Trifon Hrisopulos’ta Ümidi Aramak!

Serkan Taşkent

Trifon Hrisopulos’ta Ümidi Aramak

1936 yılının ocak ayında Varlık’ta yayınladığı ve akabinde aynı yıl içerisinde basılan ilk öykü kitabı olan Semaver’de yer verdiği Stelyanos Hrisopulos Gemisi adlı öyküsünde Sait Faik, bir ada evinde yaşayan on iki yaşındaki deniz tutkunu Trifon ile balıkçı dedesi Stelyanos Hrisopulos’un yalnız ve yoksul hayatlarından bir kesit sunar.

Öykü, lodosla birlikte gelen kışın Ada’da yol açtığı dönüşümlerin anlatısıyla başlar. Kışın gelmesiyle izbeleşen Ada, Trifon’un ebeveynlerinin ölümüyle iki nüfusa düşen Hrisopulos ailesinin yalnızlığını; içinde bulunulan sene kışın müspet yanı olan balık bereketinin görülmemesi ise Hrisopulos ailesinin yıllardır süregelen bahtsızlığını perçinler. Denizden balığın çıkmaması demek Trifon’a alınması gereken ilacın, pantolonun, yün yeleğin alınmaması; eve girmesi gereken gazyağı ve şekerin girmemesi demektir.

Bereketsiz kışla birlikte artan yoksulluk Trifon’un denize olan tutkusuna ket vurmaz, aksine gün geçtikçe artan bir hayranlık duyar denize. Dedesi Stelyanos’un denize dair anlattığı anılar, öyküler artık yetmez olur Trifon’a; uçsuz bucaksız denizleri kendi gözleriyle görmek istemektedir. Tutkunu olduğu denizle buluşmasını sağlayacak gemiler inşa etmeye olan merakı da bundandır. Trifon, dedesi Stelyanos’un masasının üzerindeki rakı sürahisine komşu olamayacak büyüklükte bir gemi yapmaya karar verdiği gibi işe koyulur.

Sait Faik Stelyanos Hrisopulos Gemisi’ni yazdığında Samed Behrengi henüz daha doğmamıştır bile. Trifon’un yola düşüp gitmek, başka yerlerde neler olup bittiğini öğrenmek isteyen Küçük Kara Balık’tan pek de bir farkı yoktur. Gözü, gönlü, aklı hiç yalnız kalamadığı açık denizlerde, hiç görmediği okyanuslardadır.

Ulaşmak istediği yeni dünyanın anahtarı olan geminin adını ise dedesini mutlu etme hevesi ve ona duyduğu minnetle taçlandırır: Stelyanos Hrisopulos Gemisi! Sevmediği fakat ona gemi yapmasını sağlayan malzemeleri sağladığı için hürmet ettiği toprağı gözü görmez olur artık Trifon’un.

Sahip olduğu yaratma kudretiyle kaderine karşı çıkıp kendi geleceğine yön veren insanlığın henüz on iki yaşındaki timsalidir. Stelyanos Hrisopulos Gemisikeserle, çekiçle, keresteyle yapılmış bir metrelik bir gemi değil; on iki yaşındaki bir çocuğun imgelemidir. Elinden bırakmadığı sicim ile sadece suya indirdiği gemiyi değil, geleceğe dair ümitlerinin, hayallerinin yönünü belirlemekte; onları biçimlendirmektedir.

Ta ki Ada’nın iyilikten uzak diğer çocuklarının ellerinde ve ceplerinde taşlarla gemiye saldırdıkları güne dek. Bu sebepsiz saldırının şaşkınlığıyla olan bitene anlam veremeyen Trifon geminin sicimini elinden kaydırıverir ve sevginin, umudun kol gezdiği öyküde beklenmedik bir son yaşanır: Stelyanos Hrisopulos Gemisi atılan taşlarla batırılır.

Necati Mert, Tahir Alangu’dan referansla, Stelyanos Hrisopulos Gemisi’ni Sait Faik’in diğer öykülerinden farklı bir yere koyar. Öyle ki, Alangu’ya göre Stelyanos Hrisopulos Gemisi Sait Faik’in öykücülüğünde küçük adamların düşlerle karışık küçük mutlulukları anlatmasının, zor hayatlarına rağmen bırakılmayan yaşama sevinçleri ve bu sevinçle “direnmeyi güzel ve umutlu” kılışlarının ilk işaretidir.[1]

Sait Faik, her ne kadar yoksul Ada balıkçısı ile onun yetim torunu arasındaki sıcak, saf ve yoğun sevgi anlatısıyla öykü boyunca okuyucularda huzur veren bir ferahlık hissi yaratsa da öyküyü, nedenini Ada çocuklarının hasetliğinden öte insanoğlunun kötülüğü ile açıklayabileceğimiz bir sonla bitirir. Geleceğe umutla bakan çalışkan, üretken, sevgi dolu bir çocuk karşısına onları okuyucularına tanıtmaya gerek dahi duymadığı salt kötülük saikıyla hareket eden elleri, cepleri taşlarla dolu bir çocuk güruhu koyar. Beklenmedik sonla sebepsiz hoyratlığı, nobranlığı -meşrulaştırmaz pek tabii, fakat- olağanlaştırır.

Peki, buna rağmen Stelyanos Hrisopulos Gemisi’ni ümitvâr kılan nedir? On iki yaşındaki yoksul ve yetim bir çocuğun geleceğe dair hayallerinin paramparça edilmesi neden ve nasıl ümitvâr gelebilir okuyuculara? Okuyculara, batırılan bir gemi metaforuyla yok edilen masum çocukluk hayallerinin anımsatıldığı bu öyküyü çekici kılan ve Sait Faik’in en bilinen öykülerinden biri yapan nedir?

Sait Faik, Stelyanos Hrisopulos Gemisi’nde Trifon üzerinden merak eden, sorgulayan, salt sonuca odaklanmayan idealist bir yaşam anlatısını güzelleştirir. Okuyucularını, öylesine ciddiye alan ki yaşamayı -henüz on ikisinde, mesela- gemi yapan bir çocuğun dünyasına yoğunlaştırır. Yaşamaya dair çizdiği anlatı ile salt sonuca odaklanmayan; merak eden, sorgulayan, üreten, idealist bir hayatı yaşamanın öneminin altını çizer. Okuyucuda hüzün, öfke, hayal kırıklığı yaratan bir sona sahip olan öykü, Sait Faik’in öykünün tam ortasına nakşettiği paragrafla gizliden gizliye umudun her daim olmasını salık verir:

Kış ne kadar çok, ne kadar uzun olursa olsun; balık ne kadar az çıkarsa çıksın; yine yaz, bildiği gibi mahrumiyetlerin içinden kafasını kaldıracak ve onu bekleyenlere gelecektir.

Umut, batan bir gemiyi yeniden yüzer kılmaz belki ama daha iyi bir gemi yapma iradesini mümkün kılar. Ellerinde, ceplerinde taşlarla saldıranlara karşı umudu büyüten iradeyi.


[1]Alangu’dan aktaran Necati Mert, Sait Faik, Cümle Yayınları, Ankara, 2018, s. 67.

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin
Captcha verification failed!
Captcha kullanıcı puanı başarısız oldu. lütfen bizimle iletişime geçin!