Olmayan Kuşlar Ansiklopedisi – Ece Temelkuran
“Sunan’ın Serçelerine Selam’la”
Karakarga’dan ses var! Bu kuşların uçuşlarını bile bilmiyoruz.
Ece Temelkuran ve M.K.Perker adlarını ilk defa duyacağımız, renklerini, memleketleri bilmediğimiz, uçuşlarını hatırlayamayacağımız, aslında hep aradığımız ama hiç var olmayan kuşların kanat çırpışlarına çağırıyor okuru.
Karakarga Yayınları’nın ocak raflarından doğanın en özgür evlatlarının dünyasına davet var.
Kalemi ve zeki kurgularıyla köşe yazılarının ardından okurun kalbini bir de hikayeleriyle fetheden Ece Temelkuran özgürlüğü, serüveni, hüznü, nikbinliği anlatıyor bu sefer uçurtmalara vuran kuşlarla. Tecrübeli çizer Perker ise cisimlendiriyor Temelkuran’nın kuşlarını.
“Ece Temelkuran ve M.K. Perker, aynı gökyüzünün altından bize bir kuş ağacı gönderiyorlar; berrak bir gökyüzü ve neşeli topraklar istiyorsak eğer, hayal etmenin hakkı da verilsin.”
Caddelerde, meydanlarda, şehrin arada kalmış sokaklarında birbirlerinin yüzlerine dahi bakmadan, çirkin bir gürültü içinde, öylece yürüyen onlarca insanın arasına ”Bakın biz nasıl da uçuyoruz, nasıl da güzeliz” dercesine konan özgür çocukların hikayelerini anlatıyor kitap.
Balkonumuza kondurduğu üç beş dal parçasından ibaret bir yuvayla bize hayatın olanca gücüyle devam ettiğini anımsatan, kendi kendinin esiri olmuş insan evladına, birkaç dakika da olsa özgürlüğü hatırlatan kanatların hikayeleri raflarda yerini aldı.
Homerosçu İlahiler’den Pindaros’a – Arkaik Yunan Şiiri Antolojisi
Erman Gören
Bu kitap bir şiir antolojisidir, sözcüğün Yunancadaki anlamıyla şiirin bir “çiçek-dermesi”dir.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eski Yunan Dili ve Edebiyatı öğretim üyesi Doç. Dr. Erman Gören‘in derlediği ve çevirdiği klasik öncesi devrin birbirinden güzel şiirlerinin bulunduğu Arkaik Yunan Şiiri Antolojisi, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı.
Felsefe, Dilbilim, Şiir, Klasik Şiir üzerine çalışmalar yürüten ve başarılı bir akademik arka plana sahip Erman Gören daha evvel yine YKY’den çıkan Bakkhylides Bütün Şiirleri ve Fragmanları, Pindaros Bütün Zafer Şarkıları çalışmalarının da sahibi.
Şiir dünyasının en eskileri arasından, 2750 yıl öncesinden, Yunan sanatının natüralist tutumun reçetesi 300 yıllık dev-asa Arkaik Yunan şiirinin satır aralarına, doğumlarına tanıklık edebileceğiniz şiir örneklerini içeren Arkaik Yunan Şiiri Antolojisi geniş bir okuyucu kitlesinin ilgisini çekmiş durumda.
“Homerosçu İlahiler”in huşu veren buhuru, Arkhilokhos, Semonides ve Hipponaks’ın taşlamalarının keskin aromasıyla karışır; Kallinos ve Tyrtaios’un askeri teşviklerinden heyecanlanan okur, Solon’un yahut Ksenophanes’in bilge dizelerinin ferahlatıcı deminde soluklanır. Theognis’in kadim sofralarında, aşk hasretiyle kavrulan Mimnermos, Sappho, Alkaios ve Anakreon’un rayihaları yarışır. Bu bir demet çiçeğe kulak verenler Alkman, Stesikhoros ve Ibykos’un anlattığı mitlerin kokusundan sarhoş olur. Simonides yeğeni Bakkhylides’le birlikte Keos’un ıtırlarını sunarken, Pindaros Thebai’ın geniş düzlüklerinin eşsiz goncalarıyla rakip olur onlara. Korinna ve Praksilla’nın tenlerinde kadınca sedalar tüter ve daha nice isimsiz şair kendi kokularıyla temsil edilirler. 2750 yıl önceden 300 yılı aşkın süre boyunca kokularla Yunan dünyasında bir seyahattir Arkaik Yunan Şiiri!
Pentagonun Beyni – Annie Jacobsen
Area 51, Operation Paperclip gibi New York Times’ın en çok satan kitaplarının yazarı araştırmacı-gazeteci Annie Jacobsen’ın kaleminden ABD’de Pentagon’a bağlı İleri Savunma Araştırma Projeleri Ajansı’nın veya bilinen adıyla DARPA’nın tarihini anlatan Pentagonun Beyni birçok dilin ardından Profil Kitap vasıtasıyla Türkçeye kazandırılan bir diğer kitap.
2016 Yılı Pulitzer Ödülü Finalisti olan çalışma bu konudaki ilk tarihçe olması bakımından ilgilileri epeyce meraklandırmış durumda.
Annie Jacobsen, içerideki kaynaklardan, özel röportajlardan, gizli belgelerden ve gizliliği kaldırılan bildirilerinden faydalanarak DARPA’nın ya da bir diğer deyişle, “Pentagon’un Beyni”nin, 1958 yılındaki kuruluşundan bu zamana kadar geçen süredeki tarihçesini resmediyor.
Amerikan savunma sisteminin bilim ile kurduğu işbirliğini ve bu işbirliğinin sonuçlarını merak uyandıran ve bir o kadar da ikna edici bir çalışma ile ilk defa kaleme alan Jacobsen Savunma Bakanlığı’nın en gizli, en güçlü ve de en tartışmalı askerî araştırma ve geliştirme teşkilatının tarihçesinin şemasını hazırlıyor.
Kreçetovka İstasyonu’nda Bir Olay / Matriyona’nın Evi
Aleksandr Soljenitsin
“Etkisi altında bulundukları ideolojiye mesafe alarak o ideolojiyi içeriden algılamamızı sağlayan iki yazardan biri Balzac ise diğeri Soljenitsin’dir.” ( Terry Eagleton)
Nobel Ödüllü yazar Aleksandr Soljenitsin‘in eseri Kreçetovka İstasyonu’nda Bir Olay / Matriyona’nın Evi Mehmet Özgül çevirisi ve İletişim Yayınları etiketiyle raflarda yerini aldı.
Stalin’e karşı sergilediği eleştirel tavrını eserlerine yansıtan, bu yüzden kitapları yasaklanan ve vatandaşlığını kaybeden, bir süre ABD’de hayatını devam ettiren yazar Ağustos 1914, Rus Sorunu, İvan Denisoviç’in Bir Günü gibi romanlarıyla gerek Rus edebiyatının gerekse dünya edebiyatının önemli kalemleri arasındadır.
Kreçetovka İstasyonu’nda Bir Olay ve Matriyona’nın Evi Aleksandr Soljenitsin’in savaşın birleştirdiği hayatlara dair iki çarpıcı novellasıdır.
Kreçetovka İstasyonu’nda Bir Olay, İkinci Dünya Savaşı’nın başında Sovyet ordusunda görev yapan Teğmen Zotov’un savaş yükünün ağırlığını omuzlayan bir istasyon kasabasındaki hikayesini anlatır. Kahramanın yaşadığı huzursuzluğu, giderek artan ümitsizliği ve öte yandan Ekim Devrimi’nin yarattığı heyecanın yerini alan kasveti, kahramanın gözlerinden bize izletir.
Matriyona’nın Evi ise ilk çocuğunu Birinci Dünya Savaşı’nda, kocasını ise İkinci Dünya Savaşı’nda kaybeden, topal kedisi ve keçisiyle yaşayan Matriyona’nın hikâyesidir.
Anno Domini 2071 – Pieter Harting
İnsanlık hangi ara ucu sivriltilen taşlardan yapılma avcılık aletlerinden buharlı lokomotiflere, çamaşır yıkayabilen hatta kurutabilen makinelere, bir anda onlarca kilometrelik alanlarda canlı varlık bırakmayan teknolojik gelişmişliğe erdi? En son mağara duvarlarına akşam yemeğini resmetmiyor muydu?
İlk baskısını 1871 yılında yapan “Anna Domini 2071”, Duygu Dölek çevirisiyle Profil Kitap tarafından Türkçeye kazandırılıyor.
Kendinizi bir anda 2071 yılına yolculuk yaparken bulacağınız ve karakterini yüzyıllar arasında seyahate çıkaran Pieter Harting’in kaleminden bir bilim kurgu romanı olan “Anno Domini 2071” buhar makinelerini ve elektrikli telgrafları, demiryollarını ve istimbotları, dağ tünellerini ve asma köprüleri, fotoğrafçılığı ve gazhaneleri, kimyada atılan muazzam adımları, teleskopları ve mikroskopları, dalgıç çanlarını ve havacılığı düşünerken kendini bir anda 2071 yılının ilk gününde bulan anlatıcının serüveninden bahsediyor.
Bilimsel gelişme ve teknolojik ilerlemenin yanında toplumsal değişimi ahlaki ve politik noktalarda da ele alan ayrıntılı bir tasvire sahip olan eser, okuyucusuna hayal gibi görünen hakikatleri takip ederek geçmişle gelecek arasındaki farklılığa tanıklık ediyor.
Sessiz Ölüm
Gereon Rath’ın İkinci Vakası
Volker Kutscher
“Volker Kutscher, polisiyeciler arasında iyi romancı olanlardan. Kısa, özetleyici kesitlerle hikâyeden sapmadan mevzuyu köşe bucak araştırmayı, atmosferi sergilemeyi iyi biliyor.”
(Krımı-Couch)
Volker Kutscher’in sürükleyici romanı Sessiz Ölüm, Gülçin Wilhelm çevirisi ve İletişim Yayınları etiketiyle okuyucuya sunuldu.
İlk defa 1995 yılında Christian Schnalke’yle birlikte kaleme aldığı romanıyla polisiye eserler yazmaya başlayan Kutscher, 2007 yılında çıkardığı Islak Balık romanıyla tanınmasının ardından hatırı sayılır Alman polisiyecileri arasında gösterilmeye başlamıştır.
”Sanatçının hoparlörlerden gelen sesi gayet iyi ve bütün perdelerde pürüzsüzdü; sesli film için pek elverişli olmayacak dil gariplikleri de yok olmuştu sanki. FILM KURIER (1929)”
Bizi sinema endüstrisinin ilk dönemlerine götüren ve sessiz filmciler ile geleceği sesli filmlerde gören sinemacılar arasındaki rekabeti kurgusuna misafir eden roman, 1930 yılında Avrupa’nın en önemli sinema merkezlerinden Berlin’de, gözde bir aktristin öldürülmesiyle başlıyor. Arka planda sürüp giden, sinema dünyasının ve yeraltı oyunlarının bitmek bilmeyen güç gösterileri ise kurguya kesintisiz bir heyecan katıyor.
”Peki şimdi sesli film ruhsuzlara mı hizmet ediyor? Değerli izledinleyicilerim, sesli filmin kime hizmet edeceği bir tek bizim elimizde. FRITZ VON UNRUH (1929)”
Bunlarla birlikte roman Nazi iktidarının ayak seslerini ve polis kültürü noktasında polis çekişmelerinin ayrıntılı bir tasvirini de sırtlanarak okuyucuya geniş bir perspektif sunuyor.
Cennetteki Gölgeler – Erich Maria Remarque
Savaşın tüm yıkıcılığını ve gerçekçiliği kendi hayat mücadelesinin de çarpıcılığı ile gözler önüne seren en başarılı kalemlerden Erich Maria Remarque’nin “Cennetteki Gölgeler” romanı Saffet Günersel çevirisiyle okuyucuyla buluştu.
Yılın ilk günlerinde Everest Yayınları etiketiyle raflarda yerin alan eser, Birinci Dünya Savaşı’nın anlatıldığı Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok ile okurların çıkarıldığı yolculuğun İkinci Dünya Savaşı’nın son dönemine rastlayan nihayeti niteliğinde.
Toplama kampından sağ kurtulan ancak geçerli pasaportları olmadığı için ülkeden ülkeye kaçan mültecilerin tedirginliklerini, mücadelelerini, hayata tutunma çabalarını ve en nihayetinde savaştan uzak bir cennet olan Amerika macerasında gölgeler haline gelen insanların realizmini okuyucuya yansıtan eser Remarque’nin savaşın çirkinliğini bir kez daha yüzümüze vurduğu ince detaylarıyla bütünleşmiş durumda.
Nazi faşizminden dolayı eserleri yakılmış, vatandaşlığını kaybetmiş, asıl adı Erich Paul Kramer olan daha sonrasında annesinin adı olan Maria’yı alan ve bunun ardından da Kramer’in tersten okunuşu olan Remark’ı soyad olarak kullanan bununla da yetinmeyip Remark’ı Fransız kökenine işaret etmek istercesine Remarque olarak değiştiren Alman yazarın satır satır savaşı işlediği eseri kafasını kuma gömenlere inat tüm vuruculuğuyla okunmaya hazır.
Kıyıdan Uzakta – Mehmet Eroğlu
Mehmet Eroğlu tarzına alışanlar bilirler romanın içinde kaybolmak gittikçe dibe batmak nedir. Asılı kalmış tamamlanamamış kahramanların dünyalarına, nefes kesen yüzleşmelerine, yara kanatır gibi sızlatan gerçeklere alışkındır Eroğlu’nun okuru. İşte bu yüzden ilk defa tarzının biraz dışına çıktığını söyleyebileceğimiz bir girişle karşılıyor bizi roman;
“İlkbahar âşık olmak için en güzel zamandır, sonbahar âşık olunacak kişiyi bulmak için en uygun zamandır. Sonbaharın bir hüznü vardır, bu hüzün insanın içinde dolaşan arzunun tamamlanması düşüncesine tam olarak uyar…’’ (Kierkegaard)
Kasvetli romanlarına alışanlar bir ilkbahar girişinin Eroğlu kaleminin tarzı olmadığını hemen anlayacaktır. Kalemine yansıttığı politik-yorulmuş ruhunun izlerinden biraz farklı olarak, tarzının çok uzağında yeni bir romanla okuyucuyu karşısına çıkıyor. Romanları ancak 1984’ten sonra yayınlanabilen Eroğlu üretken ve etkileyici kalemiyle bu sefer hayata meydan okuyan bir kadını anlatıyor. Ocak ayı itibarıyla raflarda yerini alan kitap heyecan verici hikayesiyle dikkatleri üzerine çekiyor.
Kıyıdan Uzakta, çarpışmanın novellası, her şey soğuk ve solgunken, yaprak yaprak açılan bir bahar aşkıyla şaşırtıyor.
Şairaneden Şiirsele
Türkiye’de Modern Şiir – Murat Belge
Ziya Paşa “Osmanlıların Şiiri Acaba Nedir?” diye biraz alaycı ve biraz da üstten bir soru yönelttiğinde onlarca yıl sonra hala aynı tartışmaların devam edebileceğini düşünebilir miydi acaba? Vezinlisinden serbestine, güdümlüsünden özerkine kadar tüm geçmişi ve dinamikleri ile ‘yeni’ Türk şiirini toplumsal kültürle ilişkisi çerçevesinde tartışmaya açan Murat Belge mirası devralıyor ve soruyor: ‘’Edebiyatımızda kesintisiz bir şekilde kendisine yer açan bir şiir geleneğinden bahsedilebilir mi?’’
“Türkiye’de modern şiirin tarihini nasıl başlatabiliriz? Belirli şairlere kurucular demek ve ondan sonra gelen kuşakları birbirine bağlamak mümkün müdür?” gibi sorular etrafından kurguladığı bir tartışma platformuyla şiiri sözlük anlamının çok dışında var olduğu kültürel yapı ve kişisel farkındalık eşiği boyutuyla da ele alan çalışmada Murat Belge modern şiirin değerlendirmesini yapıyor.
Sanatın hayatın üzerine kurulu bir yapıntı olduğunu dolayısıyla hayat gerçek-somutsa sanatın da zihni-somut olduğunu düşünen, sanatın insan zihninde bir yeniden yaratma olduğunu savunan Belge, eleştirel yaklaşımını da bu anlayış üzerinde şekillendirir. Ona göre şiir ve roman farklı söylem biçimleri de olsa söylemek istedikleri aynıdır. Dolayısıyla inceleme şekilleri de çok fazla çeşitlilik göstermez. Murat Belge’nin genel anlamda yarattığı bu inceleme yöntemi ve “Şiirde Batılılaşma” başlığı ile açılışını yaptığı çalışması İletişim Yayınları etiketiyle raflarda yerini aldı.
Türk Romanında Moda ve Toplumsal Değişim
Çilem Tercüman
Edebiyat Ne İşe Yarar?
İletişim Yayınları’nın bu ay öne çıkan kitaplarının arasında edebiyatın işlevine dair hala kafa yoranlara pratik bir cevap var. Rita Felski’nin aynı soruya verdiği cevaba örnekleme mahiyetinde bir çözüm arayanlar için Çilem Tercüman edebiyatın işlevinin sınırlarında dolanıyor: Türk Romanında Moda ve Toplumsal Değişim.
‘’Moda denince akla kılık kıyafet gelir. Hâlbuki moda, politik doktrinlerden ev dekorasyonuna, sanat akımlarından davranış biçimlerine kadar sosyal hayatın değişikliğe açık olan bütün cephelerinde var olabilen bir olgudur. Bu sebeple moda, geleneksel toplumlarda bugünkü manasıyla görülmezken modern toplumlarda en yaygın ve etkileyici hâliyle ortaya çıkar; toplumsal değişimle birlikte hızını ve gücünü arttırarak mevcudiyetini devam ettirir’’
İstanbul Üniversitesi Yeni Türk Edebiyatı akademisyenlerinden Çilem Tercüman edebiyatın moda olgusuna nasıl sahne olduğu konusunda derinlikli ve titiz bir inceleme yaptığı doktora çalışmasını okura sunuyor. Erken Cumhuriyet Dönemi romanlarında moda olgusu bağlamında yaşanan değişimi gözler önüne sermeye çalışan ve kılık kıyafetten, yeme içme kültürüne kadar geniş bir tezgâhta 1923-40 dönemi romanlarının incelendiği çalışma edebiyat tarihçiliği noktasında marjinal tavrı ile göz alıcı bir noktada konumlanıyor.
Geniş bir değişim ağının belirli bir döneminin edebiyata nasıl yansıdığı ve yazarın gözünden bu değişimin insan doğası üzerindeki etkisini inceleyebileceğimiz çalışma, edebiyatın en etkileyici işlevlerinden birini de gözler önüne sermiş oluyor.