Başka Türlü Bir Fantazya Mümkün mü?

Başka Türlü Bir Fantazya Mümkün mü

Ursula K. Le Guin, hayatının büyük bir kısmını fantezi ve bilimkurgu türlerine ilişkin ön yargılara karşı mücadele ederek geçirmiştir. Le Guin’in bıkmadan savunusunu yaptığı şey fantezinin küçümsenecek ya da korkulacak bir şey olmadığı, ancak maddi kazanca endeksli modern hayatın fanteziyi kategorik olarak dışladığı, hatta tehdit olarak gördüğüdür. Bu çıkarımı da fantezinin insan aklını özgürleştirme potansiyeline inanarak yapar. Tam bu noktada sormamız gereken soru şudur: özgür bırakılmış hayal gücü, insan ufkunu olduğundan daha ileriye taşır mı her zaman?

Gerçek bir fantezi tutkunu olan Le Guin’in kalbinde J.R.R. Tolkien’ın özel bir yeri vardır. Onun için Tolkien, sihrini kaybetmiş dünyayı yeniden efsunlayan kişidir. Özellikle yazdığı dönemde, edebiyat elitizmi tarafından dışlanmış bulunan fanteziyi hak ettiği yere taşıyan bir nesir ustasıdır aynı zamanda. Hobbit ve Yüzüklerin Efendisi adlı eserleri, fantastik kurgunun artık kalıplaşmış bazı karakter tasarımlarının ilk vücuda geldiği romanlar arasında sayılır; nitekim Fantastik edebiyat denince insanın aklına ilkin büyücü, savaşçı, elf, cüce, ejderha gibi imgelerin üşüşmesi rastlantı değildir.

Başka Türlü Bir Fantazya Mümkün müÖzellikle Tolkien’ın 1968 kuşağı tarafından yeniden keşfedildiği yıllarda Amerika ve Avrupa’da dalga dalga yayılan Orta Dünya kültü, modern fantazyayı şekillendiren bir mihenk taşı halini alır. Büyük oranda İskandinav ve Kelt mitolojilerinin kaynak teşkil ettiği Orta Dünya miti, Tolkien’ın titiz coğrafya, dilbilim ve halkbilim çalışmalarıyla damıtılarak zengin ve ayrıntılı bir evren tasarımına bürünür.

Tolkien, Modern fantezinin kimyasını oluşturmakta kritik rolde olmakla beraber yalnız değildir: Amerikalı yazar Robert E. Howard’ın kurguladığı Kimmeryalı Conan efsanesi, kılıç ve büyü edebiyatının ateşini harlatıp kıvılcımlarından yeni mitler doğmasına vesile olur. Howard, egzotik ve tehlikeli coğrafyaların kâşifidir: Hiborya Çağı adını verdiği kurgusal bir zamanda, gerçek dünyanın topografyasını biraz eğip bükerek kendi haritasını oluşturur: Conan’ın memleketi Kimmerya, Kuzey İngiltere’ye karşılık gelir örneğin. Tüm Hiborya diyarlarının bildiğimiz dünyada karşılığı vardır: Çin’den türetilmiş Khitai, İran’dan mülhem Hirkanya, Mezopotamya’yı anıştıran Shem (bildiğimiz Şam) ve ismiyle müsemma Turan gibi. Böylece Robert E. Howard mitolojisinde de Sakson krallıklarından Oğuz boylarına uzanan geniş bir yelpazede tarihin fantazyaya nasıl kaynak teşkil ettiğini görebiliriz.

Tolkien ve Howard’ın ortak özelliği, tamamen düş gücüne dayalı olduğunu var saydığımız fantazyalarının büyük ölçüde tarih ve mitolojiden besleniyor oluşudur. Başka bir deyişle, imgelemleri tarih ve geleneğe sıkı sıkıya bağlıdır ve yerleşik normları, kültürel ön kabulleri aşan tahayyüller içermezler. Edebiyata ilişkin kavrayışları göz önüne alındığında bu durum daha da belirgin hale gelir: her iki yazar da edebiyata olan ilgilerini eski masalsı anlatılara ve tarihsel metinlere borçludur. Modern hayatın getirileriyle çok da barışık olmamaları, dipsiz bir nostaljinin kucağına atmıştır onları.

Aralarındaki fark, R.E Howard’ın tarihselciliğinin aleni, Tolkien’inkinin ise örtük oluşudur. Bu farklılık ise bizi alegorik anlam-düz anlam ayrımına getirir: Howard’ın kılıç ve büyü öykülerinin düz anlamıyla okunabildiğinde hemen herkes hemfikirdir; zira onun öyküleri karanlık çağlardaki destansı mücadelelerin sihirlendirilmiş temsilidir sadece; anlatısının örtük anlamlar içermediği az çok bellidir. Ne var ki Tolkien için aynısını söylemek güçtür: bizzat kendisi alegoriden açıkça nefret ettiğini ifade etmesine rağmen okurlar, romanlardaki gizli mesajları, satır aralarındaki göndermeleri didiklemekten geri durmamıştır.

Yüzüklerin Efendisi’nden yola çıkıp Tolkien’ın radikal bir çevreci olduğunu öne sürenler, pagan mitlerini Hıristiyan ahlakçılığına bulamakla itham edenler, tüm hikâyesinin II. Dünya Savaşı alegorisi olduğunu savunanlar ve niceleri, argümanlarını destekleyecek imge ve metaforları metnin içinde bulmakta zorlanmaz. Türkiye’deki Tolkien tartışmaları daha bile hararetlidir: bir yandan Tolkien’in Türk düşmanı olduğuna dair yaygın bir kanı dolaşımdayken diğer yandan Orta Dünya mitolojisinin eski Türk destanlarından ilham aldığına dair görüşler öne sürülür (İlkay Aydın’ın Orta Dünyanın Analizi adlı kitabı hayli ideolojik ön kabullerle bu tezi işler örneğin).

Tüm bu tartışmalar, Tolkien külliyatının edebi zenginliğinden başka bir şeyi ispatlamaz aslında… Tolkien metinleri, okuyana görmek istediğini sunan büyülü imgelerle işlenmiş gibidir. Her fantastik kurgu eseri gibi Tolkien kitapları da alegori içerir, ama bu alegoriler yazarın dayattığı, “bunu yazarken bunu kastediyorum aslında” diyerek altını çizdiği göndermeler değildir. Tolkien, metinlerini kimin nasıl yorumlayacağına karışmaz ve bu anlamda okuru yönlendirmekten kaçınır; eserlerinin tarihsel bağlamıyla ilgili yorum yapmaması da bundandır. Yine de Tolkien eserlerinde yazarın bilinçdışının doğrudan bir tezahürü olarak alegorinin varlığı yadsınamaz.

Başka Türlü Bir Fantazya Mümkün müTolkien’ın edebi mirası üzerine kelam etmeden önce, verdiği eserlerin erken XX. yüzyıl Britanya’sına ait belli bir siyasi bağlam içerisinde kaleme alındığını not etmek gerekir. Ne de olsa Hobbit ve Yüzüklerin Efendisi’ndeki fantazya sadece ejderhalar, elfler ve konuşan ağaçlardan ibaret değildir; bu eserlerdeki fantazya insanlık tarihini mitleştirerek kurulur. Bu çerçeveden bakarsak aristokrasi ve soyluluğun, Orta Dünya türlerinin belirleyici motifini oluşturduğunu görürüz: Elfler, cüceler, insanlar ve hobbitler arasında nesep hiyerarşisi söz konusudur. Başat karakterleri çoğunlukla toplumsal statüsü yüksek, soylu bireyler arasından boy gösterir.

Yüzüklerin Efendisi’nin en akılda kalan karakterlerinden Aragorn’a bakalım:

Arathorn oğlu Aragorn, Gondor ve Arnor Kralı Elendil’in en küçük oğlu Anarion’un soyundandır ve bu nesep gereği Gondor Hanedanının meşru varisidir. Her ne kadar kralsoylu olsa da münzevi bir hayatı seçmiş; kendini Shire’ın savunmasına adayıp Yolgezer (Strider) olarak anılmayı tercih etmiştir. Yine de Sauron’a karşı savaşında muhtaç olduğu kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur: yol arkadaşlarının da yardımıyla parçalanmış batı ordularını Sauron’un güçlerine karşı birleştirmeyi başarır ama bunu yaparken meşruiyetini kökenlerinden alır. Nitekim hikâyenin sonunda tahtın sahibi olur.

Yüzük kardeşliğinin kompozisyonunda da durum farklı değildir:

Grupta Elfleri temsil eden Legolas, Kuyutorman prensidir. Cücelerin temsilcisi Gloin oğlu Gimli ise doğrudan kralsoylu olmasa da Cücelerin saygın ailelerinden birine mensuptur. Hobbitlerde durum biraz farkıdır: Orta Dünya’nın orta sınıfı konumundaki hobbitler insanların, elflerin ve cücelerin aksine iktidar ve güç ilişkilerinin tamamen dışında, konformist ve içe kapalı bir hayat sürerler. Yine de tamamen sınıfsız olduklarını iddia etmek güçtür, zira Hobbitler arasında da kentsoylu/taşralı ayrımının olduğunu ve Bilbo ile Frodo’nun mensup olduğu Baggins ailesinin Shire’ın ileri gelenlerinden sayıldığını anlarız. Frodo’nun evinde bahçıvan olarak çalışan ve yol arkadaşlıkları boyunca onu türlü tehlikelerden kurtaran Samwise’ın macera boyunca Frodo’ya sadakatle hizmet etmesi, onun her işine koşması da bu bağlamda doğal addedilir. Samwise’ın kendi düşük statüsünü içselleştirerek haddini bildiği, Frodo’nun ise aralarındaki sınıfsal mesafeyi mütevazı bir lütufkârlıkla kapattığı tuhaf bir dostluktur onlarınki.

Görüleceği üzere, Tolkien’ın anlatısında soyluluk, karakterleri tanımlayan belirleyici unsurların başında gelir. Diğer taraftan, kötülükle özdeşleştirilen Orkların soy kütüğünün olmaması; kir pas içinde madenlerde çalışan kılıksız, şekilsiz, çirkin yaratıklar olması dikkat çekicidir. Tüm olumsuz vasıfların işçi sınıfını anımsatan köle-ırklara, yani Goblinlere ve Orklara atfedildiği gözden kaçmaz.

Doğayla iyi kötü uyum içinde yaşayan diğer halkların aksine Orklar, karanlık tünellerde ve demir ocaklarında yaşar. Her türlü mekanik gereci iyi kullanır, makinelerle iyi geçinirler. Ama hünerleri yapıcı olmaktan ziyade yıkmaya ve yok etmeye yöneliktir; Saruman’ın emrinde Isengard’ı, ormanları yiyerek büyüyen dev bir endüstri kompleksine dönüştürmek için ölümüne çalışırlar. Nasıl yaratıldıkları konusu literatürde biraz yüzeysel geçilmiş olsa da Orkların, Elflerin kötücül büyülerle lanetlenip değişime uğratılmalarıyla vücuda geldikleri bilinir. Bunun anlamı, Orta Dünya doğasına ait olmamalarıdır: tıpkı aristokrat Britanya’nın başına çöreklenen vahşi kapitalistler ve onların emrinde çalışan kültürsüz, avam işçiler gibi…

Sadece Orta Dünya halklarının bu tasnifi bile Tolkien’ın siyasi tutumu hakkında ipucu verir:

Seçkinci, monarşist, romantik bir ulusçudur Tolkien. Birinci dünya savaşında savaşmış, döndüğünde de ülkesindeki burjuva eğitim sisteminin bir neferi olarak hayatına akademide devam etmiştir. Siyaseten ılımlı-muhafazakâr bir çizgide yer alır; ancak dindar bir muhafazakârlık değildir onunkisi: modern kapitalizmin gelenekçi İngiliz değerlerini aşındırmasına tepkili bir tutuculuktur. Hatta doğacı-çevreci bir tınısı da yok değildir. Ne de olsa eskinin ihtişamlı Britanya’sı aristokrasiye küsmüş, o kadim geleneği, kültürü ve doğası modern sanayinin çarkları arasında ufalanıp kaybolmaya yüz tutmuştur. Tolkien’ın dünyası, yitirilen bu asrısaadeti özlemle yâd eder. Bu kökenden bağımsızlaşamayan Orta Dünya ise tüm o zenginliğine rağmen belli başlı kültürel ve sınıfsal kalıp yargıların temsili olmaktan öte gitmeyen bir kurmaca halini alır.

Başka Türlü Bir Fantazya Mümkün müBu kurmacanın mirası da fantazyayı maalesef daha öte yerlere taşıyamamıştır. Özellikle yirminci yüzyılın son çeyreğinde popülerlik kazanmış fantezi yapıtlarının önemli bir kısmı, Orta Dünya Düzenini üzerine pek bir şey katmadan yeniden üretmeyi tercih etmiştir. Bu şablon, Kral Arthur mitolojisinin o kalıplaşmış şövalyelik anlatısıyla birleşerek adeta “best seller” fantezi romanlarının yazım formülü haline gelir. Bu formül üzerinden türetilmiş fantezi romanlarından başta gelen birkaçının bile toplamda 100 milyondan fazla sattığı göz önüne alınırsa, bu dizgenin edebiyatı zenginleştirmekten ziyade yazar ve yayıncının cebini dolduran yeni bir iş kolunun fitilini ateşlediği gözden kaçmaz.

Bu durum, özellikle masalsı anlatıların özgürleştirici potansiyeli göz önüne alındığında pek çok okur ve eleştirmen nezdinde hayal kırıklığı yaratır. İnsana yepyeni algı kapıları açabilecekken dön dolaş Avrupa feodalizminin köklerinden kurtulamayan bir fantezi, sığ bir iyilik-kötülük mücadelesinden öte bir şey sunmayacaktır okuyucuya. Tanınmış yazar ve eleştirmen Michael Moorcock, 1978 yılında kaleme aldığı Epic Pooh[i] adlı hayli ses getiren makalesinde bu durumu özellikle Tolkien özelinde kıyasıya eleştirir. Ona göre Tolkien, C.S. Lewis ve R. Adams gibi tutucu yazarların fantazyası gerçekliğe meydan okumaz; o gerçekliğin ağırlığı altında ezilmiş okuyucuyu rahatlatma amacı güder sadece. Onlara kaçma ve sığınma hissi verir, oysa gerçek fantezi sığınmayı değil, karşı koymayı önermelidir.

Tolkien, fantastik edebiyatın kaçış edebiyatı olduğunu şartlı olarak kabul eder; Tolkien için fantastik edebiyat, modernitenin bize dayattığı banallikten, sıkıcılıktan ve yozlaşmadan kaçıştır. Onun modern kapitalizmi şeytanlaştıran ve doğaya dönüşü savunan iddiası başta Le Guin olmak üzere, özgürlüğün yanında saf tutan herkese cazip gelir ancak karşı olduğu sistemin altını oymak adına bir yordam önermez. Karl Marx’ın ünlü sözüne gönderme ile ifade etmek gerekirse: fantazyacılar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir. Sonraki yazıda, dünyayı değiştirmeye soyunan fantazyaların keşfine çıkacağız…


Kaynaklar:

  • Tzvetan Todorov, Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım, Metis Yay. 2012
  • Uraz Aydın, Sihir ve Ütopya: Tolkien’ın Yüzüklerin Efendisi’nde Romantik Eleştiri, Versus Yay, 2008
  • İlkay Aydın, Orta Dünyanın Analizi, Kutlu Yay. 2017
  • Michael Moorcock, Epic Pooh, 1978

[i] Makalenin başlığı, A. A. Milne’nin tanınmış masal karakteri Winnie the Pooh’a göndermedir. Başlık, Tolkien eserlerinin naifliğine ve çocuksuluğuna vurgu yapan bir ironi içerir.

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin