“Deniz Kıyısında Keşiş” Üzerine Bir Deneme!

Deniz Kıyısında Keşiş Üzerine Bir Deneme
Deniz Kıyısında Keşiş, Caspar David Friedrich (1774 – 1840)

Tabiatın muvazenesini imar eden uhrevi ahenk; “acı”! O her şeyi birbirine yaklaştırmaya ve her şeyi birbirinden uzaklaştırmaya muktedir…Tabiatta zamanın akışı içerisinde her şey mütemadi bir harekette. Her şeyde bir soluk, bir renk, bir cümbüş ama aynı zamanda ince bir durağanlık…

Bir yanda kuşlar öterken, diğer yanda bir saat, akrep ile yelkovanını hareket ettirmeye güç yettiremiyor. Ağaçlar dallarını rüzgara teslim etmişken, çatı katlarında, tozlu bir hafakan halinde sararan kitaplar sonunu bekliyor. Ama kaygıya mahal yok. Durağan her şeyde de bir hareket var. Zamanın seyri içerisinde, o seyrin dalga dalga açılan “geçicilik” diyebileceğimiz kanatlarına kendisini teslim etmiş, aheste bir kıvranışla, süratten noksan bir doğruluşla vuku bulan bir hareket…

Terkedilmiş bir evin salonundaki ahşap vitrinde unutulmuş cam kadehlerin yüz yıl sonraki hallerini düşünelim…  Tozlu bir sessizlikle, kendilerinden ödün vererek bekliyor olacaklardır bizi. Değişmişlerdir, tozlanmışlar, modaları geçmiş yahut belki de ansızın bir depremde oldukları yere devrilmişlerdir.  Harekete, daimi harekete yenik düşmüşlerdir. Evet, yenilmişlerdir. Çünkü havayı, toprağı, ışığı ve karanlığı mayalayan efsun kendisini hep yeniden var etmiştir. Her şeyi birbirine yaklaştıran, her şeyi birbirinden uzaklaştıran acı yeniden gelişmiş, yeniden yaratılıştan bu yana her şeyi kuşatan bereketiyle ahengini tesis ederek yücelmiştir.

Durağan bir hareketin hüznünden bahsetmek istiyorum. Bir sanat eseri. Romantik dönemin benim nezdimde baş yapıtı olan bir eser. Caspar David Friedrich‘in “Deniz Kıyısındaki Keşiş” adlı eseri… Eseri, kelimelerin örgüsüyle betimlemeye hamle edersek, belki de gelmiş ve geçmiş en iyi betimlemenin aşağıdaki satırlar olduğuna karar kılabiliriz;

Gökyüzünün sonsuz genişliği… Buna karşılık ne bir rüzgar, ne bir ay, ne de bir fırtına var. Gerçekte bir fırtına biraz teselli verici olurdu çünkü hiç değilse resmin bir yerlerinde hayat ve hareket görülebilirdi. Sonsuz denizde ne bir tekne, ne bir gemi, ne de bir deniz canavarı var.  Ve kumların üzerinde tek bir sap ot bile yok, sadece birkaç martı havada uçuyor ve yalnızlığı daha da umarsız ve dehşet verici bir hale getiriyor.

Marie von Kügelgen bu yorumu 1809 yılında, eseri ilk kez gördüğünde yapar. Umarsız ve dehşet verici bir yalnızlığı, hayat ve hareketin ufacık bir kıpırtısına, yani bir kaç martının eserin buhranı arasındaki siluetine bağlar. Denilebilir ki, hareketin hareketsizliği içindeki ufacık bir kıpırtı, her şeyi daha hüzünlü bir hale getirebilir.

Misal bu ya, kasvetli bir bekleme salonunda yankılanan ihtiyar bir duvar saatinin tik takı, ya da bir yaz mevsiminin öğle saatlerinde, güneşin tüm ihtişam ve sıcaklığıyla tazecik yaprakların naif bedeninde süzüldüğü o durağan anlarda, uzaklardan gelen çocuk sesleri ürpertebilir bizi. Nasıl da bekliyoruzdur o kıpırtıları, buhranın içinde donup kalan bir iştiyakla, çaresizce, belli belirsiz iç geçirmelerle, nasıl da zamanın göğsünde susuyoruzdur. Çaresizliğimiz sürüyordur, tabiatın ulviliği karşısındaki acizliğimiz bizi biz yapıyordur elbette.

Bahsettiğim eserdeki keşiş gibi bekleme anlarımız oluyordur hepimizin. Hareketsizliğin içindeki hareketin, en dipten usulca yükselen ve zirveye ulaşan divaneliğiyle, mahzun gözlerimiz denizde, dağda, gökyüzünde, toprakta, top yekün tabiatta bekliyoruzdur. Bir nevi vecd hali içerisinde göğsümüzün ortasında ötelere yol alma arzumuz palazlanıyor, artık tabiatın veznini mümkün kılan acı içimizede sirayet ediyordur. Daha da acizleşiyoruzdur böylece.

Kendimizi devasa bir nüshadan, tabiattan izlemek, onda kendimizi bulmak, yiv yiv derinleşen bir akış içerisinde, içimizdeki acının muvazenesine nazar kılmak, nihayeti hakikat olan o irfanı bahşediyordur bize. Latince bir deyişle kelamımı “nokta”lamak istiyorum;

“Quae nocent docent.”
(Yaralayan şeyler öğreticidir)

Acının beni tabiat cilvesiyle yaraladığı ve kendisini mümkün kıldığı her an yeni bir şuurla inanıyorum ve öğreniyorum.

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin