağacı diktiğimiz bu toprak parçası da bizimdir. Şayet [ağanın bahçıvanı] bir şey yaparsa bütün meyve bahçesini yakarım. (…) Ona bir an bile rahat verirsem ölürüm daha iyi. Burayı ateşe verip kaçarız.”

Hikâyelerinde sık sık çocukların özdeşim yetisine dokunan Samed Behrengi bunu, yarattığı insan olmayan karakterlerle de yapıyordu. Bir Şeftali Bin Şeftali hikayesinde çocukların şeftali ağacıyla özdeşim kurmasını sağlayarak ‘sadakat’i öğretiyor. Bahçesinde hiç çaba göstermeden zengin bir adama uşaklık edip para uğruna köylüleri kendine düşman eden bahçıvanın eline düşen şeftali ağacına şunu söyletiyor: “On-on beş şeftalimi olgunlaştırdım, ama şeftalilerimin kime gideceğini düşündüğümde kendimden hiç hoşlanmadım. Beni dikip büyüten Mehmet ve Ali’ydi, şeftalilerimi yemeye yalnızca onların hakkı vardı. Bu düşüncenin aklıma geldiği gün şeftalilerimi dökmeye başladım.”

Hayatın tüm gerçeklerini çocuklardan gizlemeden aktaran Behrengi hem hikâyelerinde hem de eğitimci kimliğinde radikal reformları savundu. Ne Amerikancı değerleri, ne de dini motifleri benimsedi. Bu yüzden hem şah rejiminin, hem de onun yerine gelen islam rejiminin en nefret ettiği isimlerden oldu. Ve çocukları dik durmaya çağırdı Behrengi, “Bahçıvan, benim şeftalilerimden bir tane bile yiyemedi ve gelecekte de yiyemeyecek. Bana yalvarabilir, beni korkutabilir ya da beni testeresiyle kesebilir, ama ona boyun eğmeyeceğim.” Belki de bu duruşundan ötürü Samed Behrengi öldürülüp Aras Nehrine atıldığı sene, nehir hiç olmadığı kadar kuruydu.


[1] Paul Connerton , Toplumlar Nasıl Anımsar, Ayrıntı Yayınları, 1999
[2] Gamze Gizem Ertan, Samed-i Behrengî’nin Hikâyeciliği Ve İran Çocuk Edebiyatındaki Yeri, Ankara Üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 2011
[3] Gamze Gizem Ertan, a.g.e.

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin