Şamanizm ve Anadolu’ya Yansımaları

Şamanizm ve Anadolu’ya Yansımaları

“Bizim diyarımızda bin bir baharı saklar.” der Faruk Nafiz Çamlıbel meşhur “Sanat” adlı şiirinde. Bu düşünceye katılmamak ne mümkün Anadolu’yu ve Anadolu insanını tanıdıktan sonra.  Hangi köşeye adımımızı atsak müthiş bir zenginlikle karşı karşıya kalırız ve her bir köşesi o muhteşem zenginliği ile bizi başka alemlere götürür. Giyimiyle, müziğiyle, dansıyla, törenleriyle, yemekleriyle, edebiyatıyla bir bütün olan Anadolu’yu anlayabilmek için çok eskilere Orta Asya coğrafyasına, Türk mitolojisine yani Şamanizm’e ve Şamanizm’in göz bebeği olan şamanlara gitmek gerekir.

Kimi bilim adamlarının bir din olarak kabul ettiği kimilerininse dini duyguları içeren ve öteki alem varlıklarına hükmeden bir inanç sistemi olarak gördüğü Şamanizm  çok geniş bir coğrafyada farklı şekillerde tezahür ederek günümüze kadar gelmiştir. Ortaya çıkışıyla ilgili kesin bilgilerin olmadığı ancak anaerkil dönemde ortaya çıktığı düşünülen Şamanizm tanrı-doğa-insan arasında sürüp giden bir bağın olduğu inancına dayanmaktadır.

Farklı giyim ve aksesuarlarıyla dikkat çeken, din adamı, şifacı, büyücü olarak tanımlanan  şamanlar transa geçebilme özellikleri ile bu inanç sisteminin her zaman odak noktası olmuşlardır. Rüyalar, trans hali, ruhların isimleri gibi bazı konularda yetiştirilen şamanlar eğitim bittiğinde yalnızca bedensel gözleriyle değil ruhani gözle de görür hale gelir ve şamanlık yetkisi aldıktan sonra o dönemin toplum hayatında önemli yer tutan dinsel tören, bayram şöleni, kurban töreni gibi ritüellerde görevlere başlar.

Her ne kadar Şamanizm Türklerin Müslümanlığa geçmeden önceki inanç sistemi olsa da İslam dinini kabul etmiş Türkler eski geleneklerinden tamamen kopmamış bu inanç sistemine ait gelenekleri –tamamen olmasa da – yeni dinlerine ekleyerek yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Kültürel özellikleri açısından oldukça zengin bir yapıya sahip olan Anadolu’nun hemen her yerinde -nereden geldiğini pek bilmesek de- bugün bile şaman geleneğinin izlerini görmek olasıdır. ”Mezar taşı” süsleme geleneği de bunlardan biridir. İslam dünyasında Anadolu dışında mezar taşı uygulaması yoktur. Eski Türklerde ulu kabul edilen  kişilerin ölümünden sonra ruhlarından  medet ummak amacıyla büyük, görkemli mezarlar inşa edilmiş ve bu gelenek yıllar boyunca Anadolu’da yaşatılmıştır. Yine aynı şekilde günümüzde insanların yatır, türbe ve benzeri yerleri ziyaret etmesi de aynı anlayışın devamıdır.

Hepimizin zaman zaman içinden geçirdiği, olmasını istediği dilekleri vardır. Şaman kültüründen günümüze yansıyan bir başka uygulama da “dilek tutma / dileme”dir. Türk kültürünün önemli motiflerinden biri olan ve yeri-göğü birbirine bağladığı düşünülen, ağaçlara bağlanan çaputlarla  ya da ulu kişilerin türbelerine bağlanan bezlerle onların ruhlarından medet umma şeklinde gerçekleştirilerek günümüze değin aktarılmıştır.

“Su gibi git su gibi gel.” pek çoğumuzun uğurlamalarda kullandığı meşhur bir sözdür. Hatta Anadolu’nun yaygın adetlerinden biridir “gidenin ardından su dökmek”. Peki neden  su? Bereketi, temizliği, kutsallığı temsil etmesi sebebiyle  su eski Türklerden bu yana hayatımızdaki önemini korumuştur.

Neredeyse hepimizin çocukken diline doladığı bir şarkıdır “Ay dede, ay dede senin evin nerede? “Gelin şimdi de “Ay Dede” nin geçmişine bakalım. Şamanist Türkler ayın bir ruhu olduğuna inanıp bunun erkek olduğunu düşünürlerdi. Bu sebeple “Ay Ata” derlerdi. Günümüzde ise çocuk şarkılarında kullanılır olmuş ve “Ay Dede” olarak karşımıza çıkmıştır.

Şans ve uğuru temsil etmesi sebebiyle nişan yüzüklerinde ve okumayı yeni söken çocukların yakalarında kullanılan ayrıca yeni doğum yapan anneyi ve yeni doğan çocuğu alkarısı denilen kötü ruhtan koruma işlevi bulunan “kırmızı kurdele” nereden geldiğini pek bilmesek de Şamanizmden Anadolu’ya uzanan bir gelenektir.

“Aman başıma gelmesin, aman beni bulmasın, benden uzak dursun, Allah korusun!” düşüncesiyle çoğumuz “tahtaya vururuz.” Bu gelenek de bizlere ormana girerken kötü ruhları kovmak için ağaçlara vurup gürültü çıkaran atalarımızdan mirastır. Bunların dışında  kötü ruhları kovma adına yapılan kurşun dökme, kapıdan sağ ayakla çıkılması, çocuklara tabiattan isimler koymak, mum yakmak gibi pek çok uygulama bize Orta Asya Şaman kültüründen kalan zenginliklerimizdir.

Temelinde evren, dünya, insan, hayvan ve bitkiler aleminin bir bütün olarak düşünüldüğü Şamanizm ve bu inanç sisteminin transa geçebilme yetenekleriyle ve ayinleriyle göze çarpan adamları şamanlar, Türklerin İslamiyet’ten önceki hayatlarının merkezinde yer almıştır. Yarattıkları kültür -Türkler İslamiyet’i kabul etmiş olsalar da- izlerini yitirmemiş kuşaklar arasında uygulanarak Anadolu’nun pek çok yerinde çoğu zaman nereden geldiği bilinmeden uygulanarak devam etmiştir.

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin