Cemil Kavukçu’nun yeni öykü kitabı Yüzünüz Kuşlar Yüzünüz’ü okumaya başlıyorum. 7 öyküden oluşan bir uzun öykü. İlk öykü Günlerden Pazarsa’yı okumaya başlamadan önce daha önce okuduğumu anımsıyorum. Öykünün başlığı akılda kalacak bir başlık.
Vakit kaybetmeden kitaplığıma yönelip, kısa süreli bir araştırmanın sonucunda, işte bu dercesine dergiyi masama koyuyorum. Sözcükler Dergisi’nin Mayıs-Haziran (2016) sayısı. Cemil Kavukçu’nun bir öyküsü. Günlerden Pazarsa. Öykü okuma hâli biraz da böyle işte. Çılgınlık! Bir sene önce okuduğun öykü tekrar karşına çıktığında belki de istemsiz olarak hatırlıyorsun.
Dergide yayımlanan öykü ile kitapta yayımlanan öykü arasında hemen bir farklılık gözüme takılıyor. Kitaptaki öykünün ilk iki sayfası dergide yok. Aradan bir sene geçmiş. Basit bir düşünme pratiği ile şu sonuca varmak mümkün: Cemil Kavukçu neredeyse her sene bir kitap ile karşımıza çıksa da acele eden bir yazar değil. Bir sene içerisinde bile bir öykü üzerinde kafa yorup tekrar tekrar düzenlemeler yapan bir öykücü.
Yedi öyküyle beraber çerçeve öykünün güzel bir örneğini okuduğumun farkına varmam pek de uzun sürmüyor. Geçtiğimiz sene Kavukçu’nun deniz öykülerini derlediği kitabı Maviye Boyanmış Sular’dan sonra bu yeni kitabı. Pastanın çileği kıvamında desem çok mu abartmış olurum?
Günlerden Pazarsa öyküsünde işsiz, yalnız, ablasıyla başı dertte kahramanımız Ferudun’u dinlemeye başlıyoruz. Ferudun, kendi kendine hayıflanmaları ve ablasıyla olan sıkıcı telefon konuşmasından sonra, yağmurlu havaya aldırmadan, Kavukçu öyküsüne yakışır şekilde soluğu birahanede alıyor. Birahanede çalışan arkadaşı Gero ile muhabbete dalıp, sıkıcı, rutin hayat üzerine lakırdılarına devam ederken; Ali Rıza Kaptan’ın içeriye girmesiyle öykü işte şimdi başlıyorum diye fısıldıyor kulağımıza. Bu noktadan sonra Ali Rıza Kaptan’ın gemide yaşadığı olayları anlatmasıyla beraber karakterler ve olaylar gitgide bir bütünlük oluşturmaya başlıyor. Gemide çalışanların ayrı ayrı hayat hikâyeleri, bir türlü çözülmeyen olaylar, farklı farklı maceralar peşinde koşan Ferudun ve Gero…
Herkesin yarım kalmış adres arayışına inat, Ferudun soruyor: Doğru adres var mıdır?
***
Nathaniel Hawthorne’un Rappaccini’nin Kızı adlı uzun öyküsüyle devam ediyorum.
‘Çok zaman önceydi’ cümlesiyle başlayan öykü, daha ilk cümleden zaman konusuna değinmeden; mekân, olay ve karakterler üzerinden gideceğinin sinyalini veriyor.
Üniversite eğitimi için İtalya’nın güneyinden Padua’ya gelen ve eski bir malikânenin bir odasını kiralayıp yerleşen Giovanni Guasconti’nin, içinde bulunduğu odanın vasat oluşundan yakınan bir haldeyken; pencereden baktığında o muhteşem, büyüleyici bahçeyi görmesiyle beraber öykü hızla bir ivme kazanıyor ve Giovanni’nin penceresiyle bahçe arasındaki o kısa mesafe, bir o kadar da uzak oluşuyla, büyülü bir hâl alıyor.
Kısa süre içerisinde Giovanni’nin bu bahçeye hayran oluşu ve bahçenin sahibini öğrenmesiyle, diğer karakterler de devreye giriyor. Rappaccini ve kızı Beatrice…
Rappaccini ve Beatrice’in bahçeye çıkmalarının, bahçedeki çiçeklerle ilgilenmelerinin büyüsüne kapılan Giovanni, gitgide Rappaccini, Beatrice ve bahçe imgesinin içerisinde kaybolurken, düş ile gerçek arasında çatışmaya başlaması da kaçınılmaz oluyor.
Bu noktadan sonra öyküde, Giovanni’nin üniversitede tanıştığı -aynı zamanda Rappaccini ile neredeyse düşman olan- Profesör Pietro Baglioni’nin anlattığı korkunç Rappaccini karakteriyle beraber gerilim yükseliyor. Giovanni’nin her şeyin kötü bir oyundan ibaret olduğu varsayımlarıyla beraber öykü gitgide bir açmaza dönüşüyor. Ta ki Giovanni bahçeye inene kadar…
Nathaniel Hawthorne’un insanın doğa ile ilişkisi, insanın insan ile ilişkisini irdeleyen ve salt kötülük, salt iyilik anlayışını sorgulayan bu uzun öyküsü, sıradışı sonuçlar çıkarma ümidinde. Öykünün sonuna doğru ise Antik Yunan Tragedyalarını aratmayacak cinsten diyaloglarla, sözgelimi açmazda olan ‘gerçek’ arayışına tanık oluyoruz.
***
Son yıllarda dikkat çeken bir öykücü ile devam ediyorum. İsahag Uygar Eskiciyan.
Eskiciyan’ın yeni kitabı Konteyner Zaafı, on dört kısa öyküden oluşan, bir insan ilişkileri manifestosu kıvamında ilerliyor. Daha ilk öyküden vücudunun parça parça yenilmesinden bahseden bir öykü anlatıcısı karşılıyor bizi. Eskiciyan’ın öykülerine alışık olanların hiç de zorlanmayacağı ve garip karşılamayacağı bir öykü. Dikkat çeken, belki de kurgusuyla akılda kalacak öyküler mevcut kitapta. Mesela benzin işediğinizi düşünün. Ya da gerçeği söylemesi için yalan söylemekten başka çaresi olmayan bir karakter… Sosyalist marşlar söyleyen market arabaları… Peki ya vicdanını kilo yapıyor diye aldıran birisi?
Öykülerin genel temasında, insanlardan nefret edecek noktaya gelen fakat yine de insanlar olmadan gündelik yaşam içerisindeki hikâyeleri yakalayamayacağını düşünen, ikilemde olan anlatıcılar mevcut. Bu noktada Eskiciyan’ın karakterleri, sürekli çıkışı olmayan, değim yerindeyse acınacak öyküleriyle nasıl başa çıkacağını düşünen ve çabalamaya gayret gösteren kişiler. Hem de bu kadar çok insanın arasında?
Kaynaklar:
İsahag Uygar Eskiciyan, Konteyner Zaafı, Mayıs/2017, Sel Yayıncılık
Cemil Kavukçu, Yüzünüz Kuşlar Yüzünüz, Eylül/2017, Can Yayınları
Sözcükler Dergisi, Mayıs/Haziran 2016 (61. Sayısı)
Nathaniel Hawthorne, Rappaccini’nin Kızı, Temmuz/2016, Helikopter Yayınları