Gonçarov’un Oblomov’u (Oblomovluğu) en iyi şu cümle ile tanımladığı söylenebilir: “Hep hayata başlamaya hazırlanıyordu.”
Oblomov hep “hazırlanıyor”: Yataktan kalkma eylemine başlamaya hazırlanıyor, yüzünü yıkama eylemine başlamaya hazırlanıyor, giyinme eylemine başlamaya hazırlanıyor, mektup yazma eylemine başlamaya hazırlanıyor… Hatta düşünme eylemine başlamaya hazırlanıyor, neyse ki bu eylemde birazcık yol alıp düşünmeye girişebiliyor!
“Hep başlamaya hazırlanma” hâlini, yani sonradan adını vereceği “Oblomovluk” olgusunu anlatan ve 1857’de kaleme alınmış olan roman, Rusya’nın, çöken derebeylikten ve bu sistemin yaşama biçiminden şehirleşmenin öne çıktığı döneme ve bu dönemin yaşama biçimlerine geçişinin de öyküsüdür bir bakıma. Bu süreçte, Rusya’da, gücünü toplumsal gelenekten değil de bireysel çaba ve beceriden alan yeni bir insan tipi ortaya çıkmaya başlamıştır. Oblomovluk, tam da gösterilen bu hedefe taş koyan bir insanlık hâlidir; yani geçiş dönemlerinde değişkenliğe karşı direnci simgeler. Yazarın yarattığı Oblomov tiplemesi, dönemin politik kaosu içinde tüm okurlardan ve politik çevrelerden genel kabul görmüş, politik anlam yüklenmeden yorumlanmış, evrensel bir tipleme olarak gerçeklik dünyasında yerini bulmuştur. Lenin, “Oblomov’lar yalnız derebeyleri, köylüler, aydınlar arasında değil, işçiler, komünistler arasında da vardır” sözüyle olgunun nerelere uzandığını da vurgulamış olur. Yazarın Oblomov karakterinde topladığı özellikler, bir yüzyıldan fazla süre geçmesine rağmen hâlen yaşamaktadır, insanlık var oldukça da yaşayacak gibidir. Oblomov, bir karakter olarak betimlenip sonradan belirli bir tarihsel dönemin, bir geçiş sürecinin simgesi hâline dönüşen, başka deyişle “tip” hâline gelen, orada da kalmayıp neredeyse “anonim”leşen edebi kişiliklerden biri olur, tıpkı ondan yaşlı Don Kişot gibi, ondan genç Şvayk gibi…
Hareket etmeye, hayata, ilişkilere, işlere alışamamak…
Gonçarov, bu romanda sadece Oblomov tiplemesi yaratmamış, metni bir “tipler galerisi” gibi kurmuştur. Volkov, kusursuz görüntüsü, giyimde marka düşkünlüğü, aşırı sosyal yaşamı ile özenti tipleri; Sudbinskiy, işinden başka bir şey düşünmeyen işkolik tipleri; Penkin, üstündeki yapmacık ihmali yansıtan giyinişi, keçi sakalı ile entelektüel tipleri; İvan İvoniç, isminin kimsenin aklında kalmadığı, yaşı, yüzü, iyi ya da kötü oluşu belli olmayan özellikleri ile silik tipleri; Tarantiyev, sürekli küfretmesi, görünümünü umursamaması, utanma duygusu olmamasıyla kaba tipleri temsil eder. Roman karakterlerinden Oblomov’un yakın arkadaşı Ştoltz ise bir tiplemeden çok uyum becerisi, hareketliliği, iş bitiriciliği gibi özellikleri ile Oblomovluk durumunu görünür hâle getirme işlevi görmektedir.
Soylu olarak doğan Oblomov, çiftlikte taşra yaşamının güvenli kollarında büyümüş, okul döneminde ailesinden ayrı kalmış, yumuşak huylu, ince ruhlu, utangaç biridir. Çocukluğundan itibaren yavaşlığı dikkat çeker. Memurluk yaşamında Oblomov müdürünün babası gibi olacağını zanneder. Ne yaptıklarına bakmadan çalışanlarını ödüllendiren, onların rahatını ve zevkini düşünen, gece iyi uyuyup uyumadıklarını soran baba gibi bir müdür düşler; ama yaşam böyle olmadığını gösterir. Dingin ve kıpırtısız çiftlik yaşamından, anne ve babasının koruyucu kollayıcı dünyasından sürekli koşuşturulan, ondan bir şeyler yapmasını bekleyen bir dünyaya geçiş, Oblomov’da düş kırıklığı yaratır. Oysa o aynı dinginlik ve rehavetin süreceğini, insanların yaşamdan başka bir beklentileri olamayacağını düşünmüştür. Zaten ilk fırsatta memurluk yapmayı bırakır ve evinde, hatta evin yatak odasında ve hatta yatakta yaşamaya başlar. Dolayısıyla romanın büyük bir bölümü bu ev yaşantılarının anlatımına ayrılmıştır. Odada eşyalar arasında da bir uyum ya da düzen yoktur, neyin nerede olduğu belli değildir. Toz odanın neredeyse bir parçası hâline gelmiştir. Oblomov’a kalsa bu odadan hatta yatağından hiçbir yere kıpırdamayacaktır. Aslında çok önemli işler yapmaktadır, bunun için dinginliğe ve dinlenmeye ihtiyacı vardır. Eyleme geçmeden önce düşünmesi ve hayal kurması gerekir. Bu aşama en önemli aşamadır. Zaten neredeyse yaşamı boyunca bu aşamayı hiç geçememiştir. Aslında çok şey yapmak istemiştir ama başlama noktasına gelmek için gerekli eyleme geçme aşamasında sanki yüz yıllarca vakti varmış gibi sürekli erteleme yaşamıştır. O hiç gelmeyen uygun zamanı kollama ve hayal aşaması Oblomov’un yaşamını oluşturmuştur.
Yatak ve anne karnı
Psikodinamik açıdan, her insanın temel arzusunun anne karnına geri dönmek olduğu, Freud’dan beri söylenegelir. Yaşam ve ölüm içgüdüsünün ortak yolu bu eylemsizlikte kesişir. Yatağın sıcak, yumuşak ve koruyucu ortamı anne karnı ile özdeştir. O en güvenli yere ve eylemsiz hâle dönme özlemi, her insanın bilinçdışı arzusunu oluşturmaktadır. Burada, uyanmaya, kalkmaya, hareket etmeye, yıkanmaya, çalışmaya gerek yoktur. Anneden gelen kordon aracılığı ile beslenilir, uyuma ve keyif pozisyonunda kıvrılıp yatılır. Oblomov, bu özlemi en tipik biçimde yansıtan roman kişisidir. Yaşama eylemine adım atacağı zamanlarda onu durduran, sosyal fobi (çekingenlik) patolojisinde gözlemlenen becerememe, küçümsenme korkusu değildir. Onu durduran, kendiliğinin parçası hâline getirdiği, uzantısı hâline geldiği yataktan ve odadan uzaklaştığı anda eylemde bulunması gerekliliğidir. Oysa o bir bitkinin yaşamla ilişkisinin peşindedir. Yani “kendiliğin” ayakta kalmasını sağlayan güven duygusunu sağlayabildiği tek ortam olan eylemsizliğin peşindedir.
Eylemsizlik hâlini edilgenlikle karıştırmamak gerek. Kafka’nın romanlarında işlenen edilgenliktir, bu da insana dair bir hâldir ama edilgenliğin psikodinamik açıdan kökenlerini anne karnından başka yerde aramak gerekir. İnsanın doğuşla birlikte ölüm gerçeği ile karşı karşıya gelmesi, daha başından dünya karşısında eksikliği, zayıflığı, küçüklüğü, boyun eğmeye zorlanmışlığı, bir bakıma iğdiş edilmişliği (kastrasyonu) ve boşunalık duygusunu hissettirir. Yaşama dâhil olabilmek, bu edilgenlikten çıkabilmek için tek çıkar yol gibi görünse de kurallar, törenler, standartlar, tekrarlarla karşı karşıya olan insanoğlu başka bir anlamsızlık, başka bir edilgenlik ile karşı karşıyadır. Kafka’nın karakterlerinde dünyanın hareketine dâhil olma arzusu vardır ama hareketi önleyen kırılma korkusudur. Bu korkunun derinlerdeki temsilcisi ise babadır; baba simgesi karşısında yaşadığı zayıflık ve çaresizlik, bitmeyecek bir edilgen bekleyişin tohumlarını atmıştır. Oblomov’da ise toplumdan korku yoktur, bireysel rahatının bozulması korkusu vardır.
Romanda anlatılan Oblomov’un gördüğü rüya aslında Oblomovluğun psikodinamik kökeni için çok şey söyler: Her şey durağan bir şekilde yerli yerindedir; yaz mevsimi yaz mevsimi gibidir, güneş hiç yitmez, olağanüstü hiçbir şey olmaz; herkes küçük Oblomov’un hizmetindedir, herkes onun rahatını düşünmektedir. Annesi sevgi doludur, babası sevgi doludur, dadısı sevgi doludur. Dünya küçük Oblomov’a hiç de korkutucu ve yorucu olarak sunulmamıştır. Her şey dingin ve güzeldir, bu dinginlik ve güzellik için çaba harcamaya bile gerek yoktur, her şey kendiliğinden böyledir. Lacan’a göre gerçeklik algısı engellerle oluşur, küçük Oblomov’a sunulan gerçeklik de budur, engeller sadece bedenine gelecek zarardan korunması amaçlıdır, yaşam karşısında başka da bir kırılma görmemiştir. Oblomovluk ruhsal gelişim aşamalarının temellerinin atıldığı ilk yaşlarda oluşmuştur.
Oblomov ve arkadaşlık ilişkileri
Oblomovluk ilk yaşlarda oluştuğuna göre, ilk yaşların kurgusunu elinde bulunduran anne-baba olduğuna göre, Oblomovluk ekonomik durumdan, taşrada yetişmekten, sınıfsal farktan bağımsız olarak gelişen bir durumdur. Oblomov’un hizmetini gören Zahar, efendisinden farklı bir noktada değildir, aynı üşengeçlik, yavaşlık, erteleme hâli onda da vardır. Gonçarov, farklı sınıflardan gelen bu iki karakterde aynı özellikleri tanımlaması ile Oblomovluğun sınıf farkından, ekonomik durumdan, efendi ya da köle olmaktan bağımsız bir durum olduğunu vurgular gibidir. Taşrada büyümenin etkisini dışlamak için de Ştoltz örneğini verebiliriz. Ştoltz, Oblomov ile aynı yerde büyümüş, aynı okulda okumuş, aynı sınıftan gelmektedir. Ama Ştoltz Oblomov’un tam tersi bir karakter sergiler. Hareket etmesi gerektiği kadar hareket eden, parasına göre yaşayan, sevinç ve kederini kontrol eden, mucizeler peşinde koşmayan, kimseye tapmayan, ruh ve beden kuvvetlerini kendine saklayan, acıklı hâle düşmeyen, yolundan şaşmayan, hayal kurmaktan kaçan, çalışkan ve mesleğinde başarılı biridir. Yazar, kişiliğin oluşumunda anne baba davranış şekillerinin etkisini Ştoltz’u anlatırken daha da çok vurgular. Küçük Ştoltz’un annesi koruyucu olmaya çalışan birisi iken, babası oldukça rahattır. Ştoltz’un yaramazlıkları annenin endişelenmesine yol açarken baba “Burnu kanamayan, burun kanatmayan çocuklardan ne hayır gelir?” cevabını verir. Küçük Ştoltz’un bir hafta ortada görünmemesi karşısında da tepkisi “Oblomov’un oğlu kaybolsaydı bütün köyü ve hükûmeti ayağa kaldırırdım; ama Andrey (Ştoltz) kendisi çıka gelir” olur. Babanın oğlunu dünyaya hazırlama şekli Oblomov’un babasından çok farklıdır. Ştoltz dünyanın çamuru içinde büyümüştür, ama sorumlulukları da hatırlatılmıştır, sevecen ve rahat bir babanın rehberliğinde çamurdan korkmaması gerektiğini öğrenmiştir.
Oblomov’un gerçeği değerlendirmesi elbette “normal”dir, kendi durumuna dışarıdan bakabilmektedir. Bir yandan bütün dünyanın kendisi gibi olmasını dilese de yaşamın sunduğu bu hareketli dünyada kaçırdığı derinlikli zevkler olduğunun da farkındadır. Olga ile ilişkisinde bu zevkleri yaşamak adına bir adım vardır. Ama Olga’nın hareketli, beklenti dolu dünyası Oblomov’u geri adım atmaya iter. Olga’nın dünyası, onun kendilik tanımlaması ve var olma şeklinden çok farklıdır. Oblomov, Oblomovluğuna devam edebileceği vaadini veren Agafya Matveyevna ile evlenir. Agafya Matveyevna Oblomov’a tıpkı anne ve babası gibi sorumluluk istemeyen bir dünya sunar.
Yorgan altının huzuru, biraz daha yatma arzusu, merdiven altının çekiciliği, hatta büyülü değnek ile her şeyi oturduğu yerden yapabilir olma özlemi her insanın içindeki Oblomovluğun varlığının kanıtlarıdır. Ne de olsa her insan, anne karnındaki eylemsizlikteki huzuru, bu huzurun nostaljik duygusunu taşımaktadır. Aynı huzuru anımsatan durumlar ise insan için hep çekici olacaktır. Gonçarov’un Oblomov adlı romanı, ironik ve parodik boyutuyla bu olgunun en iyi biçimde fark edilmesine yol açan edebiyat eseri olmuştur.
*Bu makale, ROMAN KAHRAMANLARI Temmuz/Eylül 2011 7. sayıda yayımlanmıştır.