“Parçalanmış bir hikâye nasıl anlatılır?
Yavaş yavaş hikâyedeki herkese,
Hayır,
hikâyedeki her şeye dönüşerek.”
Arundhati Roy, Mutlak Mutluluk Bakanlığı’ndan
Günümüz edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan Arundhati Roy’un 20 yılın ardından yayınladığı ikinci romanı “Mutlak Mutluluk Bakanlığı” Can Yayınları tarafından Türkçeye kazandırıldı. Bir aşk hikayesini anlatmakla birlikte protest bir alt-metne sahip olan romanı Türkiye’den okurlar için özel kılan bir başka durum da esere Nazım Hikmet dizeleriyle giriş yapılması.
Arundhati Roy, Süryani bir anne ve Bengalli Hindu bir babanın kızı olarak 1959’da dünyaya geldi. İlk romanı “Küçük Şeylerin Tanrısı” ile 1997 yılında Booker Ödülü’ne layık görüldü. Bu iki romanı dışında kurgu dışı eserler de kaleme alan Roy, roman yazmayı bir evren inşa etmeye ve insanları o evrene çağırmaya benzetiyor:
Karanlığın tam içine girdiğinizde, insanların o karanlıktan biraz olsun neşeyi nasıl çekip çıkardığını görüyorsunuz. Karanlıktaysanız hep ışığı ararsınız. Çabalarsınız (…) İşte ben de bu karanlığa meydan okumak için bu evreni kurmaya çalışıyorum.
Roy’un Nazım Hikmet’le tanışması yıllar öncesine dayanıyor. Seattle’da kitapçıda dolaşırken tanıştığı bir Türk adam ona Nazım Hikmet okumasını tavsiye ediyor ve ona Nazım Hikmet’in “Toplu Şiirler” kitabını hediye ediyor. Kendisini Nazım’la tanıştıran bu Türk okuru hala minnetle anımsayan Roy, bu anısını “Umarım yeni kitabımı okur; belki o da bu anı hatırlayacaktır,” diyerek hatırlıyor.
Roy için önemli olan bir başka isim de yakın zamanda kaybettiğimiz John Berger. Son romanını yayınlamadan önce fikir aldığı ve okuttuğu ilk kişi de o. Roy, Berger’i epik ve şairane bir açıdan bakılırsa “baba” olarak gördüğünü söylüyor.
Arundhati Roy, yazarlığını muhalif kimliği ile destekleyen bir isim. Son dönemde ülkesinde yükselen Hindu milliyetçiliğine ve mevcut başbakan Narenda Modi’ye karşıt bir ses. Roy’a göre despotizm ve otoriterlik Hindistan ve böyle sistemleri benimseyen benzeri ülkeleri bir dünya devi yapmaz. Tam aksine kendi içerisinde sömürü ve kolonicilik yaratan, kendi ormanlarını yok eden yani kendi kendini yiyen bir sistem yaratır.