Ressam Clement ile Bir Gece!

Ressam Clement ile Bir Gece
Flelix-Auguste Clement

Sait Halim Paşa Yalısı uzun geçmişiyle tarihi bir anıt olarak Yeniköy sahilini süslüyor kaç yıldır. Aslanlı Yalı olarak da bilinen yalı, 1863 yılında ayan azası Nikolas Aristarkes tarafından yenilendikten sonra, Mısır hıdivlerinden Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu Prens Abdülhalim Paşa’ya satılıyor. Prens Abdülhalim Paşa, yalıyı tamamen yıktırarak yerine bir sahil sarayı olan bugünkü yapıyı inşa ettiriyor. Paşa ölünce de oğlu Sait Halim Paşa, kardeşlerinin hisselerini satın alarak yalıya sahip oluyor ve 1892 yılından 1921’de Roma’da vurularak öldürülene kadar adını verdiği bu sahil sarayında yaşıyor.

İşte, tarih içinde nice tarihler barındıran İstanbul’dan bir sayfa daha. Yalının daha nice özellikleri var ki, anlatmakla bitmez… Görmek gerekir!

Çanakkaleli mimar Petraki Adamandidis’in yapıtı olan yalı, mermer bodrum üzerine iki kat olarak bina edilmiş. Ampir ve eklektik üsluplar içinde değerlendirilen yalının genel planını orta sofa çevresinde sıralanmış odalar oluşturmakta. Her oda bir diğerine açılmakta ve insan kendini bir labirent içinde gezer hissetmekte. Ben de bu duygu ile dolaştım odalar arasında…

Duvarları ceylan derisi ile kaplı Sait Halim Paşa’nın çalışma odasında bir hayatın ihtişamlı geçmişini; kanadı kırık av kuşlarının bezediği “av odası”nı geleceğin avlusuna yansıtan zamanının en büyük “pencere camı” önünde bu geçmişin serencamını düşündüm.

Ruh misali, eşya da ölümsüzdür. Bunu da gördüm.

Yalının güney tarafında yer alan “selamlık”ın girişinde, yerinden oynatılamayan 4.65×7.76 metre büyüklüğünde bir yağlıboya tablo bulunmakta… Mısır çölünde, bir ceylan avı sonrası dinlenmeyi gösteren üç boyutlu tabloda, yöresel giysili 13 avcı arasında, genç Sait Halim Paşa da resmedilmekte… Resim, o yıllarda Prens Halim’in Kahire’deki Chaubrah Sarayı’nı da dekore eden Fransız asıllı ressam Felix-Auguste Clement’in (1826-1888) imzasını taşımakta.

Eşya ölümsüzdür, ona ruh veren insan da…

Bir bölümü yandıktan sonra onarılan yalı, bu yıl Özelleştirme İdaresi tarafından 49 yıllığına Mustafa Göcen’in sahibi bulunduğu Göçtür Turizm’e kiraya veriliyor. Yalının işletmecileri de gecen mayıs ayında açtıkları lokantayı Clement’in adı ile onurlandırıyorlar. Yalının bahçesi, “Clement’s a la carte restaurant” olarak kullanılmakta şimdi.

“Clement’s a la carte restaurant”ın zengin menüsünde neler yok ki? Türk ve ithal şaraplar… Avrupa, Güney Amerika ve Uzakdoğu yemeklerinden seçmeler… Salatalar, bresaola, kadayıfa sarılmış karides, füme ördek göğsü, lahanaya sarılmış baharatlı sebze dilimleri, ızgara kalamar, deniz tarağı, fettucini, deniz taraklı ve kum midyeli rizotto gibi başlangıçlar… Ana yemeklerden ızgara somon ve ızgara levrek, kuzu sarma ya da dana fileto… Frambuazlı trüf tatlıları…

Dirseklerini Boğaz’ın aydınlık sularına dayamış masanın bir ucunda 19. yüzyıl ihtişamından süzülmüş bir tarih; öbür ucunda Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün ışıkları ile yanak yanağa duran dolunayın denizin dehlizinde yansıyan sureti…

Ruh gibi, insan ve eşya gibi, tarih de ölümsüzdür çünkü. “Clement’s a la carte restaurant”da bir de bunu gördüm.

Refik Durbaş
Ağustos  2005

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin