Sermaye Konuşunca Çocuklar Kaybolur

Jaklin Çelik

Pal Sokağı Çocukları

Çocukluk, kahramanlık düşlerine yattığımız, gerçek dünyanın bedelli kahramanlık zorunluluğundan uzak, en saf, en katkısız dönem. Hepimizin belleğindeki çocukluk anıları bir kahramanlık oyunu içinde kendine bir yer bulur. Ferenc Molnár’ın “Pál Sokağı Çocukları” romanı hepimizin yaşı kadar geçkin bir düşün/hayalin demidir. Daha doğrusu romanın kendisi bir demdir.

Ferenc Molnár, Pál Sokağı Çocukları’nı 1907 yılında Budapeşte’de çıkan bir okul gazetesinde tefrika olarak yayımlamak üzere kaleme alır. Hikâye, kitabın adından da anlaşılacağı üzere Pál Sokağı’nda geçer. Jòzsefváros semtinde yaşayan iki grup çocuğun oyun alanı olarak kullandıkları bir arsa için birbirlerine karşı verdikleri mücadeleyi anlatır. Bu iki grup aynı zamanda insanoğlunun bir tarafı iyilik diğer tarafı kötülük olan iki yönünü temsil eder. Bir yanda dürüstlük, sevgi ve haysiyet; diğer yanda ihanet, yalan ve muhbirlik. Biri öne çıktığında gölgesi diğerinin üzerine düşer. Biri parladığında diğeri yanar. Aslında biri diğerini ininden çıkarır, görünür kılar, ifşa eder… Zira her ikisi de vicdanda vücut bulur… Pál Sokağı vicdandır…

Pal SPál Sokağı’ndaki oyun alanı için mücadele veren bu iki grup çocuk, iki ayrı sınıfı, zengin ve fakir olanı temsil eder. Güçlü ile güçsüz arasında ezeli olduğu kadar amansız bu savaş, çocukluğun ötesine dair imalarda bulunur. Molnár’ın, kitabın adını Pál Sokağı Çocukları koymasının sebebi, belli ki bu savaşta sokağın ve semtin yoksul çocuklarının tarafını tutmasıdır.

Zenginliğin gösterişli ve uçucu bir kimyanın eseri olduğu düşünüldüğünde, fakirlik Pál Sokağı’nda yerleşik, yapışık, bulunduğu yerden kopması imkânsız bir duruma tekabül eder. Molnár’ın karakterleri bu imkânsızlık çıkmazında ve insani (evrensel?) değerler ekseninde şekillenir.

Yazarın kendi dilinden anlatmayı tercih ettiği kitapta en yakın durduğu kahramansa kuşkusuz Nemeçsek’tir. Nemeçsek, birazdan yeniden tasvir etmeye çalışacağım kişiliği ve hikâyesiyle Molnár’ın anlatısının orta yerinde belirir, çünkü Nemeçsek aynı zamanda tarihin en kolay görünmezleştireceği karakterdir. Çünkü tarih aslında Nemeçsek’in Pál Sokağı’nı da görmezden gelme niyetindedir.

Barabás, Cinder, Feri Áts, János Boka, Kolnay, Richter, Weisz ve diğerleri… Her biri kendi öyküleriyle Pál Sokağı’nın çocukları… Ernö Nemeçsek ise Molnár’ın gözdesi. Çünkü, kitabın gerçek öznesi, bu sokağın sahnesi haline dönüştüğü mücadele. Bu kitaptaki tek evrensel gerçek de bu mücadele. Çünkü insanoğlu zamanın başlangıcından bu yana önce kendisine yer açmak için doğayla, sonra da açtığı yeri korumak için başka insanlarla mücadele etmek durumundaydı. Pál Sokağı’nda çocukların oyun oynadıkları arsa için verdikleri mücadele bu yüzden yalnızca coğrafi anlamda değil, zamansal olarak da kelimenin tam manasıyla genelgeçer. Nemeçsek bu mücadelenin en az Pál Sokağı kadar bedeni, zemini ve kahramanı. Tam da bu yüzden Pál Sokağı Çocukları yazıldıktan sonra da, ondan önce olduğu kadar yeniden doğmaya ve her seferinde ölmeye yazgılı.

Elbette bu doğumlu ve ölümlü mücadeleye eşlik eden başka şeyler de var. Örneğin erdem Pal Sokağı Çocuklarıve dürüstlük, bu mücadelede hangi tarafta yer alacağımıza dair ipuçları sunuyor bize. Bir yerden bakıldığında bir bilmeceyi andırıyor çünkü bu mücadele. Bir yanda gelmekte olan var: Zenginlik, yatırım, mamur bir sokak… Diğer yanda gönderilmek istenen var: Pencerelerden macun çalıp biriktiren çocuklar top oynamaya devam etsinler mi? Bu karşılaşmanın saldırı tarafında mamur olanın, savunma tarafında ise macun çalan çocukların olması pek tesadüf sayılmaz. Aynı şekilde saldırı tarafında muhbirliğin, rüşvetin; savunma tarafında yiğitliğin ve idealizmin (Nemeçsek gerekirse ser verir ama vazgeçmez) olması da tesadüf olarak kabul edilemese gerek. Molnár, aslında bildik bir klişeyi tekrar eder sokağın vücut bulmuş karakteri olan Nemeçsek’te. Kestirmeden söyleyelim: Sermaye konuşmaya başladığında, çocuklar ortadan kaybolur.

Pál Sokağı Çocukları ve onların örgütlü gücü Macun Derneği, oyun sahalarını zengin çocuklara kaptırmamak için örgütlenirler. Ancak bu örgüt, okuldaki Latince öğretmeni Rácz tarafından ortaya çıkar ve yasaklanır. Klişenin devam ettiği konusunda sanırım herkes hemfikirdir. Yoksullar kendilerine ait olanı korumak için örgütlendiklerinde devlet/okul ve din/Latince öğretmeni parmağını sallamaya başlar. Geriye bir tek yerli işbirlikçi bulmak kalır. Pál Sokağı’nda elbette bu meyanda da bulunabilecekler vardır: Geréb muhbir olarak, yaşlı Slovak ise sermayenin talibi olduğu arsanın güvenlik gücü olarak bu görevin talipleri olurlar.

Pál Sokağı Çocukları elbette kolayca teslim olmayacaklardır. Başkan János Boka liderliğinde bir araya gelen çocuklar, Feri Áts liderliğindeki zengin çocuklardan oluşan Kızıl Gömleklilere karşı örgütlenirler. Her iki taraf da askeri bir hiyerarşi çerçevesinde hareket etmektedir. Ne de olsa eskiden savaşlar daha adildi, çünkü karşılaşma anında herkes alabildiğine eşitti ve o anın gelmek üzere olduğu tarafların giderek birbirlerine benzemesinden anlaşılırdı.

Pal Sokağı ÇocuklarıKorkmuyor musun Nemeçsek?

Pál Sokağı Çocukları’nın lideri olan Boka, başkan olarak en yüksek mertebede, kimsenin dikkate almadığı Ernö Nemeçsek ise ordunun hem rütbe olarak hem de yaş olarak en altında yer alır. Nemeçsek, “Tıpkı aritmetikteki 1 rakamı gibiydi! Çarpsan da, bölsen de söz konusu işlemde durumu değiştirmezdi.” (s. 27) Her şeye rağmen, gene de hep birlikte sokaklarının evrenini oluşturan Jòzsefváros semtinin diğer çocuklarına; onların ihanet, riya, yalan, onursuzluk, kısacası insanlığın tüm yüz karası sayılacak davranışlarına karşı mücadele verirler.

Nemeçsek’in yaşının küçüklüğü, ufak tefek ve çelimsiz görüntüsü onun arkadaşları tarafından dikkate alınmaması için yeterli gerekçelerdir. O ise tutuştukları savaşta kendisinden beklenmeyen yararlılıklar göstererek, çevikliğiyle hepsinin hayranlığını, hatta kıskançlığını üzerine çeker. Terfi edeceği söylentileri kulaktan kulağa dolaşmaya başladığında sokak arkadaşlarının söyledikleri kalbini kıracak ama yolundan dönmesine yetmeyecektir:

“Arsa ordusunda köpek Hektor’un dışında rütbesiz asker kalmayacağını söylüyor, memnuniyetsizliklerini dile getiriyorlardı.” (s. 76) Buna karşılık Boka’yı lider yapan ise şu cümlesidir sanki: “Bu savaşı ancak birbirimizle çok iyi dost olursak kazanabiliriz.” (s. 117)

Kendisine yakıştırılan her türlü beceriksizliğin intikamını alır Nemeçsek. Çünkü bedeninin olanca çelimsizliğine karşın, haklılığına olan inancından beslenen sağlam bir özgüvene sahiptir. “Korkmuyor musun Nemeçsek?” sorusu karşısında seçeneği tektir, çünkü ancak kaybedecek bir şeyleri olanlar korkar.

Nemeçsek’i bekleyen imtihanlardan biri örgütten arkadaşı Geréb’in muhbir olduğunu Pal Sokağı Çocuklarıöğrenmesiyle başlar. Bu imtihandan çıkmaktaki başarısı Kızıl Gömleklilerin reisi Feri Áts’ı Nemeçsek’e hayran bırakır. Nemeçsek arkasını dönüp düşman sahasını terk ederken ayakta alkışlanacaktır. Çünkü okuduğumuz yalnızca bir hikâyedir. “Düşman” bu çocuk kitabında “kötü” olduğunun pekâlâ farkındadır. Âdeta yazarın oyununa geldiği için tam da “karşı” taraftadır.

O meş’um gün, Geréb’in Yaşlı Slovak’a rüşvet teklif ettiğini gördüğünde Nemeçsek’in hayati bir karar vermesi gerekir: Macun Derneği’nin toplantısına katılmak (her örgüte yapışan bürokratik zorunluluk) ya da rüşvet haberini gereken yere ulaştırmak (sürüden ayrılmanın pratik gerekçesi). İkincisini seçtiği, yani mücadele için hayati olanı yapmayı tercih ettiği için örgütü tarafından infaz edilir. Çünkü örgüt, çoktan mücadelenin yerini almıştır. Nemeçsek dışlanır, ama mücadeleden değil, örgütten…

İki grup arasındaki mücadele Pál Sokağı Çocukları’nın zaferiyle sonuçlanır ilk anda. Arsa Kızıl Gömleklilere kaptırılmaz. Her iki taraf da bu mücadeleden çok şey öğrenmiştir: Şaşkındırlar: “Sanki hayatta anlaşılması çok güç, insana çok yabancı bir şeye tanık olmuş gibiydiler.” (Sf. 216) Ama öğrenilecek daha çok şey vardır…

Nemeçsek bir çocuktur en nihayetinde. Bütün bu hikâye boyunca tam üç kez soğuk sulara atar cılız bedenini. Mücadele kazanıldığında Nemeçsek ölüme yatar… O anı görür görmesine ve iyi ki sonrasını bilmez Nemeçsek (ne yazık ki biz biliyoruz).

Sermaye konuşmaya başladığında, çocuklar susar demiştik. Ne Kızıl Gömleklilere ne de Macun Derneği’ne bırakılır oyun alanı. Çünkü çok değerlidir. Nemeçsek’in ölümü arsanın da ölümüdür. Sarışın, küçük çocuğun ölümünden sonra ilk kez arsaya ayaklarını sürüyerek giden Boka, oraya inşaat yapılacağını öğrenir: “Kaçıyordu buradan, kendilerine ihanet eden bu toprak parçasından kaçıyordu.” (s. 222)

Nemeçsek ölmüş olsa da her birimizin kulağında bir çığlık bırakır: “Arsa’mız! Orası, gerçek bir imparatorluk! Siz bunun ne olduğunu bilemezsiniz! Siz hiç vatanınız için savaşmadınız ki? Nereden bileceksiniz?” (s. 207)


Bu makale, ROMAN KAHRAMANLARI Ocak/Mart 2010 1. sayıda yayımlanmıştır.

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin