Onlarca aşk şarkısı, melankolik ezgiler, sevgiliyi anımsatanlar, sonsuz tükenişin ironisini taşıyanlar, dönemine bir isyan olanlar, aykırılıkta engel tanımayanlar, dünyaya iyiliği anlatanlar, tüm yükü sırtında taşıyanlar, tabuları yok sayanlar, sınırları zorlayanlar, defalarca yeniden yorumlananlar, daha nice şarkı… Leonard Cohen’in hikâyesinden müzikseverlerin payına işte bu şarkılardan oluşan birçok albüm düştü. Hepimizin yaşadığı türlü anıya denk düşen, çoğumuzun hayatına bir yerden temas eden müziğiyle tanındı Cohen. Fakat estetiğin türlü şekilleriyle dolu yaşamının sanata ilk dokunduğu yer müzik değil edebiyattı. Sözcüklerle olan derin bağı şarkılardan önce şiirlerde ve romanlarda tezahür etmeye başlamıştı. Hayatının henüz çok başında, yirmili yaşlarında Yunanistan’ın Hydra Adası’nda aralıklarla 7 yıl neredeyse münzevi bir yaşam sürmüş, cebinde onlarca şarkı, şiir ve iki romanla dönmüştü.
“Görkemli Kaybedenler” Cohen’in ikinci romanı, 1966 yılında yayımlandı. Deneysel roman türünde, oldukça cüretkâr diliyle okuruyla buluşan bilinç akışının bu nitelikli örneği, absürdün, rahatsız edicinin, dönemin serbest ruhunun, özgür yaşantısının yansıması, karakteristik bir “kaybeden” anlatısı. Bir akademisyenin depresyonu, bağımlılıkları, takıntıları, ihanetleri, kendisi, karısı ve yakın arkadaşı arasındaki aşk üçgeninde çırpınışının hikâyesi.
Roman, iki ayrı tarihi dönemi ve bu iki dönemdeki sayısız yıkımı ele alıyor. Aşk üçgenindeki üç kişi arasında gelişen kural tanımayan ve zaman zaman yıpratıcı ilişkinin perdelerini aralıyor Cohen. Bu üç kişinin saplantılı hikâyesi içine geçmiş şekilde, 17. yüzyılın ortalarında Kanada’nın Cizvitlerce işgal ediliş öyküsünü de anlatıyor. Kitabın ismini bilmediğimiz anlatıcısının, kirli mazide dolanırken çaresizce yaşadığı ruhani aşkı, Kanada yerlisi bir Mohawk kızı ve aynı zamanda bir Hristiyan Azizesi olan Kateri Tekakwitha ile karşılaşıyoruz bu anlatıda.
Birbirinin içine karışmış bu iki hikâyeyi bir arada yürüten şey; anlatılan her iki dönemin de büyük bir dönüşümü içinde taşıyor oluşu. Toplumsal karışıklıkların yaşandığı, dini temayüllerin değiştiği, kültürel değişimin hızlandığı dönemlerde, kendilerini yıkıma götüren üç arkadaş ve Azize Tekakwitha, yok oluşa doğru yürüyüşlerinde buluşuyorlar.
Bu iki farklı devrin sancılarını anlatırken, hiçbir şeyi sarsılmaz bir kesinlikle vurgulamıyor Cohen. Aksine, roman boyunca kati hükümlerden uzaklarda, belirsiz sınırlarda dolaştırıyor okuru. Kutsallığa ve erdeme yakınlaşırken, tabuları korkusuzca yıkıyor. Kabulleri sarsıyor, bunu yaparken ilahi güçlere saf bir bağlılık ve en kural tanımayan ilkel dürtüler arasında hızlıca savruluyor, kendi içinde büyük bir mahvoluş taşıyan aşk üçgenine bir Hristiyan Azize’yi de dahil ediyor. Belki bu aşk üçgeninin içinde erdemi, ahlakı sorgularken, Azize Tekakwitha’ya sığınıyor. Bu iki güçlü uç arasında belki de denge mücadelesi veriyor, çaresizce soruyor: “İçimdeki bütün dünlerle yeni bir şeye nasıl başlayabilirim?” [1]
Leonard Cohen’in şiddetli karanlığını romanın iliklerine işlemiş şekilde izliyoruz anlatı boyunca. İçine bir azizenin hayaletini taşıdığı aşk girdabındaki tek kadının, anlatıcının karısı Edith’in intihar sahnesi,- edebiyat tarihinin en vurucu intiharlarından biri olmaya adaydır- Cohen’in ruhsal sıkıntısının kitaptaki en güçlü dışavurumlarından biri. Yine de karanlığı yazmaya, onu kendi sözcükleriyle yüceltmeye devam ediyor: “Bir insanın doğasındaki en özgün şey, genellikle en umutsuz olanıdır.”[2]
Cohen’in hem romanlarında hem de şarkılarında hakim melankolisinde ilişkilerin ezici ağırlığını hissediyoruz. “Saygılarımla, L. Cohen.” şeklinde biten ünlü mektup- şarkısı Famous Blue Raincoat’ ta yine bir aşk üçgeni ile karşımızdadır Cohen. Mektup, ihanete uğramış bir adamın dilinden yazılmıştır. Muhatabı, yazarının yakın arkadaşıdır ve yazarın karısı ile romantik bir ilişki yaşamıştır. Şarkı sözlerinde hem ihanete uğramanın acısını yaşayan, hem de bu ihanete rağmen affeden bir adam var. Şarkının hikayesini merak edip biraz araştırdığımızda, o ünlü yağmurluğun sahibinin aslında L. Cohen’in kendisi olduğunu öğreniyoruz. Cohen belki de bu şarkıyı yazarken, şarkının yazarı değil muhatabı olmak için yazmıştı. Belki bu mektup-şarkı da Görkemli Kaybedenler’in isimsiz anlatıcısının Azize Tekakwitha’ya tutkusu gibi bir affedilme isteğini koynunda taşıyordur. Karanlığın başat sebebi aşk ilişkilerinin çıkmazları olsa da, karakterlerinin iç hesaplaşmalarından yola çıkarak kirli tarihle de yüzleşiyor Cohen. Kanada’nın işgali sırasında yaşananları naklederken, isimsiz anlatıcının ilişkiler dünyasında da günah çıkardığını görüyoruz. Bu hesaplaşmada kirli geçmiş ve anlatıcının kendi varlığı paralel olarak sorgulanıyor. Temize çıkmanın mümkün olabilmesi için önce yıkım gerçekleşiyor. “Sana yabancı herhangi bir şeyin içindeki gerçeği keşfedebilmek için ilk önce kendi bakışında vazgeçilmez olandan vazgeç.”[3]
Peki, bunca yıkım içerisinde yumuşak geçişler yok mu? Anlatıcının kendisini harap eden aşk üçgeninin içinde ilahi bir güce sığındığı, kendi şefkatine sarıldığı anlar, okur için bunalımın aralandığı anlar romanda. “Ağlama, Kateri. Gözyaşlarının arasından çok net göremeyiz ve gözyaşları arasından gördüğümüz şey her ne kadar parlaksa da aynı zamanda eğridir.”[4]
Bilgelik ve hafiflik arasındaki değişmez bağın hatırlatıldığı o anlar da kara bulutların aralandığı zamanlardan: “Birçok öğretmen gibi, benim verdiklerimin de çoğu daha fazla taşıyamayacağım yüklerdi.”[5]
Onlarca kitabı olan usta romancılar arasında adı sayılmasa da, iki kaotik dönemi birbiri içinde anlatırken, kendi sözcüklerini kullanıyor Cohen. Dönemin karmaşasını pek cesaret edilmeyen bir yolla, sert metaforlardan oluşan kapalı anlatımlarla hatta kimi zaman bulmaca gibi dile anlatıyor. Bu belirsiz alt metinler, hikâyeyi üzerine inşa ettiği isimsiz anlatıcının kayboluşunun, yıkımının bir temsili. Karakter iki uçta çılgınca savrulurken, anlatım vahşileşiyor, kuvvetli bir ironi ve kutsal metinlerin huzuru arasında gidip geliyor okur.
Görkemli Kaybedenler iki dünya, iki hikaye, iki insan, iki şiddetli ruh hali arasında kalakalmanın romanı. Şiddetle hareket etmenin ve bir yere gidememenin, varlığını sorgulayarak, kanıtlar bularak yok olmanın. Her şeyi biriktirmeye çalışırken, sonsuz unutuşa teslim olmanın kitabı. Sıkışıp kalmanın, infilak ederek tüm dünyaya yayılmanın kitabı. Devrin sancısını, bireyin özgürlükle imtihanını, kara mizaha sarılı halde resmeden, geçmişe dönük, geleceği çoktan yakalamış post-modern bir kurmaca.
Görkemli Kaybedenler
Aylak Kitap Yayınevi, Nisan 2016
Özgün Künye: Beautiful Losers, Leonard Cohen
Türkçesi: Algan Sezgintüredi
Sayfa Sayısı: 260
[1] Görkemli Kaybedenler, S:45
[2] Görkemli Kaybedenler, S: 63
[3] Görkemli Kaybedenler, S:94
[4] Görkemli Kaybedenler, S: 123
[5] Görkemli Kaybedenler, S: 161